Gündem

Aday adaylığında ‘az öteye’ bakmak

2016’dan bu yana kayyumların neden olduğu tahribatı bilen, takip eden ve yargıya taşımaya çalışan mücadeleci yöneticilere bu kentin hiç olmadığı kadar ihtiyacı var bu süreçte. Ayna metaforu gibi yüzümüze çarpan gerçeklikleri gördüğümüz kayyum sürecini çöpe atacak ve halka nefes aldırabilecek adaylara ihtiyaç var.

Arif Bulut/SUR AJANS

Genel seçimlerin geride kaldığı Türkiye’de, bu kez de 31 Mart 2024 tarihinde yerel yönetimlerin belirlenmesi için sandık kurulacak. Yerel yönetimlere ilişkin seçim tarihinin açıklanmasından sonra siyasi partilerde başlayan aday adaylığı hareketliliği ise sürüyor.

Genel seçimlerde milletvekili listelerinden dolayı tabanından eleştiri alan DEM Parti, yerel seçimde göstereceği adaylar için “kent uzlaşısıyla kazanma” modeliyle ön seçim uygulamasını genişletme kararı aldı.

Önceki yerel seçimlerde Diyarbakır, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Muş ve Mardin gibi illerde toplamda 19 belediye için ön seçim yapılmış ve ön seçimin olduğu yerlerde oy hakkı için delege sayısı tüm merkezlerde en fazla 550 kişi ile sınırlı tutulmuştu.

DEM Parti 2024’te yapılacak seçimler için aldığı ön seçim kararında ise bu kez daha geniş katılımlı olacağı belirtildi. Örneğin Diyarbakır, Van, Mardin gibi büyükşehirlerde yaklaşık 20 bini bulacak kişi delege olarak oy kullanacak.

Geniş katılımlı bir ön seçim modeline imza atmak isteyen DEM Parti, yerel seçimlere ilişkin daha önce 10 Aralık olarak belirlediği aday adaylığı başvuru tarihini 20 Aralık’a kadar uzattı.

Yine bilindiği gibi Türkiye'de ilk kayyum atama süreci 2016 Eylül ayında başlamış ve 102 DBP'li belediyenin 94'üne kayyum atanmıştı. Bu süreçte 67 belediye eşbaşkanı tutuklandı. İkinci kayyum atama süreci ise 2019 yılının Ağustos ayında tekrar başladı. Bu süreçte de 65 HDP'li belediyeden 54’üne kayyum atandı ve 37 belediye eşbaşkanı tutuklandı.

Buraya kadar olan kısım, herkese açıklanan ve kamuoyunun bildiği bilgiler. Ancak aday adaylık sürecinde yerel seçimlere ilişkin medyaya yansımayan kısımlar var. Bu kısımlar da 'az ötede' konuşuluyor. Konuşulan bu konular ‘partimiz' zarar görmesin diye biraz kapalı tutuluyor. Bu hassasiyetlerden dolayı da röportaj taleplerimiz de geri çevriliyor bazen.

Hal böyle olunca da gazetecilik refleksi ile insan ‘az ötede' konuşulanlara kayıtsız kalarak bir şeyleri yazıp çizemeden duramıyor. Hele ki 2 dönemdir kayyum yönetiminin tahribatı altında bulunan Diyarbakır gibi şehirlerdeki tablo ortada iken.

2016 yılından beri kayyum uygulamasıyla yönetilen belediyeler, hem geçen genel seçimlerde hem de yerel seçimlere doğru giderken siyasetin en çok atıfta bulunduğu ‘uygulama’. Ana muhalefet partisi İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehir belediyelerini elinde tutmak için Kürtlerin desteğini yine almak istiyor. Bunun için de şimdiden siyasi hamlelerini gerçekleştirmeye çalışıyor.

Tüm bunlar bir yana, şimdi DEM Parti’nin aldığı ön seçim kararı ile birlikte aday adayı isimlere yönelik de halk arasında bir tartışma söz konusu. Bu tartışmanın çıktıları, tıpkı genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerden sonraki süreçte kendini bariz bir şekilde gösterecek ve ‘partimiz zarar görmesin’ düşüncesi, eleştirel bir ‘çember’ haline dönüşecek belki.

Misal; “Şuan ön seçim yapılmaması gerekiyor. İki dönemdir kayyum ile yönetilen belediyelerin içi boşaltıldı. Hizmet üretecek kadrolar ihraç edildi, o boşluğu doldurabilecek çok az nitelikli kişi var. Parti (DEM Parti), bu süreçte kayyum uygulamalarının zarar verdiği, içini boşalttığı belediyeleri tekrar ayağa kaldıracak adayları belirlemesi gerekiyor. Burada inisiyatif alması gerekiyor. Belediye seçimleri ile milletvekili seçimleri bir değil. Orada çıkan tabloya yönelik eleştiriler, yerel seçimlere dönük olarak ele alınmamalı” şeklindeki düşünce, az ötede yapılan konuşmalarda kendini gösteriyor.

Hatta ‘az ötedeki konuşmaların’ arasında aday adaylarına yönelik derin eleştiriler de bulunuyor.

“Seçim döneminde konuşulanlar, seçim sonrası bitiyor. Toplumun içindeki sorunlara ağırlık göstermiyorlar. Kayyumların iki dönemdir yaptıklarını izlemeyen ve buna yönelik tavır sergilemeyenler, sahada oluşan tahribatı tüm yönleriyle bilmeyenler, bunu takip etmeyenler şimdi kayyumu konuşur oldu. CHP de bunu yapıyor. Onlar da kayyumun Kürtlerdeki karşılığının ne olduğunu biliyorlar. Bunu biraz bizim içimizdeki siyasetçiler de yapmaya başladı. Saha ve insanlar kimin bu süreçte hangi noktada olduğunu biliyor. Siyaset ayrı, kayyumların bıraktığı tahribatı gidermek ayrı. Evet tüm adaylar bizim için kıymetlidir. Ancak bu süreci siyasi tavır ve isimlerle değil, oluşan tahribatı kısa bir sürede giderebilecek adaylar öne çıkarılmalı. Çünkü kayyumlar, düz politika ile ‘yok etme’ perspektifi üzerinde hareket ediyor. Yok etme hamlesine karşılık bir inşa süreci başlatılmalı. Bu büyük bir hizmettir ve ‘hizmetin’ kendisi siyasettir”

Şeklindeki değerlendirmeler ve eleştiriler uzayıp gidiyor. Hani ‘Kürtler ve Kürt seçmenler politiktir’ diye bir tanımlaya yapılıyor ya… Bu tanımlama ‘az ötede’ daha bariz bir şekilde görünüyor. Ancak ‘partimiz zarar görmesin’ fikri bence faydacı noktaya çevrilmeli.

Örneğin; CHP’nin aday adaylıkları kendi medyasında ve kendi tabanında geniş çerçevede ele alınıp ortalıkta tartışmaya açılıyor. CHP ile DEM Parti, siyasi duruş olarak birbirinden farklı olabilir ama ‘konuşulma ve tartışma’ yol haritasına verdiği güç göz önüne alınmalı. Yanlış, ‘kapalı vitrinde’ tutulursa doğrunun ne olduğu bilinmez.

Diyarbakır’a dönmek istiyorum. Bölgede 50’yi aşkın belediyede 2 dönemdir devam eden kayyum uygulaması, bir sorun yumağı oluşturdu.

Geçtiğimiz mayıs ayında TMMOB’un bünyesinde kurulan ‘Kayyım Uygulamaları ve Takibi Komisyonu’ 2016 yılından 2022 yılına kadar, kayyumların neden olduğu tahribatları 6 ana başlık ve 130 alt başlıktan oluşan "Kayyım İrade Gaspı ve Kent Kırımı Raporu"nu deklere etti.

Raporda “Milyonluk İhaleler, Ekolojik Yıkımlar, İmar Rantları, Dil, Kültür ve Sanatsal Yıkımlar, Mekan ve Kent Hafızasına Müdahaleler ve Kadın Çocuk ve Engellilere Yönelik Tutumlar”a dair örnekler sıralandı.

Az ötede konuşulanlar arasında “Kayyumlar, düz politika ile ‘yok etme’ perspektifi üzerinde hareket ediyor” söylemi yer almıştı. Bu söylem, hazırlanan raporla daha da netlik kazanıyor. Raporda 5 Ocak 2017’de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Amed Şehir Tiyatrosu’nun 31 sanatçısının iş sözleşmesi fesih edildiğine yer veriliyor. 6 yıllık süreçte ise sadece tek bir 1 Kürtçe oyun gösterimi yapıldığı aktarılıyor.

Tüm alanları kapsayan bu raporu hazırlayanlar, 2016 yılından bu yana kayyum politikalarını mercek altına alan ekipte Doğan Hatun ile Ferit Kahraman yer alıyor. Bu iki isim, şuan DEM Parti’den belediye eşbaşkanlığı için aday adayı oldu. 

2016-2023 yıllarında Maden Mühendisleri Odası eşbaşkanlığı, 2018-2022 TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreterliği, Emek ve Demokrasi Platformu dönem sözcülüğü, 2022’de Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu Kurulu üyeliği ve 6 Şubat depremi sırasında bu platformun öncülüğünde oluşturulan kriz masası sözcülüğünü yapan Doğan Hatun yerel seçimler için Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlığı için aday adayı oldu.

Yenişehir Belediyesi eşbaşkanlığı aday adayı olan Ferit Kahraman ise 2016 yılında Diyarbakır Mimarlar Odası’nda çalışmalarına başladı. 2018-2020 yılları arasında TMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu üyeliği, 2020-2022 ve 2022-2023 yılları arasında ise Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Eşbaşkanlığı görevini üstlendi.

Mimarlar Odası Genel Merkez Delegesi ve Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu üyeliğini de yapan Ferit Kahraman, 2018-2020’de Mimarlar Odası Yıkılan Kentler Komisyonu, 2020-2022’de Kültürel Mirasın Korunması ve Geliştirilmesi Komisyonlarında görev aldı.

Yukarıda değindiğim aday adayı isimlerin ortak bir özelliği var. Her iki isim de 2016 yılından bu yana Diyarbakır’da kayyumların neden olduğu tahribatlara yoğunlaştı ve bunları gündeme taşımaya çalıştı.

Her iki ismin de 2016 yılından bu yana kentteki kayyumlara yönelik verdiği mücadele internet arşivinde bulunuyor. Bu yazıda onları sıralarsak yazı epeyce uzayıp gider.

Yine Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır şube eş başkanlığı yapan Şiyar Güldiken de Ergani belediye eşbaşkan adaylığı için başvurdu.

6 Şubat depreminin yıkıcı etkisini hisseden Diyarbakır’a dair Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun oluşturduğu Kriz Koordinasyonu’na da ayrı bir parantez açılabilir. Depremin ilk saatinde STK’nin tutumu ve çalışma biçimi örnek olmuş ve halen de örnek olarak gösteriliyor.

Hatun, Kahraman ve Güldiken’in de yer aldığı koordinasyon, kent dinamikleriyle birlikte ekipman ve malzeme gibi ihtiyaçları hemen tedarik edilmiş, sahaya bunları ulaştırılmaya çalışmıştı. Üstelik Diyarbakır Valiliği ile AFAD koordinasyonu henüz kurulmamışken, platform kendi koordinasyonunu kurmuştu. Yine ‘Sivil Toplum’ tarafından oluşturulan Kriz Koordinasyonu Diyarbakır ile bağlı kalmayarak bölge illeriyle dayanışma refleksi geliştirmişti. Deprem sürecinden sonra bu kez de AB fonları ile büyükelçiliklere depremden etkilenen bölge illerine ilişkin bir rapor hazırlanmış ve bu rapor doğrultusunda o illere desteklerin gelmesi sağlanmıştı.

Kamuoyu bilgisinin dışında deprem ve kayyum süreçlerindeki kaosu yakından takip eden aday adaylarını görmezlikten gelmemek gerekiyor. Bu süreçlerde mücadele veren Hatun ve Kahraman siyasi bir kişilik değil, birer sivil toplum temsilcisi.

TÜİK gibi resmi kurumların yaptığı araştırmalarda bile sürekli en mutsuz iller sıralamasında ilk sırayı alan Diyarbakır’da kayyum mutsuzluğunun yanı sıra, istihdam, tarım, barınma ve dar gelirli ailelerin mutfağı gibi konular da mutsuzluğu tetikliyor.

Demokrasi için vazgeçilmez olan ‘yerellik’ imgesi, aynı zaman da mutluluk için de geçerli. Rant için mahalleleri satılığa çıkarılan, tarım arazisi olduğu halde Akdeniz domatesi almaya mecbur kılınan, istihdam alanları olduğu halde işsiz bırakılan halkın mutfağına çözüm bulmak gerekiyor.

Yerel yönetimler ‘az öteyi bildiği’ için değerlidir. Kayyumların içini boşalttığı belediyeleri tekrar halkın hizmetine almak, Diyarbakır’ın da bölgenin de mutluluğunu tetikler. İsimlerin dışında icraat ve kadro ile başarılı bir hamle ‘az ötede konuşuluyor’.

2016’dan bu yana kayyumların neden olduğu tahribatı bilen, takip eden ve yargıya taşımaya çalışan mücadeleci yöneticilere bu kentin hiç olmadığı kadar ihtiyacı var bu süreçte.

Ayna metaforu gibi yüzümüze çarpan gerçeklikleri gördüğümüz kayyum sürecini çöpe atacak ve halka nefes aldırabilecek adaylara ihtiyaç var. Tüm kesimleri kucaklayarak siyaseti bir kez daha güçlendirecek adaylara ihtiyaç var. İstenilen değil, ihtiyaç duyulan bir aday profiline ihtiyaç var.

Sorunun kaynağını bilen ve buna refleks geliştirebilecek adaylara ihtiyaç var. Büyükşehir Belediyesi’nin bünyesinde kentin yeniden inşası için ‘model’ yerel yönetimlere ihtiyaç var. Kayyum üzerinde konuşanlara değil, kayyuma refleks geliştirenlere ihtiyaç var.

Sözün özü özeti, “Tarlada izi olmayanın harmanda gözü olmaz” özdeyişinde de olduğu gibi, toplumsal mücadelenin önünde kararlılıkla yürüyen aday profillerinin yönetim kademesinde yer alması hem toplumsal mücadelenin gelişimi hem de yönetim kademesinde kararlı ve hakkaniyetli duruşun temsiliyeti anlamında önem taşımaktadır. Yine olası kayyum girişimlerinin önünde kararlılıkla durabilecek iradeye sahip mücadeleci aday profiline her zamankinden daha fazla ihtiyaçtır.