Avrupa futbol şampiyonası başladı ya ben de ister istemez ve durup dururken fabrikada kendimi futbol tartışmalarının içinde buldum. Sanki çok da anlıyorum. Fabrikada iş arkadaşları gece gündüz futbol konuşup tartışırken illa ki ben de dahil oluyorum. Neticede birlikte çalışıyoruz, ister istemez dahil oluyorsun. Dahil olmamın en büyük sebebi ise tahminlerimin güçlü olması.
Bunun için yanıma koşup gelen arkadaşlar ısrarla maç tahminlerimi sorduklarında, haliyle düşüncemi söylüyorum. Söylemesem de olmuyor. Söyleyince de çoğunlukla tutuyor. Tutunca da futbol uzmanlığım kendiliğinden ortaya çıkıp onay görünce, oluyorum bir futbol uzmanı!
Ama öte yandan fabrikada ırkçı olarak bilinen Toni, arkadaşlar bana tahminler konusunda başvuruyorlar diye, bana diş biliyor gözaltında. O görmediğimi, bilmediğimi sanıyor, ama karşısında deli yok. Zaten psikolojik sorunu olan ırkçı birisi. Arkadaşlar yanıma gelip düşüncemi sorunca nasıl sinirleniyor, bir bilseniz. Sanki yarasına tuz basıyorlar. Elinde gelse orada anında canımı alacak.
Allah’tan bütün arkadaşlar onun hasta ve ırkçı birisi olduğunu biliyorlar. Zaten sekiz saat boyunca kendi kendisi ile konuşur, kendi kendine güler vs… Olmadık ağız yüz hareketleri yapar durur. Fabrikada kimse onunla haşir neşir olmaz, bir şey konuşup tartışmaz. Adam hasta çünkü. Defalarca personel büroya şikayet ettik, sonunda terapiye yollandı. Ama adama hiçbir terapi yardım etmiyor, ırkçılık ile ilgili ne varsa hepsini anında kapıp öğreniyor. Ama sağlığına yarayacak terapileri aklı almıyor.
Şimdi ırkçı Toni göz göre göre ırkçılık ve ayrımcılık yaptığı için ben de onu makaraya sararak iş olsun, arkadaşlar neşelensin diye yanından geçerken bazen “Deutschland, Deutschland” diye tempo tutunca sinirleniyor, havalara fırlıyor. Sonra sinirinden sağ elini yumruk yapıp sol elinin ortasına patlatarak „Nach Hause gehen!“ (Eve git!) deyince bana, ben de ona “Ich bin sowieso zu Hause” (Ben zaten evdeyim) deyince bu defa hep birlikte kahkahayı patlatıyoruz….