Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1951 yılında imzalanan Mültecilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme'nin 50’nci yılında 20 Haziran Dünya Mülteci Günü ilan edildi. 20 Haziran 2001’den bu yana ise çeşitli etkinliklerle savaş mağduru ya da siyasi nedenlerle topraklarını terk etmek zorunda kalan mültecilerin durumuna dikkat çekiliyor.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), dünya genelinde mülteci sayısının Nisan 2024’te 120 milyona ulaştığını açıklarken, zorla yerinden edilenlerin yaklaşık yüzde 40'ını çocuklar oluşturuyor. UNHCR verilerine göre, Türkiye’de 4 milyon 613 bin 984 mülteci-sığınmacı bulunuyor. En kötü koşullarda çalışmaya maruz bırakılan mülteci-sığınmacılar, kimi zaman geri gönderilme ve çalışma izninin iptal edilme korkusuyla yasal haklarını talep edemiyor. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre ise İstanbul ve Antep’ten sonra 291 bin 81 kişi ile resmi olarak en fazla mülteci-sığınmacının yaşadığı kent Urfa. Kentte kayıt dışı yaşayan yüzbinlerce mülteci-sığınmacı olduğu tahmin ediliyor.
Uzun yıllardır mülteci-sığınmacı hukuku alanlarından çalışmalara imza atan Urfa Barosu Mülteci Hakları Komisyonu üyesi Kübra Vefa, 20 Haziran Dünya Mülteci Günü dolayısıyla Urfa’da kayıt dışı mülteci olmak, mültecilerin Türkiye’ye gelirken yaşadığı sorunlar, mültecilere dönük yaklaşımları değerlendirdi.
Urfa’nın Suriye ile uzun bir sınıra sahip olmasından kaynaklı çok sayıda Suriyeli sığınmacı-mülteci bulunduğunu kaydeden Vefa, kayıt dışı mülteci-sığınmacıların yaşadıkları sorunların bu nedenle fazla olduğunu kaydetti. Mültecilerin ucuz iş gücü olarak görüldüğünün altını çizen Vefa, "Kayıt dışı nüfusun fazla olması bu olumsuzlukları tetikliyor" yorumunda bulunuyor.
“Çocukların çalıştırılması, evlendirilmesi, okula gönderilmemesi çok yaygın. Bu Türkiye’nin her yerinde yaşanan sorunlar ancak Urfa’da biraz daha yaygın. Kayıt dışı nüfusun fazla olması bu olumsuzlukları tetikliyor. Bunu engellemek çok kolay değil. Bu kadınların sağlık hakkına erişimi, çocuk doğum kontrollerini zorlaştırıyor. Kayıt dışı olanlar yakalandıkları zaman geçici barınma merkezlerine alınıyorlar. Süresiz bir şekilde bu merkezlerde istihdam ediliyorlar. Bunun sonuncunda kimlik verilip verilmeyeceğinin bir garantisi olmuyor. Yapılan araştırmalar neticesinde Göç İdaresi uygun görürse kimliklendirme işlemi yapıyor”
Mültecilerin kendi ülkelerinden Türkiye’ye geldiklerinde yolda maruz bırakıldıkları hak ihlallerine dikkati çeken Vefa, “Yasadışı yollar ile sınırı geçmeye çalışan mülteciler, insan kaçakçılarına yüksek miktarlarda ödemeler yapmak zorunda bırakılıyor. Yolda yaşadıkları ölüm tehlikeleri de bunun cabası. Hala Suriye’de iç savaş devam ediyor. Farklı bölgelerde hakimiyet farklı örgütlerde olabiliyor. O bölgelerden geçtiklerinde farklı sorunlar ile karşı karşıya kalabiliyorlar. Özellikle kadın ve çocukların sınır hattına ulaşmaları büyük badireler atlatmak ile gerçekleşiyor. Türkiye’ye geçtiklerinden sonra da kayıt dışı olmalarından kaynaklı doğan kimi sorunsallar baş gösteriyor. Hem kamusal hem de toplumsal açıdan sorunlar ile karşı karşıya kalıyorlar” ifadelerini kullandı.
Ülkedeki krizlerin derinleştiği süreçlerde mültecilerin daha fazla hedef gösterildiğine vurgu yapan Vefa, "Siyasetçiler televizyon programlarından açık açık mülteci karşıtı propaganda yaydıkları sürece toplumda bundan etkilenir" diyor.
“Son günlerde artış kazanan mülteci karşıtlığı hem siyasi hem de toplumsal olarak Türkiye’ye yayılmış durumda. Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada mülteci karşıtlığı artışta. Bunun nedenlerin başında ise ülkelerin politikalarının sağ eksenli mülteci karşıtı bir politikaya evirilmesi geliyor. Mülteciler siyasi açıdan en kolay hedef gösterme aracına dönüştürüldü. Siyasi iktidar olmak isteyen her örgütlenme mültecileri hedef alan bir konuma girdi. Evrensel insan haklarından uzak düşünceler ile tüm mültecilere dönük oldukça ırkçı politikalar oluşmaya başladı. Bu topluma da sirayet etmeye başladı. Siyasetçiler televizyon programlarından açık açık mülteci karşıtı propaganda yaydıkları sürece toplumda bundan etkilenir. Mülteci karşıtlığı toplumda büyük bir yer edinmiş durumda.”
Urfa’da akran zorbalığına maruz bırakılan Suriyeli mültecileri çocukların sayısını ger geçen gün arttığına değinen Vefa, buna karşı yetkililerin sadece izlemek ile yetindiğini sözlerine ekledi. Son zamanlarda bazı belediyelerin Suriyelilere karşı ayrımcı politikalar izlediğine şahit olduklarını vurgulayan Vefa, “Bolu Belediyesi başta olmak üzere bazı belediyeler farklı vergiler getirerek ırkçılığı körüklemekte. Bunun önünü almak biz insan hakları savunucularına düşüyor” şeklinde konuştu.
Avrupa Birliği (AB) ve anlaşmalı devletlerin bir araya gelerek soruna kalıcı insan hakları eksenli çözümler bulmasının elzem olduğunu dile getiren Vefa, şöyle devam etti:
“AB bu krizin en büyük ayaklarından biridir. AB’nin fonladığı kuruluşlar üzerinden Türkiye’deki mültecilerin gerek kayıt problemleri gerek ise de istihdam süreçleri yürütülüyor. Ancak Avrupa’da aşırı sağın yükselişe geçmesi sebebi ile AB mültecilere yardım yapan kuruluşlara sağladığı fonları oldukça azaltmış durumda. Yüzde 70 oranda finansal desteği kısıtlama durumu mevcut. Finansal destek olmadığı için mültecilerin sağlık, hukuk, eğitime erişimi güç haline gelmeye başladı. Öncelikli olarak AB ve iş birliği yaptığı devletlerin politikalarını değiştirerek, insan hakları bağlamında düzenlemeler yapmaları gerekir. Daha büyük boyutta sorunlara yol açmadan mülteci sorunu çözülmesi gerek”
“Türkiye’de sosyal uyum gerçekleştirilmedi” diyen Vefa, devamında şunları söyledi:
“Bu gerçekleşseydi toplum belki bu kadar sert karşı durmazdı. Sosyal uyumda eksik kalıyoruz. Bu noktada daha fazla destek sağlanırsa yaşanan sorunların büyük bir kısmı aşılır. Sosyal uyumdan kasıt, dil bariyerinin aşılması, okullaşmanın hızlanması, kayıt işlemlerinin daha hızlı gerçekleştirilmesi. Bu yaşanan sorunları azaltacaktır. Özellikle çocukların okullaşma serüveni hızlandırılsa sosyal uyum daha hızlı gerçekleşebilir. Sosyal uyum projeleri toplumda hakim olan yıkıcı algıyı ortadan kaldırabilir.”