Diyarbakır’daki 1 Mayıs’ında Kürt işçilerin sınıfsal ve ulusal talepleri birleştirmesi gerektiğini ifade eden Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin, “ 8 Mart’taki gibi, Newroz’daki gibi kitlesel bir 1 Mayıs, birlik, mücadele ve dayanışma gününü sermayeye göstermiş olalım” dedi.
Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin, Diyarbakır’daki 1 Mayıs hazırlıklarına, bölgedeki işçilerin yaşadıkları zorluklara ve işçi sınıfı içindeki çalışmalarına ilişkin Sur Ajans’a konuştu.
hazırlıklarına ilişkin konuşan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Umut Yeğin, bölgede ve Diyarbakır’da işçileşme düzeyinin arttığını ve önümüzdeki süreçte işçi eylemlerin artacağını belirtti.

‘Zorlu bir dönemde 1 Mayısı kutlayacağız’
2022 1 Mayısını olağanüstü koşullarda karşıladıklarını belirten Yeğin, “1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bölgede de Kürt işçi ve emekçileri tıpkı ülkenin batısında olduğu gibi, ülkenin ekonomik gidişatından da kaynaklı her gün bitmek bilmeyen zamlarla, faturasını ödeyemediği hatta çöplerden ekmek toplamaya kadar vardığı zorlu bir dönemde 1 Mayısı kutlayacağız” diye konuştu.
‘İşçilere, emekçilere 1 Mayıs’a iş, barış, özgürlük talebiyle katılmaları çağrısı yapıyoruz’
Ocak ayında asgari ücrete yapılan zamma değinen Yeğin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Asgari ücret zammı –her ne kadar iktidar bu zammı tarihin en yüksek zammı olarak nitelendirse de- aslında geride kalan 3 ay içerisinde işçi ve emekçilerin cebindeki ücret erimiş oldu. Dolayısıyla ocak ayından bu yana ülke genelinde 120’nin üzerinde fabrikada çeşitli grevler, eylemler, direnişler gerçekleştirildi. Bunların büyük bölümü ise ücretlerin arttırılmasına dönük eylemlerdi. Bunların büyük kışı da bölgedeki Kürt işçi ve emekçilerinin yaptığı eylemlerdi. Bunların çoğunluğu oradaki işçilerin kendilerinin bir araya gelerek örgütlediği ve patronlara tepki olarak ortaya çıkan eylemlerdi. Hatta büyük çoğunluğu da sendikal bürokrasiye karşı yapılan eylemlerdi ama bazıları sendikalara karşı yapılan direnişlerdi. Bu eylemlerin büyük kısmı da kazanımlarla, ücret artışları ve çalışma koşullarının düzeltilmesiyle de sonuçlanmış oldu. Bu dönem Kürt işçi ve emekçileri bakımından da daha özel bir durumu şöyle söyleyebiliriz. Batıdaki işçilere nazaran Kürt işçisi sadece ekonomik koşullar, kölece çalışma koşulları, sefalet ücretine mahkum bırakılma değil aynı zamanda ülkede ve dünyada süren, daha çok bu bölgede süren, Kürt sorunundan kaynaklı baskıcı ve yıllardır bu sorunu inkar eden iktidarın tutumu karşısında dolaylı olarak Kürt işçi ve emekçileri de etkilenir durumda. Yani, burada ulusal bir sömürüyle beraber sınıfsal sömürüsü de katmerlenip katlanmış oluyor. Dolayısıyla Kürt işçi ve emekçisinin bu dönem 1 Mayısa hem bu sömürü düzenine karşı, kapitalist-emperyalist düzene karşı iş ekmek talebinin yanı sıra barış ve özgürlük talebini birleştirerek katılması büyük önem taşıyor. Çünkü bu memlekette işçilerin, emekçilerin özellikle siyasette söz sahibi olmadığı bir ortamda biz bir kazanım olabileceğini düşünmüyoruz. Bu bakımdan ülke genelinde de Kürt illerinde de işçilere, emekçilere 1 Mayıs’a iş, barış, özgürlük talebiyle katılmaları çağrısı yapıyoruz.”
'İşçiler çalışma koşullarından ve aldıkları ücretten memnun değiller'
Bölgede gelişen sanayileşmeyi değerlendiren Yeğin, şunları ifade etti: “Kürt illeri uzunca bir dönem batıya nazaran sanayileşmenin daha geriden geldiği bir süreç yaşadı. Geçtiğimiz kabinede çeşitli vesilelerle Bakanlar da bunu dillendirdiler. Yakın zamanda da dillendirdiler. Bölgeyi Türkiye’nin Çin’i haline getireceğiz diye bir ifadeleri vardı. Bundan kasıtları şuydu; bölgede işsizliğin yoğunluğundan kaynaklı buradaki ucuz işgücünü bir avuç sermayeye servis etme derdindelerdi. Son 3-5 yıl bu daha da artan bir durumdu. Bölgeye kurdukları Tekstil Kentlerle, çeşitli fabrikalarla da teşvik eder durumdalar. Peki, buradaki ayrım ne, buna karşı mıyız, değiliz. Tabii ki fabrikalar kurulmalı, işsizlik çözülmeli. Ama bunun patronlar sınıfının daha fazla sömürüsünün aracı haline getirilmesine karşıyız. Niye bunu söylüyoruz, çünkü bölgede kurulan bu fabrikalar teşviklerle kuruluyor. Patronlar büyük teşvikler alıyor. 10 yıla varan sürelerde bir şey ödemiyorlar. İşçileri İŞKUR bünyesinde teşviklerle çalıştırıyorlar. Bunların bir dönem vergileri ertelendi. Pandemi döneminde fabrikalarda hınca hınç işçiler çalıştırılırken, ailelerine virüs bulaşıp yakınlarını kaybederlerken, patronlara vergi ertelemeleri, teşvikler sunuldu. Oysa işçilerin bir ay ödemediği elektrik, su faturasına, kredi borcuna hacizler geldi. Dolayısıyla burada kuşkusuz işsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor ama bunu bölgeyi Çinleştirerek, Kürt işçisini daha fazla sömürmek, açlığa, yoksulluğa mahkum etmek anlamına gelmiyor. Bizim bölgede görüştüğümüz, temas kurduğumuz birçok işçi var. Örneğin Diyarbakır Organize Sanayi’de çalışan işçiler çalışma koşullarının ağır olduğunu söylüyorlar. Aldıkları ücret yeterli değil. İşçiler çalışma koşullarından ve aldıkları ücretten memnun değiller ama buna ses çıkaracak durumda da değiller. Neden, çünkü bir alternatifleri yok. İşsizlik had safhada ve korkuyorlar. En ufak bir durumda kendi patronlarından işten çıkarılma tahdidi alıyorlar. Yakın zamanda Urfa’da Uğur Tekstil işçilerinde de yaşadık bunu. Patronlara ya da iktidarın ekonomi politikalarına ya da ağır çalışma koşullarına itiraz eden işçilerin karşısında devlet hemen kolluk güçleriyle müdahale eder durumda. Grev yasakları bu ülkede en çok yaşadığımız şeyler. Bütün bunları düşündüğümüzde Kürt işçisinin, emekçisinin çalışma koşulları da sömürü koşulları da batıdaki işçiye göre daha ağır.”

‘Ulusal talepler, sınıfsal taleplerle birleşmeli’
Kürtlerin ulusal haklarının tanınmamasına vurgu yapan yeğin, uzunca bir dönemdir bölgede baskıcı bir süreç yaşandığına dikkat çekti. Diyarbakır’da seçilmiş belediye başkanlarının yerine atanan kayyumlara değinen Yeğin, sözlerine şöyle devam etti: “Bölgedeki bütün belediyelere kayyum atanmış durumda. Halkın iradesine ipotek koyabiliyorlar ya da dilini yasaklayabiliyorlar. Örneğin cezaevlerinde tutsaklara yönelik işkence iddialarından bahsedilebiliyor. Bunlara ilişkin tutulan adalet nöbetleri var. Tabii aynı zamanda halkımızın demokratik talepleri de var. Kürt sorununun ulusal hak eşitliği temelinde çözülmesine dair çeşitli talepler var. Bu talepler kapitalist sömürü koşullarına karşı işçi ve emekçilerin talepleriyle birleşmediği sürece kazanımının eksik olacağını düşünüyoruz.”
‘Bölgede işçi eylemlerinin, direnişlerinin daha da artacağını bir süreci bekliyoruz’
Bölgenin sınıfsal bir dönüşüm yaşadığını ve işçileşme oranının arttığını ifade eden Yeğin, Diyarbakır ve bölgede 1 Mayısa katılımların düşük olmasına ilişkin şunları söyledi: “Newroz’a katılım kadar olmasa da önümüzdeki süreçte buna kimsenin duyarsız kalamayacağı bir dönem bizi bekliyor. Bu da önümüzdeki 1 Mayısların daha kitlesel geçeceğini, Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da, Urfa’da işçi eylemlerinin, direnişlerinin daha da artacağını bir süreci bekliyoruz.”
‘İşçi sınıfı ve emekçiler o gün için birlik olmalı’
1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesine rağmen işçilerin fabrikalarda, atölyelerde çalışmayı sürdürmesinin nedenlerine ilişkin olarak ise Yeğin, şöyle konuştu: “1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi sembolik bir tatil niteliğinde. Çünkü biz o günü bir tatil, dinlenme, bayram olarak görmüyoruz. Biz o günü her yerde işçi sınıfının uluslararası birliğini sağlamak, savaşlara karşı çıkmak için, kapitalist sömürüye karşı işçilerin birleştiği bir gün olarak görüyoruz. Dolayısıyla ülkedeki küçük işletmelerde de başta olmak üzere yer yer büyüklerinde de denk geliyoruz. Sigortasız çalıştırılan çocuk işçiliği almış başını gidiyor. Bunların önüne geçmek ancak 1 Mayısların daha güçlü olmasıyla alt edebileceğimiz bir durum. Biz o gün patronların “çalışacaksınız” baskısına karşı her ulustan, sendikalı ya da sendikasız, büyük ya da küçük her işletmeden işçilerin o gün saat 10:00’da istasyon Meydanı’nda olmaları çağrısı yapıyoruz. Bütün Kürt illerinde de birçok yerde de geçerli. İşçi sınıfı ve emekçiler o gün için birlik olmalılar ve 1 Mayıs’ta taleplerini dillendirmeliler.”
‘Bir işçi öğlen yemeğinin bir kısmını çocuğuna götürmek zorunda kalabiliyor’
Emek Partisi’nin çalışmalarına ilişkin olarak da Yeğin şöyle konuştu: “Bizim bu dönem yoğun bir çalışmamız olduğu söylenebilir. Dağıttığımız el ilanları ya da bildirilerde, düzenlediğimiz çeşitli toplantılarda işçi ve emekçilerle buluşuyoruz. İşçiler daha acil taleplerinin olduğunu ifade ediyorlar. Örneğin işçiler bugün faturalarını ödeyemez durumdalar. Bir işçi öğlen ya da vardiyasında verilen yemeğinin bir kısmını, tatlısını veya meyvesini ayırıp çocuğuna götürmek durumunda kalabiliyor. Böylesi örnekler var. İşçiler çalışmadıkları günlerde ek iş yapmak zorunda kalıyorlar. Zaten ağır çalışma koşullarında uzun süreler çalışıyorlar ama geçinemedikleri için ek iş yapmak zorunda kalıyorlar.”
‘1 Mayısa güçlü bir katılım sağlamalıyız’
1 Mayıs’ın bayram arifesine denk gelmesine rağmen daha kitlesel olacağını düşündüğünü ifade eden Yeğin, bölgede işçiler içinde çalışma yaptıklarını belirterek, mitinge katılım çağrısında yaptı. Yeğin, “8 Mart’taki gibi, Newroz’daki gibi kitlesel bir 1 Mayıs birlik, mücadele ve dayanışma gününü sermayeye göstermiş olalım. Bitirirken, şunu da ifade edeyim, Gezi davasında skandal kararlar çıktı. Bu dava sonucu aslında iktidarın önümüzdeki süreçteki gidişatına dair de bir mesaj. Bir taraftan muhalefetin şöylesi çağrılarına karşı, işte “aman sokağa çıkmayın bu iktidara yarar” gibi çağrılarına karşı tam tersi, bu kadar sömürünün, baskının arttığı bir süreçte halkın bunaldığı bir süreçte böylesi karalarla her şeyi sadece seçime, sandığa havale ederek –kuşkusuz bu önemsiz değil- biz bu ülkede demokratikleşmeyi sağlayamayız. Dolayısıyla halkımıza çağrımız aynı zamanda 1 Mayıs Gezi davasının sonucuna karşı bir itiraz da olmalı. Hem sömürü koşullarına iş, ekmek taleplerimizle ama aynı zamanda Kürt sorununun ulusal, eşit haklar temelinde çözümü bakımında da barış, özgürlük taleplerimizle, bunları birleştirdiğimiz oranda 1 Mayısa güçlü bir katılım sağlamalıyız" şeklinde konuştu.
SUR AJANS / ÖZEL