SUR AJANS - Elçi cinayetinin aydınlatılmamasına dikkat çeken Eren, “Hukuksuzluklar, hak ihlalleri ve bunların giderimi konusunda yürüttüğümüz hukuk mücadelesi siyaset oluyor. İktidara laf söylememek, bürokrasiye laf söylememek, kolluğa bir şey söylememek… Bu değil, hukukçuluk bu değil. Bizim farkımız bu” ifadelerini kullandı.
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren’in Ankara’da gerçekleşen Türkiye Barolar Birliği’nin 13'üncü Olağanüstü Genel Kurulu’nda konuştu.
Eren’in Genel Kurul’a damga vuran konuşması şöyle:
“Bugün salonu terk etmedim. Evet, sevgili 2 No’lu baromuzdan hanfendi meslektaşım konuşunca salonu da terk etmedim. Neden terk etmedim, çünkü bir daha aynı iftiraya uğramak istemedim. Annemin o beyaz tülbendinin hatırına bu salonu terk etmek istemedim, çünkü o iftiraya bir daha uğramak istemedim. Bizim siyasetimiz ney biliyor musunuz? Size o siyaseti göstereceğim.
‘Siyaset değil bu’
Dediniz ki, bugün burada herkes siyaset yaptı. Bu ülkede siyaset, iktidar ya da kim olursa olsun; bugün bu siyasi parti var yarın başka bir siyasi parti olur, yaptığı bütün hukuksuzluklara karşı durmak siyasetse Diyarbakır Barosu olarak o siyasetin alasını yapıyoruz. Şimdi neyin siyasetini yapıyoruz; bir anne yıllarca bir adliyenin önünde çocukları için adalet arayışındayken, yanına gidiyoruz siyaset yapıyoruz. Adaletten yana. Ya da vücuduna 13 kurşun sıkılan 13 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın davasını takip ediyoruz. Siyasetse siyaset yapıyoruz. Ya da bedeni atılan bir havan topuyla paramparça olan Ceylan Önkol’un dosyasını takip ediyoruz, siyaset yapıyoruz. Siyaset değil bu.
‘Hukukçuluk bu değil’
Geçen hafta inanılmaz mutlu oldum. Diyarbakır’da 8 yıldır öldürülen bir baro başkanının aydınlanmayan cinayetine Samsun’dan, Tekirdağ’dan, İzmir’den, Ankara’dan, Mersin’den, Adana’dan, ismini sayamadığım birçok baro başkanı Diyarbakır’a geldi. Duruşmada söz aldılar, 500 avukat dinledi onları. Hepsi siyaset yaptı. Size göre hepsi siyaset yaptı. Neyin siyasetini yaptılar? Öldürülen bir baro başkanının cinayet dosyası neden aydınlatılmıyor? İşte bütün meselemiz bu. Dile getirdiğimiz hukuksuzluklar, hak ihlalleri ve bunların giderimi konusunda yürüttüğümüz hukuk mücadelesi siyaset oluyor. İktidara laf söylememek, bürokrasiye laf söylememek, kolluğa bir şey söylememek… Bu değil, hukukçuluk bu değil. Bizim farkımız bu.
‘Bu meclisten biri o kenti yönetecek kapasiteye sahip değil mi?’
Şimdi size birkaç örnek vereceğim. Herkes kayyumdan bahsetti. Ben Diyarbakır’dan geliyorum. Sur ilçesinin Sur içinde olmayan Kıtılbıl Mahallesinde oturuyorum. Kayyumluk nedir biliyor musunuz? Üç insan oturdu, 100 yıllık Kıtılbıl ismini Fetih Mahallesi yaptı. Şimdi soruyorum size, bunu yapan anlayışa karşı durmak, buna dava açmak siyaset mi, yoksa yaşadığın topraklardaki tarihi, kültürü muhafaza etmek mi? Bizim itiraz ettiğimiz şey bu. Bakın kayyum atanıyor, 63 belediye başkanı aynı anda suç mu işledi? Hepsini görevden aldılar. Aldınız hadi dediğiniz gibi olsun. Gizli tanıklar, açık tanıklar, dosyalar oluşturuldu, hepsi görevden alındı. Demokrasi diyoruz değil mi? Orada bir meclis var. Bu meclisten biri o kenti yönetecek kapasiteye sahip değil mi? Hayır. Neden, bir bürokrat atamamız gerekiyor. Kimi atıyoruz, oraya gelen kaymakamı, valiyi atıyoruz. Şimdi itiraz ettiğimiz şeyi bilmemiz lazım ve hukukçu kimliğimizle her zaman neye karşı olduğumuzu ortaklaştırırsak aslında birbirimize bu ithamlarda bulunmayız.
‘Sizden önce Diyarbakır Barosu da başvuru yaptı, Filistin’de yaşanan vahşete karşı’
Bakın burada ne güzel, zalime, zulme karşı olmaktan bahsettiniz. Alkışlıyorum sizi. Biz de bunu yapıyoruz. Kinayeli bir şekilde Türkiye Barolar Birliği’nin daha sonraki bir tarihte UCM’ye başvuru yaptığını söylediniz. Sizden önce Diyarbakır Barosu da başvuru yaptı, Filistin’de yaşanan vahşete karşı. İşte biz her zaman her ihlale karşı ses çıkaran barolarız.
‘Güne, zamana, kişiye göre yargı, adalet dağıtmayalım’
Bir dava görüldü Diyarbakır’da. Bu kadar avukat ve baro başkanının huzurunda bir mahkeme bir cinayet dosyasında, alelade bir cinayet dosyasında bile yapması gereken hiçbir işlemi yapmamak üzere davayı bitirdi. Bize göre dava bitti. 6 Mart’a duruşmayı erteledi. Dosyayı iddia makamına tevdi etti. Devamında iddia makamının mütalaasını sunması durumunda da taraflara savunması için süreyi verdi. İşte bizim karşı durduğumuz, itiraz ettiğimiz bu yargılama usulü. Bu bağımlı yargı. Tıpkı Ankara 31’ici Asliye Hukuk Mahkemesi’nde verilen karar gibi. Bugün bize ya da öldürülen baro başkanımıza ya da Türk Tabipler Birliği’ne yapılanlara hep birlikte ses çıkarmadığımız sürece bu sıra hepimize gelecek. Güne, zamana, kişiye göre yargı, adalet dağıtmayalım. Her koşulda adalet talep edelim. Herkese talep edelim. Son olarak sizden bir kez daha ricam lütfen 28 Kasım’da 29 Kasım’da Diyarbakır’da oluşan dayanışmayı önemseyelim. Anlamlıydı bu ülke açısından. Hukuk camiası açısından, adalet açısından 6 Mart’ta ben tekrardan hepinizi Diyarbakır’a, duruşmayı izlemeye, savunma yapmaya davet ediyorum.”