UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçelerinin “Tehlike altındaki Dünya Miras Listesine” alınmaya hazırlanmasına ilişkin Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu açıklama yaptı.
Diyarbakır Mimarlar Odası’nda yapılan açıklamayı Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu adına Samet Ucaman okudu.
Açıklama öncesi Nevin Soyukaya, sürece ilişkin bir değerlendirme yaptı.
Dünya Kültür Miras Listesi’ndeki Surlar ve Hevsel Bahçelerinin “Tehlike Altındaki Kültürel Miras Listesi”ne alınması konusunda 9-15 Eylül 2023 tarihinde UNESCO’nun Riyad’ta gerçekleştireceği toplantıya işaret eden Soyukaya, yapılması gerekenler konusunda kent bileşenlerine düşen sorumluluğa dikkat çekti.
‘Bir Dünya Miras alanı, kentsel sit alanı olan Suriçi dümdüz bir tarlaya dönüştürüldü’
Sur’daki yıkım ve inşa süreçlerinin, alanın üstün evrensel değerini, otantikliğini, bütünlüğünü büyük oranda zarara soktuğunu ifade eden Soyukaya, şunları söyledi: “Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri kültürel peyzajı 2015 Temmuz ayında Dünya Miras Listesi’ne eklendi. Bu Diyarbakır için çok güzel bir payeydi. Çünkü, bu süreci 2011-15 arasında Diyarbakır’ın tüm Sivil Toplum örgütleri, kurum ve kuruluşları, kent aktörleri, bilim insanlarıyla birlikte oldukça katılımcı bir süreçle bu payeyi kazanmıştık. Yerelden yürütülen bir süreçti. Kentin tüm aktörlerinin emeği çok büyüktü ve Dünya Miras Listesi’ne girmesi büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Aslında gecikmiş de bir karardı. Diyarbakır’ın çok kültürlü yapısı, derinlikli tarihiyle özgün ve özeldi. Evrensel üstün değeri yüksek bir kültürel mirastı. Bu nedenle hak ettiğimiz payeyi almıştık. Ancak 2015’in hemen sonrasında yaşanılanlar -önce çatışma ve özellikle sonrasındaki; Şehircilik Bakanlığı’nın uyguladığı yıkım ve yeniden inşa süreçleri- alandaki yüksek tahribatı geri dönülmez bir hale dönüştürdü. Bir Dünya Miras alanı, kentsel sit alanı olan Suriçi dümdüz bir tarlaya dönüştürüldü. Ve ardından kentin dokusuna, kimliğine, kültürel dokusuna hiçbir şekilde uymayan yeni inşa örnekleri yaptılar. Yeni yapılar inşa ettiler. Kentin antik planını dahi değiştirdiler. Bütün bunlar tabii ki alanın üstün evrensel değerini, otantikliğini, bütünlüğünü büyük oranda zarara soktu. Yıkımla Suriçi’nin yüzde 46’sı yok edildi.”
‘Kayyumun ilk işi belediyedeki Alan Yönetim Birimi’ni lağvetmekti’
Dünya Mirası ilan edilmesinde varolan tüm aktörler olarak bu sürece karşı çıktıklarını ifade eden Soyukaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yapılanın yanlış olduğunu, alanın tahrip edildiğini, geriye dönüşü imkansız uygulamalar olduğunu, dolayısıyla bu durumdan vazgeçilmesi gerektiğini, doğrunun ne olduğunu defalarca dile getirdik. Raporlar hazırladık, yazılar yazdık. Basın duyurusuyla kamuya duyurduk ama maalesef ne kaale alındık ne dikkate alındık. Çünkü merkezden karar verilmiş ve merkezden yürütülen bir sistematik yok ediş sürecini yaşıyorduk ne yazık ki. UNESCO da defalarca bunu uyardı. En son Kasım 2022’de UNESCO’nun Reaktif Misyonu, alandaki tahribatı yerinde tespit etmek üzere Diyarbakır’a geldi. Reaktif Misyon bizim o tarihe kadar söylediğimiz tüm tahribatlara vurgu yapan bir rapor yazdı. O rapora dayanarak da UNESCO Dünya Miras Merkezi bir karar aldı. Bu kararlarda madde madde, biz bugüne kadar neyin yanlış olduğuna değinmişsek aynen onların da değindiğini gördük. Derdimiz biz haklıydık, siz haksızsınız demek değil. Derdimiz şu: Yapılanlar yanlıştı. Bunlar UNESCO tarafından da kayda geçirilmiş oldu. Basın açıklamasındaki amacımız da bu yanlışlardan artık geri dönülmesi. Uygulanan ve alanı tahrip etmeye devam eden projelerin ivedilikle durdurulması. Ve en önemlisi bu kentin Dünya Miras sürecinde olması gereken Alan Yönetim Sisteminin, mekanizmasının yeniden işletilmesi. Zira bu şehrin alan başkanı Ankara’da oturuyor, kentte değil. Olması gereken Miras Alanı Danışma Kurulu lağvedildi. 2016’da belediyelere kayyum geldi. Tabii bu kayyum atamaları Sur’daki yıkımdan azade değil. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Kayyumun ilk işi belediyedeki Alan Yönetim Birimi’ni lağvetmekti. Ve hemen arkasından alan yönetim planında yapılması gerekenlerin tam tersi uygulamalar bu şehirde rahatlıkla uygulanmaya başladı. Geldiğimiz noktada UNESCO’nun da işaret ettiği gibi özellikle Dicle Vadisi’ndeki kaçak yapılaşmalar, Suriçi’nin tamamen yok edilmiş olması, geri dönüşümü imkansız hale getirmesi, insansızlaştırılması. Bu şehir 8 bin yıldır yaşayan bir şehir ve ne yazık ki bu yaşam Suriçi’nde kesintiye uğratıldı, insansızlaştırıldı. Bütün bunlar alanın üstün evrensel değerini bozmakta. Biz bu manada bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda bu kentin bileşenleri olarak sorumluluk duyuyoruz.”
‘Suriçi aynı zamanda kentsel sit olarak tescilli bir alandır’
Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu adına yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi:
“Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı 2015 yılında kentin yerel yönetimlerinin, sivil toplum kuruluşları ve bilim insanlarının yoğun çabası sonucunda UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. 2015’ten bu yana Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Dünya Miras Alanını oluşturmakta, Dünya Miras alanının varlık nedenini oluşturan Suriçi ise iki miras alanını tamamlayan tampon bölge statüsündedir. Suriçi aynı zamanda kentsel sit olarak tescilli bir alandır. Miras alanının korunması, yapılacak her türlü müdahale, onarım ve değişiklik kararı taraf olunan uluslararası sözleşmeler, ulusal yasa ve düzenlemeler gereği koruma altındadır. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde tarihi kent yıkımının bir bütün olarak çatışmalardan sonra gerçekleştiği, tescilli yapıların birçoğunun bu esnada yıktırıldığı, gerek dönemin Alan Başkanlığı ve TMMOB raporlarında gerek uydu görüntüleri ile değerlendirilmiş ve tarafımızca çeşitli uyarılar basın aracılığıyla yapılmıştır. Alandaki tahribat Suriçi’nin kamulaştırılması, alanla ilgili yetkinin Kültür ve Turizm Bakanlığından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmesiyle hız kazanmıştır. Yine çatışmaların yaşanmadığı Alipaşa ve Lalebey Mahallelerinde çatışma sonrası eş zamanlı yıkım politikaları sürmüştür. Suriçi’ndeki tahribat, fiziki doku ile birlikte sosyokültürel dokuyu da yok etmiştir. Yalnızca toprak üstü değil, arkeolojik katmanlar da tahrip edilmiştir. O dönemden bugüne Suriçi’nin %46’sının tamamen yok edildiği tespit edilmiş durumdadır. Belediyelere atanan kayyumlar ise miras alanındaki tahribatlara sebep olan projelerin öncüsü olmuş, Dicle Vadisinde özellikle de On Gözlü Köprünün çevresindeki kaçak yapılaşmaya göz yummuştur. Tarih bilincinden, bilimden yoksun ve koruma ilkelerinden uzak merkezden alınan kararlarla alanda yürütülen çalışmaların yanlış olduğu, geri dönüşü mümkün olmayan zararlar verdiği defalarca dile getirilmiş, suç duyuruları, basın açıklamaları yapılmış, uzmanlara çağrılarda bulunulmuş, uluslararası misyonlar göreve davet edilmiş olmasına rağmen somut tek bir adım atılmamış ve tahribata sessiz kalınmıştır.”
‘Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçelerinin ‘Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi’
Ucaman, Sur’da incelemelerde bulunan UNESCO Dünya Miras Merkezi’nin Reaktif Misyon Komitesi çalışmalarına atıfta bulunarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “8 yılın ardından UNESCO Dünya Miras Merkezi’nin Reaktif Misyon Komitesi alanda yapılan incelemeler neticesinde bir rapor hazırlanmış ve miras alanında yapılmış çalışmaların büyük bölümünün yanlış olduğu, mirasın alanının Evrensel Üstün Değerine zarar verdiği, hatalı müdahalelerden vazgeçilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dünya Miras Merkezi, tüm bu tahribat süreçlerine dayanarak Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçelerinin ‘Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmesi için bir taslak karar hazırlamıştır. Bu karar 9-15 Eylül 2023 tarihinde UNESCO’nun Riyad’ta gerçekleştireceği toplantıda tartışmaya açılacaktır.”
Ucaman, UNESCO Dünya Miras Merkezi yazdığı raporda alandaki tahribatı ilişkin şu değerlendirmeleri aktardı:
“•2022 Dünya Reaktif İzleme Misyonu Diyarbakır Kalesi, Hevsel Bahçeleri, Suriçi tampon bölgesi ve çevresinin 2015 yılında Dünya Mirası Listesine kaydedilmesinden bu yana önemli bir değişim geçirdiğini rapor etmektedir. Bu değişikliklerin çoğu doğrudan Taraf Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti tarafından uygulanan projelerden kaynaklanmıştır.
•UNESCO Dünya Miras Komitesi taslak kararın 7. maddesinde Alandaki uygulamaların getirdiği değişikliklere ilişkin derin endişelerini şu şekilde ifade etmiştir:
Mülkün kendisinde ve Suriçi tampon bölgesindeki mahallelerde büyük ölçekli bir yıkım, yeniden inşa veya dönüşüm gerçekleşmiştir. Bu durum aynı zamanda geleneksel yerel toplulukların Hevsel Bahçeleri'ne olan sosyal ilişkilerinin neredeyse tamamen yok olmasına neden olmuştur. Oysa bu ilişki, alanın Dünya Mirası Listesine kaydedilmesi sırasında mülkün Evrensel Üstün Değerine katkı sağlayan temel bir ilişkidir.
•Ayrıca yine 7. Maddede On Gözlü Köprü ve Dicle nehri kıyılarının hemen yakınında, hem mülk içinde hem de tampon bölgesinde inşaat, peyzaj ve altyapı projelerinin uygulanmasının,
•Şehir Surlarının çevresinde Araç Yolu ve Turistik Tur Güzergâhının iç kısımlarda inşa edilmesinin,
•Anıtlar üzerinde zaman zaman yapılan uygunsuz ve istilacı restorasyonların;
Alanın Evrensel Üstün Değerinin ciddi bir şekilde aşındırdığı belirtilmiştir.
Dünya Miras Merkezinin kararında; Alandaki tahribatların durdurulması için Taraf Devletten talepler de bulunmaktadır.
•6. maddede Suriçi Tampon Bölgesinde daha fazla yıkım ve imar da dâhil olmak üzere mülkün evrensel üstün değerini etkileyecek tüm projelerin durdurulmasını,
•2016 yılı Koruma Amaçlı İmar Planı uygulamasının durdurulması ve 2012 Koruma Planına dönülmesini Taraf devlet olan Türkiye Cumhuriyetinden talep etmektedir.
•Taslak kararın 9. maddesinde Mülk için hazırlanan Alan Yönetim Planının hala tam olarak uygulanmadığı,
•Alanda uygulanan bazı projelerin mülkün Evrensel Üstün Değerini zayıflattığını ve zayıflatmaya devam ettiğini büyük endişeyle not edilmiştir.
Dünya Miras Komitesi, Taraf Devleti aşağıdaki hususlarda eyleme geçmeye ısrarla davet etmektedir:
•Mülkün yönetim sistemini tamamen gözden geçirilmesi,
•Mevcut yasama ve yönetim düzenlemelerinin mülkü ve tampon bölgesini etkili bir şekilde koruyup koruyamayacağını incelenmesi,
•Yönetim Planını gözden geçirerek, alan yönetim başkanının koordinasyon düzeyinin ötesine geçen bir rolünü revize etmek ve yerel yönetim organlarının, kuruluşlarının ve topluluklarının yanı sıra bilim insanları ve tarım gruplarının da yönetim ve karar alma süreçlerine katılımını sağlamaya ısrarla davet etmektedir.”
‘2016 Koruma amaçlı imar planında yerleşim alanları ticari alanlara dönüştürüldü’
Ucaman, Reaktif Misyonun raporunda tespit edilenler dışında kentteki sosyal yaraların sarılması ve Suriçi’nde yaşamın yeniden başlayabilmesi için birincil olarak göz önünde bulundurulması gerekenlere ilişkin olarak da şunları ifade etti: “Dünya Miras Alanı Tampon bölgesi Suriçi’nde yaşayan 24.000 insan, güvenlik güçleri tarafından zorla göçe tabi tutuldu. Bir gecede; evsiz, işsiz kaldılar ve sosyal çevrelerinden koparıldılar. Kendi kentlerinde mülteci gibi yaşamak zorunda kaldılar. Kamulaştırma kararıyla mülkiyet hakları ellerinden alındı ve evlerine bir daha geri dönemediler. Halkın yerinden edilme süreciyle birlikte kullanıcı profili değişmiş, 2016 Koruma amaçlı imar planında yerleşim alanları ticari alanlara dönüştürüldü. Oysaki; Yıkılan mahallelerde yaşayan yoksul aileler Hevsel Bahçelerinde çalışıp gelirlerini sağlıyordu. Zorunlu göçle birlikte Hevsel ile Suriçi’nde yaşayanların bağı koparıldı. Bu da Hevsel Bahçelerinde Endüstriyel tarıma geçişin nedenlerinden birini oluşturdu. Bütünlüklü korumanın sağlanması geleneksel yaşamın ve kültürün devam etmesi için; Taraf Devlet, bu insanların temel insan hakları çerçevesinde Suriçi’ne geri dönmelerini ve evlerini inşa etme haklarını sağlamalıdır. Ayrıca, Dicle, doğduğu yerden başlayarak miras alanı içerisindeki bölümü de dahil olmak üzere nehir statüsüne alınmamıştır. Miras alanı içerisindeki Dicle Vadisinde ve nehir kıyısında var olan sorunların kaynağının büyük kısmı; yasal statüsünün olmayışından kaynaklanmaktadır. Taraf Devlet, Dicle’nin bu bölümünün de nehir statüsüne kavuşturacak yasal düzenlemeleri yaparak, kıyı koruma kanununa dâhil etmelidir. Dicle Vadisini, Tabiat Varlığı olarak tescillemelidir. Hevsel bahçeleri ve Dicle Vadisini bir bütün olarak koruyacak yasal düzenlemeleri yapmalıdır.”
Katılımcı ve şeffaf bir süreç talebi
Ucaman, Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu bileşenlerinin yetkililere kentin geleceğine miras alanının korunabilmesi için acil olarak alan yönetim sisteminin yeniden oluşturulması çağrısı yaprak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kentin bu konu ile ilgili yerel tüm kurum ve kuruluşlarının içinde yer alacağı bir yapıya kavuşturularak katılımcı ve şeffaf bir sürecin başlatılmasını önemle talep ediyoruz. UNESCO Dünya Miras Merkezinin aldığı bu taslak karar, taraf devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin alan yönetim uygulamalarındaki yanlışlardan dönmesi için bir fırsattır.”
Ucaman, son olarak Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu’nun sürecin takipçisi olacağını dile getirdi.