Diyarbakır Barosu “Gezi davası” kararına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada AİHM kararlarının yok sayıldığına ve Gezi eylemlerinin suç sayılmasının demokratik toplum gereklerine aykırı olduğuna vurgu yaptı.
2013’teki Gezi Parkı eylemlerine ilişkin İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Gezi davasının karar duruşmasında Mahkeme, 4,5 yıldır tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme heyeti Kavala’ya “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme” suçundan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Kavala hakkında istenen “Siyasal veya askeri casusluk” suçlaması için ise heyet beraat kararı verdi. Mahkeme heyeti, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’a da 18’er yıl hapis cezası verdi.
Diyarbakır Barosu “Gezi davası” kararına ilişkin açıklama yaptı.
Gezi Davası
AİHM kararı yok sayıldı
Diyarbakır Barosu’ndan yapılan yazılı açıklamada Gezi davası kararının kamu vicdanını yaraladığına vurgu yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması yapılan ve kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen dosyada mahkeme heyeti AİHM kararını yok sayarak; Osman Kavala hakkında, TCK'nın 312/1 maddesi gereğince "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Yiğit Ali Emekçi’ye de “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmekten” 18’er yıl hapis cezası vermiştir.”
Uluslararası hukuka aykırı uygulamalar
Gezi eylemlerinin suç sayılmasının demokratik toplum gereklerine aykırı olduğunun belirtildiği açıklamada, “Öncelikle barışçıl toplanma hakkı kapsamında, Gezi Parkı eylemlerinin düzenlenmesinin, organize edilmesinin ve katılım sağlanmasının suç delili olarak değerlendirilmesi, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olup kabulü mümkün değildir. AİHM 10 Aralık 2019 tarihli kararıyla; Kavala’nın tutukluluğunun makul suç şüphesi olmaksızın gerçekleştirildiğinin tespitiyle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edildiğine hükmederek derhal serbest bırakılmasını istemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. Maddesine atıfla Kavala’nın tutukluluğunun siyasi saik taşıdığını, muhalif kesimlerin yargı tehdidi altında olduğu vurgulanmıştır. AİHM Büyük Dairesi, karara itiraz eden Türkiye’nin başvurusunu reddederek kararın nihai olduğuna hükmetmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararına rağmen Kavala’nın tutukluluğunun devamı üzerine 2 Aralık 2021’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ihlal prosedürünün ilk aşamasını başlatma kararı almıştır. 2 Şubat 2022’de sürecin ikinci aşaması başlatılmış ve Türkiye’nin ihlalinin tespiti için dosya AİHM’e gönderilmiştir. AİHM’in kararın uygulanmadığına yönelik tespitiyle birlikte üye ülkenin Avrupa Konseyi’ndeki bazı haklarını kısıtlamaktan üyeliğin askıya alınması şeklinde bir dizi yaptırıma karar verme hakkı olduğu bilinmektedir” denildi.
AİHM’nin ihlal kararına uyulmalı
Gezi davası kararının hukukla bağdaşmadığına dikkat çekilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı: “Türkiye’deki yargı pratiği kapsamında, AİHM’nin ihlal kararına rağmen “aynı delillerle” farklı suçlamalar yöneltilmek suretiyle, tutuklu yargılamanın yapılması ve bu yargılama neticesinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karar verilmesiyle, yargılananların temel hak ve hürriyetleri adil olmayan bir yargılama neticesinde keyfi ve siyasi saiklerle ihlal edilmektedir. Hukuksuz bir şekilde ve kamu vicdanında büyük bir rahatsızlığa sebep olan ağır hapis cezasının aksine, AİHM’nin ihlal kararının derhal uygulanarak Osman Kavala ve bugün hüküm ile birlikte tutuklama kararı verilenler hakkında devam eden temel hak ve hürriyetleri ihlal edici uygulamaya derhal son verilmelidir.”
SUR AJANS