Bartın’daki Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen grizu patlaması üzerinden maden ocaklarındaki iş güvenliği ve iş sağlığı önlemlerini değerlendiren TMMOB Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Doğan Hatun, “Maden ocağındaki metan gazı sensörleri devrede miydi?” diye sordu.

Maden ocaklarında meydana gelen patlama ve yaşanan can kayıplarının “fıtrat” olarak değerlendirilmesinin bilimle, teknikle bağdaşmadığını ifade eden Hatun, dünyada maden ocaklarında gaz odaları olduğunu ve herhangi bir patlama anında madencilerin bu odalarda uzun süre ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini ve kurtarılma anına kadar yaşamlarını idame ettirebileceklerini söyledi. Şili'de yer altında yaşanan patlamayı anımsatan Hatun, gaz odalarının madenciler açısından hayati önemde olduğuna dikkat çekti. Hatun, patronların aşırı kar hırsının iş güvenliği ve iş sağlığı önlemlerini ikinci plana attığına da vurgu yaptı.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Doğan Hatun, Bartın’daki Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen grizu patlamasına ilişkin Sur Ajans’a değerlendirmelerde bulundu.
Bartın Amasra'da Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 41 madenci yaşamını yitirdi. Tedavileri süren 6 hastadan 5'inin durumu ise ciddiyetini koruyor.

‘Patronların kar hırsı iş güvenliği tedbirlerini ikinci plana itiyor’
Bartın’daki grizu patlamasında yaşamını yitiren madencilerin ailelerine başsağlığı, yaralı işçilere acil şifalar dileyen Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi Başkanı Doğan Hatun, maden ocaklarında yaşanan patlamalara ilişkin şunları söyledi: “Türkiye'de Maden işkolu ile ilgili totalde duruma bakarsanız neredeyse en az kazanın olduğu iş kolu madencilik iş koludur. Ama buna rağmen en çok gündemde bulunmasının önemli sebebi de madencilikte risk çok fazla. Ve ne yazık ki ölü sayısı bir kere de çok fazla olabiliyor ki, sürekli ülke gündemine oturuyor. Tabii en fazla tedbir alınabilecek yerler de maden ocaklarıdır. Burada Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait bir ruhsat ve galiba bir firmaya da taşere ediliyor. Bizde rödovans denilir buna. Türkiye'de ne yazık ki madencilik işkolunda hep ranta dönük bir çalışma olduğu için özel sektörün büyük çoğunluğu patronun inisiyatifiyle işi götürür. Orada herhangi bir teknik personel, bu mühendis mi olur mimar mı olur ne olursa olsun çok inisiyatif sahibi olarak müsaade edilmiyor. Patronun çok fazla kâr hırsı, hızlıca orada cevheri alıp paraya dönüştürme gayeleri ne yazık ki kendisiyle birlikte iş güvenliğini ikinci hatta üçüncü plana atma gibi bir durum söz konusu. Ne yazık ki, gördük ki devlet kurumunda da bu böyle imiş. Normalde Türkiye Taşkömürü yüzyıldan fazladır kömür üretiyor Türkiye'de ve neredeyse iş güvenliğinin okulu gibi bir kurum iken kendi bünyesindeki bir firmada bile iş güvenliği ikinci, üçüncü plana atılmış bir durum söz konusu.”
‘Maden ocağındaki metan gazı sensörleri devrede miydi?’
Patlamanın yaşandığı maden ocağında gerekli iş güvenliği ve iş sağlığı önlemlerinin alınıp alınmadığına ilişkin olarak da Hatun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada tedbir olarak en belirgin özellik oradaki metan gazının patlamadan önceki sensörlerinin devrede olup olmadığı konusunda resmi bilgi yok bizde. Burada gaz ölçen cihazların, sensörlerin normalde patlama noktasına gelmeden önce alarm vermesi gerekir. Ve bunların günlük, haftalık, aylık, 6 aylık periyodik bakımları olur. Bunlar yapılmış mı, gaz sensörü ötmüş müdür, bundan önce bir tedbir alınmış mıdır, bunun resmi verisi yok şuan bizde. Ama görülüyor ki eğer bir alarm ötseydi işçisi de oradaki mühendisi de tedbire doğru yol alırdı. Tedbir almaya dönük bir yol almak zorundaydılar, çünkü o gaz olduğunda patlama geliyorum diyor, yani patlamaya ramak kalıyor. Ne yazık ki bunun bilgisi yok şu an bizde, resmi olarak ilgili devlet kurumları bu korunmayı bu konu ile ilgili açıklık getirmediler daha.”
‘Bu işi fıtrata bağlamak bilimi, tekniği esas almamaktır’
Sosyal medyada dolaşıma giren “Sayıştay raporu” üzerine ise Hatun şu ifadeleri kullandı: “2019 Sayıştay raporu var, doğruluk payı bizde hala da teyitli değil. Ama Sayıştay devlet kontrolündeki bütün ocakların denetimini yapar bu konuda öngörüde de bulunur, bu tür durumlarda sorun sıkıntı varlığı neyse tespit ederler ilgili kuruma da bu tür bir sorun sıkıntının varlığı neyse tespit eder ve ilgili kuruma bildirir. Burada şu şu sorun sıkıntılar vardır, tedbirlerinizi alın diye. Sosyal medyaya yansıyan bir Sayıştay raporu var ve onda bile yoğun gaz kitlelerine denk geldiğini ve bunun için tedbir alınması gerektiğine dair bir rapor var. Rapor eğer doğruysa üç defa dört defa devletin bir bütünü zan altında demektir. Bu işi fıtrata kadere bağlayan iktidarın aslında bilimi ve tekniği bir bütün olarak esas almadığının göstergesidir. Bunlar mühendislik isteyen işlerdir bilim ve teknik ve üretilen işlerdir madencilik faaliyeti özellikle yer altında mühendisliği, bilimi tekniği esas almadığınız sürece orada bir iş yürütemezsiniz. Özellikle kömür ocaklarında öncesinde gaz sondajları diye bir parametre vardır onu tedbiren, yer altındaki metan gazının ölçülmesi ve deşarj edilmesi, yani boşaltılması. İkinci bir noktası yeraltına havalandırma sistemleri, bu sistem oradaki genel ruhsat alanındaki gaz birikimine dönük o ocağın gaz potansiyeli neyse ona dönük bir havalandırma sistemi esas alınır. Makineleri ona göre tercih edilir ne kadar havaya ihtiyacı vardır o sirkülasyonunun hızına kadar hesap edilen bir matematiksel işlem vardır.”

‘Bence hiçbir ölüm fıtrat değildir’
Maden ocaklarındaki patlamalardan kaynaklı yaşanan can kayıplarının “fıtrat”, “kader”, “kader planı” olarak değerlendirilmesi yaklaşımlarına ise Hatun şu sözlerle tepki gösterdi: “Ne yazık ki başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devletin ilgili kurumları bunu bir fıtrat bir kader olduğunu söylüyorsa o zaman bence yöntem olarak da bunu tercih etmeleri gerekiyor; Diyanet İşleri Başkanlığı, imamlarını göndersinler, madem fıtratla oluyorsa bu iş gidip orada dua etsinler kaza olmasın. Bence hiçbir ölüm fıtrat değildir. Hiçbir ölüm kader de değildir. Ben o zaman caddede yürüyeyim araç bana çarpsın ama ben ölmeyeyim öyle bir şey yok. Veya bir binadan aşağı atlayayım, 3 saniyede mesafemi kat edeceğim ama ben ölmeyeyim, böyle bir kader söz konusu olabilir mi? Mevcut 20 yıllık AKP iktidarının bir bütünde hiçbir şekilde hiçbir alanda bilim ve tekniği esas alan bir devlet mekanizması ne yazık ki yok.”
‘İnşaat işkolunda her gün farklı farklı yerlerde 100 kişi ölüyor, orada niye fıtrat yok?’
Türkiye’de en çok can kaybının inşaat sektöründe yaşandığını ancak buradaki ölümlerin farklı farklı yerlerde sayıca az olmasından kaynaklı ülke gündeminde yer bulmadığına değinen Hatun, şöyle konuştu: “İnşaatta amasız her gün belki yüzlerce insan ölüyor Türkiye genelinde. Emek yoğun iş olduğu için Türkiye'nin son 20 yılına baktığınızda neredeyse herhalde diğer iş kollarına göre en çok %50'ye yakın bir inşaat sektörü gelişimi var ve Türkiye'nin ekonomik döngüsü inşaat sektörü üzerine. 81 ilde yüzlerde şantiye var ve amasız 81 ilde belki günde 100 insan ölüyordur. Ama bunlar bir bir olduğu için çok gündem olmuyor. Aynı şantiyede bugüne kadar en fazla 5-6 yıl önce Torunlar Center'da bir asansör çökmüştü, içinde 9-10 kişi vardı ve inşaat sektöründeki ölümler bu şekilde gündeme geliyor. Yani insan canı bir kere de matematiksel olarak değerlendiriliyor, en büyük sorun da budur. Birden fazla kişi öldüğünde gündem oluyor aynı anda 100 kişi farklı yerlerde öldüğünde gündem olmuyor ama bir kere de 20 kişi öldüğünde gündem oluyor. Peki inşaatta diyebilir miyiz günde 100 kişi ölüyor ve inşaatın fıtratında ölüm var, böyle bir şey diyebilir miyiz? Peki niye orası için kimse böyle bir şey demiyor? Merkezi hükümet fıtratı sadece madencilikte mi görüyor.”

‘Türkiye’deki maden ocaklarında neden gaz odaları yok?’
Madencilik işkolunda Türkiye ile dünyadaki durumu karşılaştıran Hatun, şunları ifade etti: “Peki, dünyadaki maden ocaklarında niye fıtrat olmuyor, orada niye kimse ölmüyor? Dünyayı madencilik alanında değerlendirdiğimizde onlar aşmışlar kendilerini, mekanize sistemler, iş güvenliği, koruyucu ekipmanlar bu noktada aşmışlar kendilerini; orada o kültür oluşmuş. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, neredeyse 3. dünya ülkeleri bile bu süreci bir kültür haline getirmiş. Türkiye gibi gelişme gelişmekte olan bir ülkenin hala bu işi fıtrat, kader olarak değerlendirmesi anlaşılır değil. Elbette ki oralarda da kaza oluyor; birkaç yıl önce Şili'de benzeri bir durum oldu. Şili'deki yeraltı ocağında gaz odaları vardı herhangi bir kaza durumunda oradaki işçiye yetebilecek o oksijen, temel besin ihtiyaçları, konteyner büyüklüğünde bir yer belirli feryatlarla bırakılır. Orada bir ay boyunca kazı çalışmaları sürdü ve hiçbir iş işte ölmedi. Burada ise Allah yüzlerine bakmış bir günde bütün cenazeleri çıkarmışlar ve bununla övünebiliyorlar. Türkiye'de ne yazık ki özel sektörde de devlet kurumlarında da böyle bir sistem yok, kazalarda da bu durum ortaya çıkıyor.”
‘Sayıştay raporu doğruysa bu bir katliamdır’
Sosyal medyada dolaşımda olan ‘Sayıştay raporu’na atıfta bulunan Hatun, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Devlet kurumlarına sormak gerekiyor, neden bu tür şeyler ille de böyle durumlar yaşandığında gündem oluyor? Devletin bir kurumu orada gelişebilecek bir riski 4 yıl önce tespit etmişse ve bunu öngörebilmişse, bunun icra kurulu olan Enerji Bakanlığı ve ilgili Türkiye Kömür İşletmeleri, kurumları niye bu uyarıları kulak arkası etmişler, bunu bir sormak gerekiyor. Göz göre göre can kayıplarının yaşanması ne kader ne de fıtrat, bu göz göre göre cinayettir. Bu taksiren adam öldürmeye girer, bilinçli bir şekilde tercih edilmiş bir katliama dönüşür. Sayıştay raporu doğruysa bu bir katliamdır, bunun önü arkası yoktur, nettir burada fıtrat yoktur, göz göre göre 41 insanı öldürdüler.”
SUR AJANS / ÖZEL