Gündem

Amed Radyo TV sahibi Mehmetoğlu: ‘TIK’ ve sayıların savaşında eriyoruz

Dijital dünyanın insanların yaşamına etkisini değerlendiren Mehmetoğlu, “Günümüzün vazgeçilmezi olan ‘TIK’ ve sayıların savaşında eriyoruz. Yeterince tıklanmayınca para kazanamıyoruz. Elbette bu da çalışmalarımıza yansıyor. Bir dayatma var ve ben bu dayatmayı kabul etmiyorum” diyerek özgünlüğünü korumada kararlı olduğunu vurguladı. Amed Radyo TV imtiyaz sahibi sanatçı Ferat Mehmetoğlu, çok renkli ve üretken kişiliğini müzik alanındaki üretimleriyle sürdürürken, yeterli parayı kazanabildiğinde hikâyesi kendisine ait olan bir sinema filmi çekmek istediğini söylüyor. Yazar Metin Aydın, sanatçı Ferat Mehmetoğlu ile Radyo ve Televizyonculuk alanındaki deneyimleri, müzik hayatı ve sanatsal üretimleri üzerine bir söyleşi yaptı. Hazırlayan: Metin Aydın biblohayat@hotmail.com Ferat MEHMETOĞLU kimdir? 1979 yılında Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde doğup büyümüş, ortaokulun son dönemine denk gelen doksanlı yıllarda Diyarbakır’a göç etmiş ve burada lise bitirmiş bir Diyarbakırlıyım. İki buçuk sene içinde liseyi bitirip (kredili sistem) mezun olduktan sonra İstanbul’a gitmiş ve uzun yıllar müzik, sinema ve medya alanında çalışmış, albümler çıkarmış, müzik ve program yapımcısı ve sunucusu olmuş, yeniliğe ve yeni bilgiye aç bir insanım.

‘2010 yılında Aktüel Radyo TV’nin adını değiştirerek Amed Radyo TV’yi yayın hayatına geçirdim’

Radyo ve Televizyonculuk alanında sunuculuk, yöneticilik, oyunculuk ve aynı zamanda ses sanatçılığı deneyimlerin var… Bu netameli işlerin hikâyesini anlatır mısın? İstanbul’da müzikle ilgilendiğim yıllarda, Pera Güzel Sanatlar’da halk müziği, bağlama ve opera eğitimi aldım. Sonrasında Diyarbakır’a dönünce Aktüel Radyo’da sunuculuk için başvurdum. Kısa süre sonra radyo program sunuculuğu, muhabirlik, haber sunumu ve program sunuculuğu yaptım. Sonrasında bir gazetede haber müdürü olarak görev aldım. Aradan geçen yıllar sonra tekrar İstanbul’a döndüm. Orada bir gazetede Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştım. Aynı zamanda müzik ile ilgilenmeye devam ediyor, albüm çalışmaları yapıyordum. Bir yandan da sinema ve oyunculuk deneyimlerim oluyordu. Sevdiğim alanlar ve uğraşmaktan keyif alıyordum. İlk albüm çalışmam doksanlı yılların sonunda olmuştu ama o albümü beğenmediğim için piyasaya sürmemiştim. Sonrasında yeni bir çalışma daha yapıp bu sefer piyasaya sürmeyi düşündüm. Ancak beni başka bir formata zorladıkları için vazgeçtim. Ailevi nedenlerle tekrar Diyarbakır’a dönmek zorunda kaldım. 2005 yılında ailem ile birlikte Nudem Prodüksiyon adı altında bir şirket kurduk ve o zamandan beri müzik ve film yapımcılığı yapmaktayım. Bölgede birçok televizyon kanalında temsilci olarak çalıştım. 2010 yılında yönetimini aldığım Aktüel Radyo TV’nin adını değiştirerek Amed Radyo TV’yi yayın hayatına geçirdim. Türkiye’de bir ilkti. Ciddi baskılardan kısa bir süre sonra zorla elimden alındı. Mahkemeye verdim ama 5 yıl sonra kazanabildim. Tabi iş işten geçmişti. Kurdsat ve Kurdsat News için Bölge Temsilciği yaptım uzun yıllar. Ve Nihayetinde 2018 yılında Aktüel Radyo Tv (Amed Radyo TV) şirketini tamamen satın aldım. O zamandan beri yayın hayatımıza devam ediyoruz. Amed Radyo TV benim için önemli bir yer.  Elbette bu süre zarfında ciddi müzik çalışmalarım da oldu. Daha önce (2005) yaptırdığım albümü revize etmiş. 2010’daki albüm çalışmam ile birleştirmiş ve 2014 yılında yeniden baskı ile piyasaya sürmüştüm. Aynı yıl ikinci albümüm olan ‘Dilteng / 7Rengîn’de yine kendim şirketimiz olan Nudem Prodüksiyon’dan dinleyicilerle buluştu.

‘İlk defa bir sinema filminde ikinci erkek oyuncuyu oynuyordum’

Dünden bugüne sanatsal üretimlerini anlatır mısın? Çocukluğumdan beri uğraşmak istediğim tek şey sanat olmuştur. Ben her uğraşmak istediğimde bir engel çıktı. Maddi engeller, şehir koşulları ve elbette yaşam koşulları engel oldu. Ancak ben o engelleri aşmayı başardım ve nihayetinde şu an piyasada olan iki albümüm, sinema filmlerim ve onlarca programım var. Albümlerin piyasaya sunulması ile orantılı olarak 2013 yılında ‘Sevgi taşı’ adlı sinema filminde ikinci erkek oyuncu olarak oynadım. Filmin ikinci aşk hikâyesini canlandırmak güzeldi. Elbette doksanlı yıllarda dizi film oyunculuğum çok olmuştu. Ama ilk defa bir sinema filminde ikinci erkek oyuncuyu oynuyordum. Sonrasında başka projelerde de yer aldım. Şu an yeni bir müzik çalışması için stüdyo çalışmalarına başlamış bulunuyorum. Yakında dinleyicilerime yeni eserler sunacağım.

‘Görünen o ki dijital yaşamlara doğru gidiyoruz’

TV Programcısı ve Amed TV Yayın Yönetmeni olarak günümüz yayıncılığını nasıl buluyorsun? Zaman birçok şeyi değiştiriyor. Yıllar önce internet ve sosyal medya yoktu. Şimdi ise internet ve sosyal medyanın etkisini görüyoruz. Dolayısıyla internet ortamı yayıncılığı tümden değiştirdi. Artık her içerik internet ortamı düşünülerek hazırlanıyor. Dolayısıyla bu geleneksel yayıncılığı da değişime zorluyor. Eskiden yayın yapmak zordu ama nitelikli içerikler sunuluyordu. Şimdi yayın yapmak kolay ama niteliksiz içerikler dolu. Bu durum da ciddi sorunları beraberinde getirdi. Yayıncılık bilmeyen ve etik kuralları uygulamayanlar da yayın yapmaya başlayınca işin boyutu değişti. Hatta günümüzün fenomen diye adlandırılan modelleri oluştu. Aslında her dönem kendi koşullarına göre öne çıkanları ve geriye düşenleri barındırmıştır. Ancak yaşadığımız son süreç hızlı bir değişim süreci. Sanırım geleneksel televizyon yayıncılığı bitme noktasına gelecek. Radyo yayıncılığı bir müddet daha devam edecek gibi görünüyor. Öte yandan, günümüz içeriklerinin ne yazık ki medya etiğinden çok tıklanma ve beğenilme güdüsüyle yapıldığı için belirli bir kulvarda ilerliyor. Bu durum nereye kadar devam eder bilinmez ama elbette bu çılgınlığın da bir sonu gelecektir. Yeni nesil yayın mecraları veya yeni iletişim araçları çıkacaktır. Dolayısıyla o mecraların da kendine has yapıları olacaktır. Yani her şey tepe taklak olabilir. Görünen o ki dijital yaşamlara doğru gidiyoruz. Elbette bu dijital yaşamlar bizlerin gerçek yaşamlarını da etkileyecektir.

‘Müziği bana duygu veriyorsa o müzik benim müziğimdir, benim için yapılmıştır’

İki dilde (Kürtçe-Türkçe) TV/Radyo programcılığıyla birlikte şarkılarını söylüyorsun… İki albümün var... İki dilli olmanın sanatçı kimliğine nasıl bir yansıması oluyor? Ayrıca günümüz müziğini ve kendi müziğini nasıl değerlendiriyorsun? Her ne kadar zenginlik görünse de aslında bir o kadar da karmaşa dolu. Çünkü ne yaparsak yapalım iki dilli yapmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla hep eksik kalıyor gibi oluyor ve her defasında iki katı efor sarf etmek zorunda kalıyoruz. Örnek verecek olursam; şu an Türkçe cevap veriyorum. Eğer yayın olsaydı ve bunu biz servis ediyor olsaydık bu durumda bu soru ve cevapları bir de Kürtçe yapmam gerekecekti. Veya tam tersi, Kürtçe yaptığımız bir şeyi bir kez de Türkçe yapmak zorunda kalacaktır. Bu durum ciddi bir efor gerektiriyor.  Başta da belirttiğim gibi bir zenginlik aslında ama her şeyi iki defa yapmak gerçekten yorucu olabiliyor. Her iki dile de hâkim olduğumu düşünüyorum. Dolayısıyla ana dilim olan Kürtçeyi daha çok kullanmayı tercih ediyorum. Müzik her zaman değişkenlik gösterse de aslında temel prensipler üzerine kuruludur. Yani tüm sanatçılar 7 farklı notanın etrafında dolaşıp milyonlarca eseri yüzlerce dille servis ediyoruz. Bu bir mucize aslında. Bu nedenle her dönemin kendine özgü müzik ruhu vardır. Bundan dolayı bazen müzikler yıllara göre değerlendiriliyor. 70’ler, 80’ler, 90’lar gibi… Bu sadece bizim coğrafyamızda geçerli değil, diğer coğrafyalarda ve diğer dillerde de aynı şey söz konusu. Günümüz müziği söz ve melodiden ziyade daha çok ritim ve tempo üzerine kurulu. Sözler basit ve sokak ağzı diye tabir ettiğimiz nitelikte ama sokak her zaman çekici olmuştur. Dolayısıyla beğeneni de çok oluyor. Ben daha çok melodik müzikleri seviyorum. Her dilde müzik dinleyebilirim ve o dili bilmeme gerek yoktur. Müziği bana duygu veriyorsa o müzik benim müziğimdir, benim için yapılmıştır diye düşünüyorum. Ritme dayalı müziklerin her zaman zirvede olduğunu düşünebiliriz elbette ama melodik müzikler daha çok kalıcı olmuştur.  Eleştirdiğim müzikler de oluyor elbette. Bu yeni bir şey değil aslında, şu an saçma gelen müzikler aslında geçmişte de vardı. Yani her dönemin başarılı müzikleri olduğu gibi saçma ve başarısız olan müzikleri de vardır. Kimileri beğeni, tık veya para kazanmak için müzik yapsa da ben müziği hissettiğim gibi yaşamayı ve sunmayı tercih ediyorum. Bu nedenle kendi albümlerimde kendi eserlerimi okumayı tercih ediyorum. Her iki albümümde de tamamı bana ait eserler. Farklı renklerde ve farklı formlarda olmasına dikkat ediyorum. Yeni çalışmamda yine farklı yapılar deniyorum. Kendi müziğimi tarif etmem gerekirse sanırım nihavend veya minör olarak tarif edebilirim. Her renginde bu yapıları tercih etmiş oluyorum daha çok. Bu tesadüf mü? Yoksa başka bir şey mi bilemem ama genel de bu tür eserler beni yansıtmış oluyor.   Kürtçe ve Türkçe eserlerimi birçok formda sundum aslında. Yani benim albümlerimde Kürt ezgilerini de bulursunuz, Azeri formlarını da. Semah formlarını da bulursunuz, bozlak formlarını da. Ve elbette pop formlarını da.

‘Acılarımın da sevinçlerimin de müziğime bir Kürd olarak yansıdığını düşünüyorum’

Yaşadığın coğrafyanın yaptığın müziğe etkilerini anlatır mısın? Başka bir coğrafyada yaptığın işlerinin kalitesi nasıl olurdu? Yaşadığım coğrafyanın müziğime etkisi kaçınılmaz. Bir kere ben bir Kürdüm. Ve Kürd olduğum için müziğimde bunu yansıtmış olmam gayet normal. Bundan da gurur duyuyorum. Kendimi bulma evresinde yani ergenlik döneminde ve henüz yeterli miktarda eğitim almadığım dönemlerde müzik beğenilerim yaşadığım coğrafyanın çok etkisinde idi. Ama sonrasında kendini tanıdıkça müzik çalışmalarım da değişti. Hatta o kadar çok değişti ki albümlerimde daha önceki kayıtlarda ince perde olan eserleri düşürmeyi seçtim. Çünkü ben ne İbrahim Tatlıses’tim ne de Şivan Perwer… Ben sadece ve sadece Ferat’tım. Dolayısıyla kendi sesim ve kendi rengimi yansıtmayı tercih ettim. Başka bir coğrafyada yaşıyor olsaydım muhtemelen müzik zevkim de farklı olurdu. Ama ruhumda olan bir şeyler var ve bunun coğrafya ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. Örnek olarak, bağlama çalıyor ama piyano sesini daha çok beğeniyorum ve bunu müziklerime de yansıtıyorum. Piyano tuşlarına dokunduğumda, kendi eserlerimi çalmaya çalıştığımda veya başkasının piyano çaldığını gördüğümde beğeniyorum, dinliyorum. Acılarımın da sevinçlerimin de müziğime bir Kürd olarak yansıdığını düşünüyorum.

‘Günümüzün vazgeçilmezi olan ‘TIK’ ve sayıların savaşında eriyoruz’

Bir sanatçı olarak nasıl sorunlar yaşıyorsun? En büyük sorun maddiyat. Çünkü bunca zaman, aşmakta zorlandığım en büyük engel oldu. Maddi olarak daha iyi seviyelerde olsaydım muhtemelen bu müziğime de sanatıma da yansırdı. Örnek olarak, bir sinema filmi yapmak istiyorum. Hikâyem yıllardır hazır. Hatta 3 seri olarak çekmek istiyorum ama maddi olarak yeterince güçlü olmadığım için bu hayalimi ertelemek zorunda kalıyorum. Bunun gibi onlarca sorun yaşıyorum. Bir diğer sorun da duruşum veya tercihlerimdir. Ne yazık ki fikir ve duruşumdan ötürü ötekileştiriliyorum. Yer aldığım konserler iptal ediliyor. Hatta başrol seçildiğim sinema filmi, tam bir yıl sonra, film çekimine on gün kala filmden çekilmem isteniyor... Bunun gibi çok şey yaşadım. Yorucu oluyor elbette. Çünkü her seferinde dimdik ayakta olmak, başarmak için yola devam etmek gerekiyor. Yaşadığım bir diğer sorun da kitle sorunu. Tribüne oynamayı hiçbir zaman sevmedim. Bu nedenle günümüzün vazgeçilmezi olan ‘TIK’ ve sayıların savaşında eriyoruz. Yeterince tıklanmayınca para kazanamıyoruz. Elbette bu da çalışmalarımıza yansıyor. Bir dayatma var ve ben bu dayatmayı kabul etmiyorum. Çünkü doksanlı yıllarda da şöhret olmak için dayatılan yöntemleri kabul etmedim. Peki neden günümüzde kabul edeyim ki? Bu tutum ve tavırların bedeli oluyor elbette. Az sayıda konser, az sayıda takipçi ve az sayıda kazanç elde ediyorum.

‘Müzikte 25 yılı geride bıraktım’

Ses sanatçılığı mı yoksa yayıncılık mı daha fazla ilgini çekiyor? Ben henüz çocukken müzik ile harmanlandı yüreğim. Hatta adım bile Kürtçe bir şarkıdan geliyor. Şivan Perwer’in 1978 yılında çıkardığı ‘Ey Ferat’ albümü ve aynı isimdeki şarkısı nedeniyle babam adımı Ferat koyuyor. Elbette sadece bu hikâyeden dolayı değil, ruhum bunu istiyor. Yıllarım geride kaldı ve hep müzik için uğraştım. Geçinemediğim için alternatif yollar deneyince medya dünyasında yer aldım. Ve artık o da benim ikinci bir mesleğim. Müzikte 25 yılı geride bıraktım. Medya alında ise 22 yıl geride kaldı. Hep beraber yürüttüm. Bazen biri önde biri geride ama ikisini de yürütebildim.

‘Hikâyesi bana ait olan bir sinema filmi çekmek istiyorum’

Gelecek planların nelerdir? Gelecek ile ilgili her zaman planlarım vardır. Onları başarmak için yoluma devam ediyorum. Biliyorum gecikse de başaracağım. Yeni (üçüncü) albümümden sonra yeni klipler çekmeyi ve onları sunmayı planlıyorum. Uzun zamandır beklettiğim şiir kitabımı yayınlamak, ardından da iki adet romanımı yayınlamak istiyorum. Ve yeterince para kazanırsam hikâyesi bana ait olan bir sinema filmi çekmek istiyorum. Son olarak neler söylemek istersin… Teşekkürler sevgili Ferat.  Söyleyecek çok şeyim var. Yıllardır söylemeye çalışıyorum zaten. YazıYORUM dedim, SoruYORUM dedim… Hikâyem henüz bitmedi. Geliştikçe daha da ilerlemek istiyorum.