Diyarbakır Tabip Odası, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Toplum ve Hekim Dergisi, "İlhan Diken Mezopotamya Halk Sağlığı Günleri-3" kapsamında "Fay hatları üzerinde yaşamak" paneli düzenledi. Sur ilçesindeki bir otelde gerçekleştirilen panele çok sayıda sağlık emekçisinin yanı sıra Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Eşbaşkanları Sultan Yaray ve Mehmet Şirin Gürbüz katıldı.

‘İktidar felakete neden oldu’

Panelin açılış konuşmasını Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan yaptı. “Deprem doğal bir afet ama bu iktidar felakete neden oldu” diyen Turan, yaşanan yıkımın etkilerinin hala yaşandığına dikkat çekti. Toplum üzerindeki etkisinin bundan sonra da devam edeceğini söyleyen Turan, binlerce insanın yaşamını yitirdiğini, milyonlarca insanın evsiz kaldığını, göç ettiğini hatırlatarak, “Bir başka fay hattı da Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Toprağın üzerinde toplumun sorun fayı var. Kürtler yok sayılıyor. Herkesin barışçıl bir ortamda, anadilde, parasız sağlık hakkına kavuşmasını istiyoruz” diye konuştu.

‘Yarattığımız fay hatlarının ötesine geçemedik’

TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı ise Türkiye’de uzun zamandır kendi elleriyle yarattıkları fay hatlarının olduğunu belirterek, “Doğanın fay hatlarıyla başa çıkamazken, kendi elimizle yarattığımız fay hatlarının ötesine geçemedik” dedi.

‘Felaket iktidarın tercihi’

Toplum ve Hekim Dergisi Editörü Onur Hamzaoğlu, oluşan fay hatlarının beraberinde yaşanan sorunların önlemlerle çözülebileceğine dikkat çekti. “Böyle doğal olayların ülkemizde bir felaket neden olması ve yaralarının hala sarılamamış olması doğrudan doğruya siyasi iktidarın özel bir tercihidir” diyen Hamzaoğlu, sosyal ve siyaset alanından kaynaklı oluşan fay hatlarının çözülebilmesi için çaba olması gerektiğini vurguladı. Filistin-İsrail savaşına da değinen Hamzaoğlu, “İnsanlığın bir kez daha öldürüldüğüne tanık olduk. Her türlü silahlı müdahaleye kapalı olan hastaneyi hedef göstererek, 500’den fazla çocuğun olduğu hastaneye bomba yağdırdılar. İnsanlığı bir kez daha öldürdüler. Ancak dünya halkları bu haydutluğa savaş suçuna karşı sessiz değil. Ne mutlu bize, umut var. Gazze’deki sağlık emekçisi arkadaşlarımız oradaki insanların sağlık hakkını korumak adına oraları kendi yaşamları pahasına terk etmiyor. Mahkûm olmadığımız sürece, hep birlikte kararlı olduğumuz sürece, bu fay hatlarıyla da baş edebileceğimizin tarihsel örnekleri var” diye kaydetti.

Selçuk Mızraklı’nın mesajı

Konuşmaların ardından yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’nın, Edirne F Tipi Cezaevi’nden gönderdiği mesajı okundu. Mızraklı’nın mesajı şöyle: “Dr. İlhan Diken ve Mezopotamya’nın bir aradalığı ana ve oğul ama gözde oğul, bizlerin arkadaşı, yoldaşı, halkının fedakâr, güvenilir hekimi, dertdaşı, kaderdaşı, fikir, kalem işçisi, sağlıklı, özgür ve demokratik toplum emekçisi. İyi ki her daim varsın ve her birimize Dr. İlhan Diken aşısı yaptın. Cesaret, umut, kararlılık, mertlik, vefa, dostluk, yoldaşlık aşısı. Arkadaşlarım sizler sağlıklı yaşamı ve toplumun demokrasi, özgürlük ve barış ile mümkün olduğunu en iyi bilenlerdensiniz. Aynı şekilde zararlısının pandemi, deprem gibi anlık ya da dönemsel olanlardan çok totaliter, zorba, ayrıştırıcı, yeni fay hatları tesis eden kötülük rejimlerinin olduğunu da çok iyi bilenlersiniz. Jeolojik fay hatları ölçümlenebilir, öngörülebilir, önlenebilir durumlar üretirken, hayatın üzerinde kayyımlaşan gerici, sömürgeci, yayılmacı rejimler hem ülkelerinde hem de bölgelerinde sürekli tehdit üreterek halkları süreklileşen felaket cenderesinde tutmakta, paralize etmeye çalışmaktadır. Ancak unuttukları bir şey var. Bizler sadece son yüzyıldan değil, binlerce yıldan bunlara bağışıklık kazandık. Can dostlar, cesur yürekler, ateşin, umudun, barışın çocukları! Bizler hayatı özgür, eşit ve onurlu yaşandığında anlamlı bulan, sağlıklı bulan beyaz önlüklü, beyaz gömlekli, sevgi yüklü kadın ve erkekleriz. Promete’nin insanlığa müjdelediği ateş gibi sağlıklı toplumu, özgür ve demokratik yaşamı da bizler öreceğiz, zamane ilahlarını göndereceğiz. Umut hiç ummadığın bir anda açan bir çiçekse sizler ondan da öte Gûlistan’sınız. Umut sizde, emek sizde, yarın sizlersiniz. Hevalno ben ve hücre arkadaşım sevgili Selahattin Başkan sizleri sevgiyle selamlıyor ve serkeftin diyoruz.”

‘Tedbir alınabilseydi…’

Açılış konuşmalarının ardından İrem Yıldız ve Ezgi Özgün’ün moderatörlüğünde panelin, “Deprem bölgesinin fiziksel, yapısal ve sosyal özellikleri” başlıklı ilk oturumuna geçildi. Oturumda, “Çerçeve sunum: Depremi felakete götüren sürecin ekonomi politik değerlendirmesi” başlığıyla Yazar Sungur Savran sunum gerçekleştirdi. Depremin yarattığı yıkımı “toplumsal felaket” kimliğiyle ele almak gerektiğini söyleyen Savran, depremden etkilenen kentlerin fotoğraflarını göstererek, “Ağır savaşın bir benzerini büyük depremde yaşadık” dedi.

Depremde ilk 72 saatin önemine vurgu yapan Savran, bu sürenin her depremde israf edildiğini dile getirdi. Depremde yıkılan özel ve devlet kurumlarından örnekler veren Savran, “Bir caminin bile bu hale gelmesine izin veren bir sistemle karşı karşıyayız” diyerek, devlet ve kapitalistlerin sorumluluğunun iç içe olduğunu söyledi.

'Dersim’de kayyıma hazırlık yapılıyor' 'Dersim’de kayyıma hazırlık yapılıyor'

Jeofizik alanında çalışma yürüten Ali Özgün Konca, “Depremler: Bilimsel olarak bildiklerimiz ve bilmediklerimiz” başlığıyla sunum gerçekleştirdi. Deprem fiziğine ilişkin bilimsel bir sunum gerçekleştiren Konca, “Depremi engelleyemeyiz ama bu doğal olaylara çok daha iyi hazırlanarak etkilerini sınırlandırabiliriz” dedi. 

‘Bilim ışığında planlama yapılmıyor’

“Depremin felakete dönüşümünde kent planlamasının yeri” başlığıyla sunum gerçekleştiren Şehir Plancısı Akif Burak Atlar, depremin ve risklerin bilindiğini, fakat başa gelmeden felaketi görmekte zorlanan bir toplum geleneği olduğunu söyledi. Deprem ülkesi olan Türkiye’de bilim ve teknik ışığında planlama yapılmadığına dikkat çeken Atlar, toplumun iktidar tarafından giderek daha sağlıksız ortamlarda yaşamaya mahkûm edildiğini belirtti.

Depremde sağlık sisteminin yeri

Toplum Ekin Dergisi Editörü Cavit Işık Yavuz ise, “Depremin felakete dönüşümünde sağlık sisteminin yeri” başlığıyla sunum gerçekleştirdi. Sağlık sisteminin depremdeki payını konuşabilmek için depremden önceki sağlık sistemine bakmak gerektiğini belirten Yavuz, şunları kaydetti: “1986 da önemli bir bildirge de sağlığın ön koşullarını sıralamış. ‘Barış, barınma, sosyal iletişim’ demiş. Sağlıktan ne anladığımız sağlık sisteminden de ne anladığımızı doğrudan şekillendirir. Ülkemizde bin 500 hastane var. Bunların yüzde 37’si özel, yüzde 3’ü İstanbul’da. Yatak sayılarının yüzde 21’nin de özelde olduğunu görüyoruz. Aile sağlığı merkezleri, sağlık bakanlığının bir tür işletme mantığıyla kurduğu şekilde tasarlanmış. Sağlık harcamalarımız hastanelere gidiyor. Şehir hastaneleri diye bir kara deliğimiz var. Sağlık bütçesinin yüzde 11’ini şehir hastanelerine ayırmış durumdayız. Toplam harcanan para 27 buçuk milyar Euro. Aile hekimleri sağlık bakanlığından bina kiralıyorlar. Böyle bir sağlık sistemimiz var. Deprem sonrası sağlık sisteminin ayakta kalmasını zor bekleriz.”

Panel verilen aranın ardından, “Ne kadar organize olabildik? Depreme ilk refleksler, AKUT ve uzun dönem çalışmalarında deneyim paylaşımı” başlıklı oturumla devam edecek. (Kaynak: MA)

Editör: Ali Abbas Yılmaz