Acıyı, ibadete ve sanata dönüştüren Aleviliğin kurumları, saldırıya uğradı: Ankara Tuzluçayır’da, Şahı Merdan Cemevi'ne gelen bir şahıs, içeride oturan insanların üzerine sandalye fırlatıp kaçtı; Aynı dakikalarda, Demokratik Alevi Derneği (Ana Fatma Cemevi)’nin ve Divriği-Gökçebel Köyü Derneği’nin de camları kırıldı.
Esat Korkmaz

Yazar Esat Korkmaz
Yaşanan olayları doğru terim ve kavramlarla ifade etmek zorundayız: Tersi durumda, toplumsallaşmamızı, yani resmi siyaseti terbiye edecek toplumsal bir güç haline gelmemizi erteleriz.
Yaşadığımız koşullarda, devlet ırkçılığı, kültürel ırkçılık uygulamalarını üstlenmiş durumda; önce bireyi ardından yaşamı devletleştirdi. Şimdi ise devletleştirdiği yaşam üzerinde hedef gösterme, saldırma-öldürme hakkını kullanmak istiyor.
Günümüz ırkçılığı ise bu ırkçılığı kullananlar tarafından, kendileriyle ortak bir geçmişe sahip olmayan insanlara dayatılan bir ideoloji olup çıktı; ulusal sınırlar içinde, dışlanan etnik ya da farklı kültürel gruplara karşı uygulanan baskı ve egemenliğin, gerekçesi olarak yaşama taşındı.
Artık daha aşağı bir ırkın varlığından söz edilmiyor. Irkçılık kapsamında biyolojik gösterenlerin yerine, kökenlerinden dolayı bir başka kültür dünyasına bağlı insan gruplarının varlığı geçti. Belirleyici anlamda, öne çıkarılan bu kültürel özelliklerin aşılamaz olduğu yargısıyla farklı kültürlerden gelen insanların, benzer olmadıkları ve olamayacakları bir bakıma ortak kabule bağlandı.
Özetle ırkçılık ideolojisindeki biyolojik gösterenlerin yerini, kültür kavramıyla ilişkilendirilen belirlemeler aldı: Ve yeni ırkçılık, kültürler arasındaki farklılığa dayanarak temellendirildi. Artık, ırkların kana bağlı olarak değil de kültüre bağlı olarak tanımlandığı bir dönemi yaşıyoruz.
Türk kanına ve köktendinci inanca yatırım yapanlar, Türk-İslam sentezi zemininde, kendileri için tehlike gördükleri Alevileri, “Ya devletin Alevisi olun ya da sizi yola getireceğiz” anlayışı içinde “kuşatmaya” almak istiyorlar; örgütlü ve sorumlu davranamazsak kuşatma yeni saldırılar yaratabilir.
Nefretimize kamp kuran alçakların, kitle katliamlarına gebe bir dönemi yaşıyoruz. Bu noktaya dünden geldik; uzak geleceğe umutla bakmakla birlikte yakın gelecek için aynı şeyi söylemekte zorlandığımız da bir gerçek.
Türkiye, Sünni-Türk kimliği üzerinden yapılmış bir kodlamanın, en başından beri egemen olduğu bir ülke. Yakın tarihimiz kimlik-inanç dayatmaları nedeniyle yaşanan acı olayların tarihidir. Dayatma-saldırma temelli kültürel ırkçılığın merkezi gücü, hep devlet oldu. Kimi kez ülkücüler, kimi kez de Sünni muhafazakârlar, maşa olarak kullanıldı.
Anadolu Alevilerinin bu anahtar konumu; ekonomiyi ve politikayı güden egemen güçler için her zaman bir korku kaynağı oldu. Bu nedenle her Alevi bu konumunun bilincinde olmalı, sorumlu düşünmeli, sorumlu davranmalıdır.

Provakasyonlara karşı birlik çağrısı
Unutmayalım Aleviler, düşüncelerinden dolayı dinsiz olarak değil, toplum düzenini maddeci bir yaşama anlayışı üzerine oturtmak isteyen, inançlarını ise bu isteklerini tavra, eyleme, davranışa dönüştüren bir manevi güç olarak gören devrimciler, ilericiler, aydınlık insanlar olarak algılanmak, şayet yargılanmak gerekiyorsa böyle yargılanmak istiyorlar.