Davayı taşıdıkları savında olanlar 15–16 Haziran Direnişiyle davayı kimin taşıdığını öğrendiler.
Sendikal yaşamın düzenlenmesine ilişkin Meclis’e biri AP, diğeri CHP tarafından olmak üzere iki tasarı verildi. Tasarılar Karma Komisyon’da birleştirildi: Tasarının gerekçesinde, “1963’te yürürlüğe giren yasanın zamanla bazı boşluklar ve eksiklikler taşıdığı, bu boşluk ve eksikliklerin Türkiye’de bir sendika bolluğu yarattığı bu sendika bolluğunun ise çalışma ve iş hayatını engellediği, emekçi sınıf/ara zarar verdiği” savı ileri sürülüyordu. “...bir sendikanın Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için, o işkolu işçilerinin üçte birini temsil ediyor olması” koşulu getirilerek, “sendika bolluğu”nun önüne geçilmesi amaçlanıyordu. Yine, “en çok işçiyi temsil eden konfederasyon ya da sendikaların uluslararası ilişkilere katılabileceği” hükmü getirilerek, DİSK’in uluslararası kuruluşlara katılma hakkı ortadan kaldırılmak isteniyordu. Benzer bir yaklaşımla, “sendikaların yatırım yapabilmesi için en çok üyesi olan konfederasyonun olurunu alma zorunluluğu” getirilerek, Türk-İş’e, kendi üyesi olmayan sendikaları bile kontrol etme olanağı verilmiş oluyordu.

15–16 Haziran büyük işçi direnişi
Karma Komisyon’dan geçen tasarı, Mayıs ayında Meclis’e sunuldu; DİSK yoğun bir muhalefet başlattı.
11-12 Haziran’da, sendikal yaşamı düzenleyen yasa tasarısı, yalnızca TİP üyesi Rıza Kuas’ın aleyhte konuşmasıyla Meclis’te kabul edildi; TİP, yasayı imzalamaması için Cumhurbaşkanlığı’na başvurdu.
DİSK önce kararlaştırılacak eylemi yaşama geçirmek üzere “Anayasal Direniş Komiteleri” oluşturdu. 13-15 Haziran 1970 tarihleri arasında sendika yönetim kurulları, işyeri temsilcileri ve fabrikaların önde gelen işçileriyle dizi toplantılar yaptı: Bu toplantılarda işçiler çok kararlı bir direniş isteği gösterdi; sendikacıların öne sürdüğü talepleri ve direniş biçimlerini aşan ve açık bir sınıf karşıtlığını sergileyen eylem seçenekleri ileri sürdüler.
Sendikal yaşamı düzenleyen yasa tasarısının Meclis’ten geçmesi üzerine ortaya çıkan işçilerin kendiliğinden eylemi, sadece DİSK yönetimini değil, öğrenci örgütleri dâhil bütün sosyalist kuruluş ve hareketleri hazırlıksız yakaladı. Ancak, “hareket”in ön planda tutulduğu bir dönemi yaşayan ve “doğaçlama mücadele”nin bütün inceliklerini öğrenmiş olan Dev-Gençliler, ilk günün şaşkınlığını kısa zamanda üzerlerinden atarak ikinci gün işçilerin eylemleriyle bütünleşmeyi, yer yer eylemleri yönlendirmeyi başardılar.
TDGF (Dev-Genç) ile İTÜ, ODTÜ, AÜ, HÜ ve EÜ öğrenci birlikleri ve TDGF’ye bağlı 48 örgüt, “Devrimci gençlik olarak yurtsever ve devrimci bütün kuruluşları, bütün grupları ve bütün kişileri ortaklaşa eyleme ve devrimci güç birliğini sağlam bir şekilde kurmaya çağırıyoruz”, başlığı altında bir çağrı yaptı.
15 Haziran Pazartesi sabahı, İstanbul’un çeşitli semtlerindeki fabrikalarda işçiler iş başı yapmadı; Kartal, Eyüp ve Bakırköy yollarında yürüyüşe geçti; yollar trafiğe kapatıldı, yer yer polisle çatışmaya girildi. Anadolu yakasında Ankara asfaltı üzerindeki Otosan fabrikasından çıkan yaklaşık 3 bin işçi, Gebze’ye doğru yürümeye başladı; aynı saatlerde, Cevizli’deki Singer fabrikasından çıkan işçiler, onlara doğru yürümeye başladı. Avrupa yakasında Alibeyköy ve Silahtarağa’dan yaklaşık 5 bin işçi Yürüyüşe geçti; 4 işçinin yakalanıp Eyüp Karakolu’na götürülmesi üzerine karakol kuşatıldı ve gözaltındaki işçilerin serbest bırakılması sağlandı.
İlk günün en önemli olayı Anadolu yakasında Ankara asfaltı üzerinde meydana geldi. Kartal kavşağında işçilerin karşısına bir tabur ve 3 tank çıkarıldı; barikatı bir anda aşan işçiler Soğanlı’da Hacı Ali Demirel’in Haymak Döküm Fabrikası’na ulaştılar ve fabrikanın büro bölümünü tahrip ettiler.
İstanbul ve İzmit genelinde gün boyu süren eylemlere ikinci gün devam edilmek üzere ara verildi.
DİSK’in açıklamasına göre ilk gün eylemlerine, “115 işyerinden “75 bin” işçi katılmıştı. TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu 15 Haziran gecesi değerlendirme toplantıları yaptı ve ikinci gün eylemlerinde işçilerle daha etkin biçimde dayanışmak ve yürüyüş kollarını kentin merkezine, Taksim’e getirmek için işçilerin yoğun olarak bulunduğu semtlere yayılma kararı aldı.
16 Haziran Salı sabahı Anadolu yakasında Kadıköy ve Üsküdar’a doğru yürüyüşe geçen işçilerin yolu polis ve asker barikatı tarafından kesildi. İşçilerle güvenlik güçleri arasında ilk büyük çatışma burada çıktı. İşçiler ellerindeki sopa ve çubuklarla polislere karşı saldırıya geçti ve onları geri çekilmeye zorladı; bu kez askerler süngü takarak işçilerin üzerine yürüdü, ancak yürüyüş kollarını durdurmaya yetmedi.
Aynı saatlerde Avrupa yakasında Topkapı ve Alibeyköyden Eminönü-Unkapanı yönünde on binlerce işçi yürüyüşe başlamıştı. Sabahın çok erken saatlerinde Orman Fakültesi öğrencisi Esat Korkmaz’ın yönlendiriciliğinde İstinye koyundan Levent yönünde harekete geçen Kavel işçileri, Türk-İş’e bağlı Tersane işçilerinin katılımıyla 5–6 yüz kişilik bir grup oluşturmuştu. Maslak’taki jandarma barikatını kadın işçileri öne alarak yaran direniş kolu, Levent yöresindeki işçilerle birleşerek binlere ulaştı. Taksim’e ulaşmakta kararlı gözüken yürüyüş kolunun önü, Tekfen fabrikasının önünde kalabalık bir polis barikatıyla kesildi. Yine kadınlar öne alınarak barikat yarılmak istendi; ancak, toplum polisinin kadınları acımasızca coplamaya başlaması üzerine çatışma çıktı. İşçiler taş ve sopalarla, silahlarını çekip ateşleyen polislerin üzerine yürüdü yaklaşık 5 dakika kadar süren bu çatışmada ölen olmadı fakat çok sayıda yaralı verildi. Önce havaya ateş ederek geri çekilmeye başlayan polis daha sonra kaçmaya başladı; 1. Levent’te sokak aralarına kadar kovalandı. Zincirlikuyu girişinde asker ve tanklardan oluşan barikat önemli bir çatışmaya yol açılmadan aşıldı; kitle koşar adımlarla bir sel gibi Mecidiyeköy’e aktı. Direnişçilerin Taksim’e ulaşmasını engellemekte kararlı gözüken güvenlik güçleri, yürüyüş kolunun gidebileceği her cadde ve sokağı bir duvar gibi ördüler; bu nedenle Levent yönünden gelen yürüyüş Mecidiyeköy’de sona erdi.
Topkapı ve Alibeyköy’den hareket edip Eminönü ve Unkapanı’na ulaşan yürüyüş kolları on binlerce işçiden oluşuyordu; polis ve asker işçilerle kesin bir çatışmaya girmekten kaçındı; önce Galata Köprüsü’nü, ardından da Unkapanı Köprüsü’nü açarak, yürüyüş kollarının Taksim’e ulaşmasını engelledi.
İkinci gün eylemleri Kadıköy’de kanlı oldu: İskele ve Yoğurtçu Parkı çevresinde yoğun çatışmalar yaşandı; polis araçları, kimi özel otolar, Kadıköy Kaymakamlığı ve AP binaları tahrip edildi. Olaylarda Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak adlı işçilerle Abdurrahman Bozkurt adlı işkembeci ve Yusuf Kahraman adında bir toplum polisi öldü 200 kişi yaralandı.
16 Haziran günü akşama doğru hükümet İstanbul, İzmit ve Gebze ilçe merkezinde sıkıyönetim ilan etti. İşçi sınıfının kendiliğinden kabarışı karşısında şaşkına dönen DISK Genel Başkanı Kemal Türkler, radyodan şu açıklamayı yapıyordu: “Aranızda çeşitli maksatlar güden kişiler, çeşitli kılıklara bürünerek girebilir. Hatta daha kötüsü gözbebeğimiz şerefli Türk ordusunun bir mensubuna da taş atabilir. DISK genel başkanı olarak sizi uyarıyorum.” .
DİSK yöneticilerinin direnişi sona erdirme çağrısıyla işçiler fabrikalarına geri döndü. İki gün süren olaylar nedeniyle 422 işçi işten atıldı; 162 kişi tutuklandı. İktidarın “isyan” ve hatta “ihtilal provası” olarak nitelemesine karşın 15–16 Haziran direnişiyle ilgili olarak sadece bir tek işçi 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten mahkûm edilebildi; Sendikalar Yasası’nın direnişlere yol açan maddeleri 9.2.1972 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
15–16 Haziran Direnişi, pratik yakıcılığının ötesinde, o güne değin Türkiye solunda ideolojik olarak var olan ya da kimi çevreler tarafından yaşatılmaya çalışılan yargıları da yerle bir etti.
.Sosyalist harekette işçi sınıfının toplumsal devrimdeki rolü ve müttefiklerine dayalı tartışmalar bakımından bir ayraç rolü oynadı ve hareketin sonraki gelişimi üzerinde belirleyici etkide bulundu.
Öncelikle işçi sınıfının toplumsal varlığı ve bilinci kapsamındaki tartışmalara son verdi. Tüm demokratik istemlerin taşıyıcısı olarak yaşama geçen 15-16 Haziran Direnişi, Türk solunda büyük çalkantılara yol açan “işçi sınıfının toplumsal devrimde önderliği rolünün söz konusu olamayacağı ya da tartışmalı olduğu” yaklaşımı, bir anda tartışma gündeminin dışına çıktı. Kemalistler’le iç içe olan bir kesim “Demokratik Devrimci”de yaşayagelen, “ordunun bir kurum olarak işçi sınıfının devrimdeki müttefiki” olduğu düşüncesi, herkesin kolayca anlayabileceği bir biçimde pratik tarafından geçersiz kılındı. (*)
(*) Korkmaz, Esat; Kafa Tutan Günler/ Yerüstü ’68 Güncesi; Alev Yayınları, Dördüncü Baskı, İstanbul- 2009, s, 247-251 arası
Esat Korkmaz