Antep’te “Adli Yargıda Bireysel Başvuru Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması” başlıklı bölge toplantısında konuşan AYM Başkanı Zühtü Arslan, “Bireysel başvurunun başarısı, verilen ihlal kararlarının etkili bir şekilde uygulanmasına bağlıdır” dedi.

Dün Antep’te hukukçularla bir araya gelen Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, “Bireysel başvurunun başarısı, verilen ihlal kararlarının etkili bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Burada münferit başvurularda başvurucunun somut zararının giderilmesini kastetmiyorum. Bu zaten verilen ihlalin doğal sonucu, kararın subjektif etkisidir. Bundan daha önemlisi, bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesidir” ifadesini kullandı.

Arsalan konuşmasında şunları söyledi:

“14 Şubat’ta İstanbul’da yaptığımız bölge toplantısından bugüne iş yükünde durum maalesef daha da vahim hale gelmiştir. O tarihte derdest bireysel başvuru 66 bin civarındaydı. Neredeyse 40 gün sonra, bugün itibarıyla başvuru sayısı 90 bine ulaşmış durumdadır. Bu sayının endişe verici olduğu ortadadır. Doğrusu dünyada bizim dışımızda bu kadar başvuruyla uğraşan bir anayasa mahkemesi de insan hakları mahkemesi de bulunmamaktadır.

‘3 hususun çok iyi anlaşılması gerekiyor’

Hızla artan iş yükü, maalesef bireysel başvuru kurumunu felç etme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle bireysel başvurunun geleceğinin iş yükünün azaltılmasına bağlı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun için Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla vurgulanan üç hususun çok iyi anlaşılması ve uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

Birincisi; istinaf ya da temyiz incelemesi sonrasında kesinleşen kararlardan sonra yapılan başvuruların hatırı sayılır bir kısmı kanun yolu şikâyetleridir. Mevcut başvuruların yüzde 75’i adil yargılanma hakkına ilişkin şikâyetleri içermektedir. Bunların da yaklaşık yüzde 90’ı makul süre ve/veya kanun yolu şikâyetidir. Belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde herhangi bir hakkın ihlal edildiği gösterilmeden sadece kararın yanlış, haksız ve adaletsiz olduğu yönündeki şikâyetler kural olarak bireysel başvuru kapsamında değildir. Nitekim şu ana kadar sonuçlanan adil yargılanma hakkı şikâyetlerinin yaklaşık yüzde 60’ı, kanun yolu şikâyeti olduğundan, açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur. Her vesileyle belirttiğimiz üzere bireysel başvuru bir temyiz yolu, Anayasa Mahkemesi de bir süper temyiz mercii değildir. Bireysel başvuru yolunu kullanacak olan başvurucuların bunu unutmaması gerekir.

İkinci olarak; başvuru sayısının azaltılması, ihlal kaynaklarının kurutulmasına bağlıdır. Bu kapsamda devletin temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik negatif ve pozitif yükümlülükleri, başka bir ifadeyle yapmaması ve yapması gerekenler vardır. Sözgelimi hukuka aykırı güç kullanımı da bir ölüm veya yaralama olayı üzerine sorumluların tespitine ve cezalandırılmasına yönelik etkili bir soruşturma yürütülmemesi de hak ihlaline neden olabilmektedir. Bu sebeple yükümlülükler konusunda özenli davranılması başvuru ve ihlal sayılarını azaltacaktır.

Üçüncü olarak; bireysel başvurunun başarısı, verilen ihlal kararlarının etkili bir şekilde uygulanmasına bağlıdır. Burada münferit başvurularda başvurucunun somut zararının giderilmesini kastetmiyorum. Bu zaten verilen ihlalin doğal sonucu, kararın subjektif etkisidir. Bundan daha önemlisi, bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesidir. Başka bir ifadeyle idarenin, yasama, yürütme ve yargı organlarının ihlal kararlarında ortaya konan temel ilke ve esasları uygulamaları, yeni hak ihlallerinin önlenmesi bakımından bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada ihlalin kaynağına göre idareye, yargıya ve yasama organına çok büyük görevler düşmektedir. İdarenin ve mahkemelerin, ihlal kararlarındaki değerlendirmeleri dikkate alarak yeni başvuruların yapılmasını beklemeden ihlale yol açmayacak şekilde karar vermeleri çok önemlidir.” (Kaynak: Anka)

Editör: Haber Merkezi