Diyarbakır’da operasyon: 20 gözaltı Diyarbakır’da operasyon: 20 gözaltı

Özel Haber: Gözde Çağrı Özköse

Anayasa Mahkemesi'nin tutukluluğu ve yargılamanın ihlaline dair kararına rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Can Atalay'ın milletvekilliğini düşürerek düşman ceza hukukunu Meclis ilk kez resmi bir şekilde uyguladı. Hukukun üstünlüğü yerine siyasal iktidarın kararlarının öne çıkması, demokrasiye yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta yaşanan depremin üzerinden neredeyse bir yıl geçmişken, afetzede Hatay halkı tarafından Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili olarak seçilen Can Atalay'ın milletvekilliği, Yargıtay kararıyla TBMM Genel Kurulu'nda okunarak resmen düşürüldü. Anayasa Mahkemesi'nin tutukluluğun, yargılamanın ve seçilme hakkının ihlali kararına rağmen, Yargıtay'ın bu kararı yok sayarak düşman ceza hukukunu uygulaması, ve bu hukukun meclise sirayet etmesi endişe uyandırıyor. Avukat Doğan Erkan, düşman ceza hukukunun aslen Ceza Muhakemesi Kanunu’nu askıya almak olduğunun altını çizerek, ilk kez Türkiye’de bu alanın Anayasa’yı askıya alma kertesine yükseltildiğini vurguladı.

Av Dogan Erkan

"İlk örnek Demirtaş'tı"

Egemenlerin hukuk düzeninin muhalifleri cezalandırmasına alışık olunduğunu ancak egemenlerin de kendi taahhütleri olduğunu belirten, “Ohal ile kalıcılaşan Düşman Ceza Hukuku Rejimi ve Alternatif bir Kuram Denemesi” kitabı yazarı Avukat Doğan Erkan, bu taahhütlerin egemenlerin kendileri için de bir ihtiyaç olduğunu, ancak Atalay kararı ile bu üst sınırın aşılmış olduğunu belirtti. Erkan, “Bu taahhütler kendilerinin de ihtiyaç olduğunda sığınmak istedikleri taahhütlerdir. Bunlara evrensel anayasal ilkeler diyoruz. Onların da bu anlamda bir üst limiti vardı. Milletvekillerini tutukladılar, yargıladılar, bunları ilk defa görmüyoruz. Fakat kendilerinin öngördükleri bir anayasal sınır vardı. Vaadedilmiş, insanlığın ortak tarihsel kazanımı olan bu hukukun bir sınırı vardı çünkü herkese lazım olan bir sınırdı bu. Can Atalay olayı bazında örneklendirecek olursak, Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verdi. Daha önceki milletvekili yargılamalarında, eğer milletvekili dokunulmazlığının ihlali kararı çıktıysa, bu milletvekillerinin tahliye edildikleri durumlar oldu. Bundan sapılan birinci örnek Demirtaş’tı. Demirtaş için AİHM’in verdiği “Bu siyasal bir tutukluluktur” kararına da uymamıştı iktidar. Fakat mecliste bir karar okunmasıyla milletvekilliğini düşürmek varamadıkları bir kerteydi. Bu sefer, kendilerinin de “bize de lazım olur” dedikleri bu anayasal sınır ihlal edilmiş oldu. Ne dedi Anayasa Mahkemesi?  “Bir milletvekilini bu şekilde yargılayamazsınız, böyle tutamazsınız” dedi.  Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı yok sayılarak, bu ihlal kararına rağmen Yargıtay kararının mecliste okunduğu ilk örnek Can Atalay örneği oldu. Bu Yargıtay kararı düşman ceza hukuku dediğimiz kavrama birebir uyuyor.” ifadelerini kullandı. 

Av Dogan Erkan Anayasa Hukuk

Devlet “düşman” gördüklerine yurttaş hukuku uygulamıyor

“Düşman ceza hukuku nedir?”  sorusunu yanıtlayan Erkan, şu şekilde devam etti: “Nedir düşman ceza hukuku? Biz düşmanlarımıza, yurttaşlarımız için uyguladığımız, kabul ettiğimiz ya da kabul etmek zorunda kaldığımız usül ve ilkeleri uygulamak zorunda değiliz” demektir. 2001 İkiz Kuleler saldırısından sonra Jacobs dedi ki “düşmanlarımıza adil yargılama uygulamak zorunda değiliz. Onlara düşman ceza hukuku uygulayacağız" dedi. ABD’den Avrupa’ya, oradan da bize geldi.  Devlet artık bir süredir «düşman» gördüklerine yurttaş hukuku uygulamıyor. Adil savunma hakkı, adil dinlenme hakkı, delillerin yasallığını ileri sürme hakkı vermiyorlar. Onlar için verilmiş bir siyasal hüküm var çünkü. Bunu çok uzun süredir yaşıyoruz. Mesela bunun bir örneğini ÇHD davasında gördük, Selçuk Kozağaçlı’ya uygulandı, Kürt milletvekillerine uygulandı. Yargı artık buna entegre oldu. Bunu biliyoruz.”

Anayasa Hukuk Dogan Erkan

Düşman ceza hukuku sürecine Meclis de dahil edildi

Aynı durumu İngiliz filozof Thomas Hobbes’un 400 yıl önce; “Egemen bir siyasal kararı net bir biçimde verdiyse, yargı bu siyasal karara uyar» sözleriyle açıkladığını belirten Erkan, “Bu desizyonizmdir artık  hukuk değildir, hukukun içinde siyasal emir vardır. Peki bu Can Atalay sürecinde fark neydi? Bu düşman ceza hukuku sürecine meclis de dahil edilmiş, uymuş oldu. Düşman ceza hukuku uygulama alanı genişletilmiş oldu. Meclis de dedi ki , “Ben de artık düşman ceza hukuku uygulanan alanı önceleyeceğim.” Neye rağmen? Anayasa Mahkemesi kararına rağmen. Anayasaya rağmen. Anayasa Mahkemesi Can Atalay ile ilgili hem tutukluluğu ihlaldir, hem yargılaması ihlaldir, hem adil yargılanmamıştır kararı verdi, hem de seçilme hakkı ihlali olduğunu söyledi. Yargıtay ise, “Ben bunların hiç birine uymayacağım, ben Anayasa’yı askıya alıyorum” dedi. Daha önce, düşman ceza hukukunda anayasanın askıya alındığı oldu mu? Bunu çok görmedik doğruyu söylemek gerekirse. Düşman ceza hukuku Ceza Muhakemesi Kanunu’nu askıya almaktır.  Bizdeki kerte Anayasayı askıya almak oldu. Mesela ABD ve Avrupa’da düşman ceza hukukunun uygulandığı muhaliflerde, İslami tutuklularda vs, ceza muhakemesi kanunu askıya alındı. Ancak «Anayasayı bile uygulamayacağız» diyen açık bir yargı kararı görülmemiştir” dedi. 

“Egemenin temyiz edilemez iradesi...”

Bu tip bir yargı kararının Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdikten sonra mecliste okunduğunun da daha önce görülmediğini belirten Erkan,  “Bu iki boyut artık bize şunu söylüyor, siyasal iktidarın düşman ilan ettiğine ilişkin karar, temyiz edilemez hale gelmiştir. Burada Taner Yelkenci’ye atıfta bulunayım, şöyle der: «Hukuki kararın kaynağına doğru inildiğinde, egemenin temyiz edilemeyecek iradesini görürüz.» Bu durumda da bu olmuştur. Bunun altında Gezi Direnişi var. Can Atalay’a yöneltilen iddia bu, Gezi direnişini yönetenlerden olduğunu iddia ediyorlar. Burada siyasal iktidar şunu söylüyor, «Bu kararımızı hiç bir güç temyizen bozamaz, bunu bozan hiç bir kararı tanımam.» İktidar bunu yargıya söyletiyordu zaten uzunca bir zamandır, şimdi meclise de söyletmiş oldu. Daha önce yargılanan ve tutuklanan milletvekillerine yönelik verilen ihlal kararları sonucu, kimisinin tahliye edildiğine şahit olmuştuk. Ama meclisin kendisinin kararı okuyup, milletvekilliği düşürmeye kalkmasını ve düşman ceza hukukunun bizzat TBMM eliyle de uygulandığını da görmüş olduk” belirlemesinde bulundu.

“Meclis artık hukuk dışıdır”

Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi sonrasında konuşulmaya başlanan sine-i millet tartışmasına da değinen Erkan, “Elbette politik bir argüman, bu meclisin kendisi de anayasa dışı olmuştur demeleri gerekir. Doğru da olur böyle bir tavır. Politik bir karardır. Zordur. Sivil itaatsizliğin bir üst boyutudur. Ben bu meclisten çekiliyorum diyerek TBMM’yi işletilemez kılmaları gerekir. Ama ancak o güçte bir sine-i millet olursa, o güçte bir milletvekili istifası sayıca gerçekleşirse olabilir. Politik bir iradedir, politik öznelerin, örneğin CHP’nin, DEM Parti’nin TİP’in tartışması ve karar vermesi gerekir. Hepsinin çekilmesi gerekir, ancak bu sağlanabilirse anlamlı olur. Bu duruşla, “Bu meclis artık hukuk dışıdır, anayasa dışıdır, işleyemez, işletilemez, ben de artık işletilemez olmasına katkı sunuyorum” denmiş olacaktır ancak buna bir alternatif sunulması gerekir. Örneğin “Biz anayasayı uygulayacak bir halk meclisi kurduk” denmesi gerekir. Kolay bir iş değil, ama dediğim gibi, politik öznelerin karar vereceği bir şey. Öte yandan politik bir avukat ve bir aktivist olarak bu meclisin boykot edilmesi gerekliliğine katılırım. İstifalarla boşaltmaya kadar mı giderler, oturumlara mı katılmazlar, alternatif oturumlar mı yaparlar bilemiyorum. Ama bir meclis boykotu gerektiğine katılıyorum.”

 İlk hata: “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz”

Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesine evrilen süreçteki birinci hatanın CHP Eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyerek milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin yasaya evet demiş olması olduğunu ifade eden Erkan, devamla şunları dile getirdi: “Bir parlamenterin bir anayasasızlık haline onay vermesi akıllara durgunluk verici. Bu zaten egemenler tarafından örgütlenen bir durum. Bunun örgütlenmesine katkı sunmak hem politik hem hukuki anlamda çok büyük bir yanlıştı. Bu süreç oradan başlamış oldu.”  Yine de hukuksal sürecin henüz sonlanmadığını, TBMM’nin karar okutturmasıyla oluşan «kararın» formal olarak bir karar gibi durduğunu, ancak bu kararın da anayasa mahkemesi denetimine tabi olduğunu belirten Erkan, “Dahası, şu anda da doğrudan bir AİHM başvurusu yapılabilir ve bunun siyasal bir karar olduğu yönünde bir yol denenebilir. Bir Anayasa Mahkemesi başvurusu daha yapılabilir. Çünkü bu artık yeni bir karar ve yeni bir durum. Anayasa Mahkemesi TBMM’nin bu kararına karşı da bir icra verebilir ve verecektir de muhtemelen. Devamı öyle görünüyor.” ifadelerini kullandı.

Dogan Erkan Hukuk

Siyasal kararla siyasal mücadele gerekir

Erkan, son olarak, “Aslolan şudur, kendisine hukuksal, pozitif normla ve pozitif formla sınırlamayan, kendisini Anayasa’nın üstünde gören bir Yargıtay ile karşı karşıyayız. Ya da Yargıtay dairesi diyelim, çünkü Yargıtay içinde de hoşnutsuzluklar olduğunu duyuyoruz,  ama somuttan gidelim yine de, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kendisini Anayasa’nın üstünde gördüğü bu kararı, TBMM içerisindeki AKP- MHP koalisyonunun ve onların sözcüsü olan Bekir Bozdağ’ın kendisini Anayasa’nın üstünde gören bu kararı, siyasal bir karardır. Bizi düşman ilan ettiler ve düşman hukuku uyguluyorlar. Artık bu kararı sadece hukuksal alandan tartışmak toyluğuna düşmemeliyiz. Bu net bir şekilde siyasal bir karardır ve bunun karşılığında da siyasal bir mücadele gerekir. Bu mücadeleyi bayraklaştırmak için Anayasa hukuku ve Anayasa siyaseti bile tek başına yeterlidir” diye konuştu.

Editör: Ali Abbas Yılmaz