Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Diyarbakır Tabib Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Rosa Kadın Derneği, Diyarbakır Barosu tarafından 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında yürüyüş düzenlendi. Ofis semti Konukevi önünde başlayan yürüyüşe Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), 78’liler Derneği ve çok sayıda kurum temsilcisi katıldı.
Kitle sonrasında parkta bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. Kentteki 44 kurumun imzacısı olduğu ortak açıklamayı Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan okudu. İnsan Hakları Haftası’nı dünyanın birçok yerinde yaşanan savaş ve çatışmaların sebep olduğu yaşam hakkı ihlalleriyle karşıladıklarına dikkati çeken Turan, “Bir kez daha temel amacı dünya ve toplumlar arasında barış ve güvenliği sağlamak olan uluslararası toplumu; insancıl hukukun gereği olarak sivil ölümlere ve yıkımlara sebep olan savaş ve çatışmalara karşı göreve davet ediyoruz” dedi.
'Antidemokratik uygulamalar arttı'
100 yıllık Cumhuriyet tarihinde toplumsal sorunların çözümsüz bırakıldığını, uygulanan güvenlikçi politikalarla insan hakları ihlallerinin normalleştirildiğini ve demokratik değerlerin yok sayıldığını ifade eden Turan, 1990’lı yıllara işaret etti. Kürt meselesinin barışçıl çözümüne yönelik 2012 yılında başlayan diyalog ve müzakere sürecinin sonlandırılmasının ardından 2015 yılında başlayan çatışmalı süreçle birlikte antidemokratik uygulamaların da arttığını dile getiren Turan, “15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlükler alanı daraltılmış hukuk adeta rafa kaldırılmıştır. Bu dönemde tüm ülkede olduğu gibi bölgede de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile örgütlenme ve ifade özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmış; bu çerçevede birçok siyasetçi, insan hakları savunucusu ve yurttaş hukuka aykırı şekilde gözaltına alınmış, tutuklanmış ve ağır cezalar ile mahkum edilmişlerdir” diye belirtti.
'Cenazelere saldırı, tecrit…'
Turan, Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini şu şekilde aktardı: “Son yıllarda çatışmalarda yaşamını yitiren militanların cenazelerinin ailelerine teslim edilme sürecinin uzaması ve cenazelerin teslim ediliş şekli bakımından hukuk ve vicdan yok sayılarak, cenazeye saygı ve gömülme hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Türkiye’de basın özgürlüğü üzerindeki baskı artmış, çok sayıda basın emekçisi gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Bugün hala onlarca gazetecinin hapishanelerde olması, ülkedeki basın hürriyeti üzerindeki baskı politikalarının ne düzeyde olduğunu ortaya koymaktadır. Sağlık hakkı; en temel hak olan yaşam hakkının güvencesidir; bu hak kapsamında hasta kişilerin tedavi görmelerinin engellenmesi yaşam hakkına doğrudan müdahaledir. İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonunun 2022 yılı verilerine göre en az 651’i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bu haklardan yoksun şekilde hapishanelerde tutulmaktadır. Çıkarılan yönetmeliklerle süregelen infazdaki adaletsizlik derinleştirilmiş, idari gözlem kurulu raporuna istinaden cezasının infazını tamamlamış yüzlerce mahpus keyfi idari kararlar ile hapishanede tutulmaya devam edilmektedir. Bu durum Anayasanın kanunilik ilkesine aykırı olduğunu gibi kişi özgürlüğü ve güvenliğe hakkının ağır ihlaline sebep olmaktadır. Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli ihlal konusu ise, başta İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi olmak üzere birçok cezaevinde süregelen tecrit uygulamalarıdır.
İmralı'da görüşme sağlansın
Hapishanelerdeki tecrit başta olmak üzere meydana gelen kategorik hak ihlalleri BM Mandela Kuralarına, CPT tavsiyelerine ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na aykırıdır. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamaların, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durum olduğunu, tecrit ve izolasyonun ulusal ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek bir an önce yasal olmayan bu uygulamaya son verilmesi, İmralı ada hapishanesinde bulunan Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım’ın gerek avukat gerekse aile görüşlerinin ivedilikle yaptırılması yönünde çağrıda bulunuyoruz.”
Cezasızlık politikalarına da değinen Turan, “ Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu Türkiye’de çözülemeyen bir kronik sorun olarak ciddiyetini korumaktadır” dedi.
Kadın ve çocukların yaşadıkları
Kadına yönelik şiddet olaylarına değinen Turan, Türkiye’nin kadınları şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini eleştirdi. Sözleşmeden çekilme kararından dönülmesi gerektiğini ifade eden Turan, “Kadın cinayetlerinde ceza yargısının önleyici etkisi, failleri özendirir derecede işlevsiz hale getirilmemelidir. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, devletin gücüyle önlenebilir; kamu gücü bu konuda üzerine düşen sorumluluğunu yerine getirmelidir” şeklinde konuştu.
Turan ülkede çocukların maruz kaldıkları ihlallere de dikkat çekti. Turan sözlerine şöyle devam etti: “Öncelikle çocuk hapishaneleri derhal kapatılmalıdır. Çocuk haklarının bariz bir ihlali olan bu uygulamaya son verilmeli ve ceza kanunu ile itilafa düşmüş çocuklara mahpusluk dışında bir tedbir uygulanabilmesi için konunun uzmanları tarafından bir çalışma yürütülmelidir. Çocuk ceza hukuku kapsamında, çocuğun üstün yararı ilkesini temel alan uygulamalar güçlendirilmeli ve kalıcılaştırılmalıdır. Bu konuda devletin tüm idari ve adli organları STK’ler ile koordine bir şekilde çalışmalıdır. Çocuk hakları konusunda gerek ulusal mevzuat gerekse uluslararası sözleşmeler her alanda sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.”
Kürt meselesi için müzakere çağrısı
Türkiye’de yaşanan ağır hak ihlallerinin en önemli nedeninin toplumsal meselelerle yüzleşmemek ve çözümsüzlükte ısrar etmek olduğunu vurgulayan Turan, “ Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde ısrar, şiddet ve güvenlikçi politikalar hak ihlallerinin artmasına neden olmaktadır. Artan güvenlikçi politikalar ve yoğunlaşan operasyonlarla her gün yeni can kayıpları yaşanmaktadır. Bu can kayıplarının önüne geçmek elbette ki devletin yükümlülüğündedir. Ülkenin en acil gündemi olan Kürt meselesi bir an önce demokratik zeminde diyalog ve müzakere yöntemleriyle çözülmesi çağrısında da bulunuyor, toplumun barış hakkının bir an önce tesis edilmesini istiyoruz. BM Evrensel Beyannamesine taraf olan başta Türkiye olmak üzere tüm ülkeleri her şart ve koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz” şeklinde konuştu.
İmzacılar
Amed’te bulunan imzacı kurumlar şu şekilde: “İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Rosa Kadın Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Diyarbakır Tabip Odası, Amedspor Taraftarlar Derneği, Antrenörler Derneği, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu, Ziraat Mühendisleri Odası, Lotus Genç Alan Derneği, Diyarbakır Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası, Diyarbakır Ekoloji Derneği, Elektrik Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası, Makina Mühendisleri Odası, Kürt Edebiyatçılar Derneği, Harita Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Diş Hekimleri Odası, Doğu ve Güneydoğu İş Kadınları Derneği, Şehir Plancıları Odası, Diyarbakır 78’liler Derneği, Eğitim Sen Amed 1, 2, 3 No’lu Şubeleri, SES Amed Şubesi, ESM Amed Şubesi, TÜM-BELSEN, BES, HABER-SEN, Tarım ORKAM-SEN, BTS, Yapı-Yolsen, Dives Amed Temsilciliği, Genel İş Sendikası 1 ve 2 No’lu Amed Şubeleri, Çocuk Çalışmaları Derneği, Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma - Dayanışma Birlik ve Kültür Derneği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Yardımlaşma Derneği”