Ne kadar çok vicdandan dem vuruyor insanlar, ah ne kadar! Kimi vicdanlıyım diyor, kimi vicdansızlıkla suçlanıyor? Hakikâten, nedir vicdan? Sözlük anlamından söz etmiyorum, vicdanın insandaki karşılığı nedir tam olarak?
Kötülük yapmamak olabilir mi?
Ya da iyi ve kötü arasında denge unsuru mu? O zaman da, iyi-kötü nedir sorusu çıkıyor ortaya. Birine göre kötü olan şey diğerine göre iyi olabiliyor ama... Bir örnek verirsek: Düşen çocuğu kaldırmamak kimine göre vicdansızlık, kimine göre dizleri kanasa da çocuğun tek başına kalkmayı öğrenebilmesi için geleceğe yayılan iyi bir davranış. Ne var vicdanın temelinde, kumu, suyu ne? Peki ya derinliği?
Vicdan diye bir kavramın olduğunu, kendimiz olumsuzluklar yaşayıp "vicdansızlığa" uğradığımızda mı yoksa "vicdansızlık" yaptığımızda mı daha çok aklımıza getiriyoruz. Yani, vicdanımız sencil mi bencil mi! Vicdanlı olmanın sevgiyle alakası olmamalıyken, çoğunluk olarak vicdani şikayetler sevdiklerimizle ilgili olmuyor mu? Vicdanın içinde bir tutam da merhamet duygusunun olduğunu düşünürsek sevgiyle ilgisi olmamalı gibi? "Gerçek sevgi iyilik görünce çoğalmayan kötülük görünce azalmayandır", diyor kutsal sayılmış bir metinde. Fark ettiniz sanırım, sevgi ve vicdanın birbiri ile ilişkisi olmalı mı olmamalı mı sorusunu soruyorum bizlere...
Sapla samanın karışması gibi kavramlar da birbirine karıştığı için, kafası karma karışık insanımızın duygu haritasında sınırlar da bej rengi. Egodan dağların eteklerinde kavramcıklar "uzun eşek" oynuyor! Gerçek merhamet nedir? Merhametli görünmekten bahsetmiyorum. Canlılara-insanlara zarar vermekten korkan, canlı- cansız, nesne ve özneye duyarlı bakış ve davranış dahilinde olan merhamet var ya hani, ondan... Var demi? Korkmalı insan, zarar vermekten korkmalı. Evet, doğru okudunuz ki bu korkuyu vicdandan daha gerçekçi buluyorum. Zarar vermekten, ruhsal ve bedensel zarar vermekten korkmak ne vicdana gereksinim bırakır ne de benzeri erdemlere. Vicdan denilen ibre, kendi ve sevdiklerine konumlu ise o vicdan, pardon vicdancığın harcında sorun var gibi. Hem de ciddi bir hayati sorun. Sevdiklerinden zarar gördüğünde vicdan ölümüne neden olabilecek ölümcül bir vaka. Madalyonun diğer yüzüne bakarsak, sevdikleri için diğer insanlara karşı "vicdansızlık" yapma potansiyelini de barındırıyor o vicdan. Yani hasarlı, insanların çoğu gibi, hayat gibi hasarlı! Tadilatı elbette mümkün. Tabi, kişi kendinin, toplumun kültürel yapısı ve değerlerinden ne gibi özellikleri sorgusuz sualsiz alıp kabul ettiğini fark ederse mümkün. Değerler dediğimiz olgular zincirinin dayanağı ne ve neye hizmet ediyor sorgulamalı. İnsanın insanca gelişimine mi yoksa toplumsal ve bireysel ahlak bekçiliğine mi namzet bu değerler! Bazı değerlerin güzel olduğunu düşünelim. Onlar değerken güzel, değer yargısına dönüştüğünde oluyor olan. Değerin yargısı olursa, işte böyle dili ayrı silah, eli ayrı silah yargıçlar kol gezer toplumda! Değer yargılarına hâlel geldiğinde veya sanısına kapıldıklarında yedi yirmi dört haberlerde görüyoruz o yargıçları ki, göremediklerimiz çok daha fazla. "Erdem topluma karşı değil kendimize karşı sorumluluklarımızdır" der Michel Faucault.
Vicdan denilen erdem, toplumdan ne kadar bağımsız acaba. Aslında, mümkün olduğu kadar bağımsız olsa dahi kâfi.
Kendi içinde, sanığın suçsuz olduğunun farkında olan bir hakim düşünelim. Sanığın suçsuzluğuna yeterli delil bulamayıp kanuna göre hüküm vermesi gibi, toplumun yazısız ama tıkır tıkır işleyen gayri resmi kural ve kanunları gereği, ta kalbinde suçsuzluğunu bildiği nicelerini, niceleri toplumsal yasaların onlara verdiği yetkiye dayanarak infaz etti! Toplumsal vicdan masumiyetin sesinin geçmediği duvarlarla kaplı. Bireysel vicdana dönersek. Çok sevdiği kedisi yüzünü tırmaladığı için onu döven, kümesteki tavuğunu yediği için köpeğini öldüren hayvan severlerimiz az sayıda mı? Çocuğu, topluma karşı hoş görülmeyen suç işlediğinde, onu sokağa, suçun tam koynuna atanlar yok mu?
Ebeveynin, elaleme karşılarına tekabül eden suçlar kastım.
Ops, erdemler patinaj yapıyor.
Hadi madalyonu bu defa havaya atıp tutalım. İşte bu, düşmanına dahi merhamet edebilen, tanıdığı tanımadığı birilerine bir haksızlık yapıldığını gördüğünde müdahale eden, dini, dili, ırkı, cinsiyeti nedir diye bir saniye bile düşünmeyen insanlar. Merhametli diyoruz ya hani bu insanlara, hayır. Onlar adil insanlar. Suçlu dahi olsa muhatabı, insanı damgalamak için elinde mühürle gezmeyen insanlar... Kendi bir haksızlığa uğradı diye, zalime dönüşmeyen insanlar. Başkalarından gördüğü kötülükler nedeniyle kendini bozup şekilden şekle girmeyen sağlam karakterli insanlar. Yok mu? Var var... iyi ki var. Vicdan, çok yanardöner bir kavram. Bana kalsa, zarar vermek istemiyor olma "korkusunu" erdem pramidi olsa ilk sıraya koyardım. Merhamet, vicdan, şefkat, cömertlik sanırım, sevginin yokluğunda ve en önemlisi adaletin yokluğunda, insan biraz daha insanca davransın diye boşluklara doldurulmuş harç... İnsan, nasıl insanlaşır derdini taşıyan, düşünen insanların yaptığı yama sanki! Oysa, adil değilse insan erdemler birer palyaço elbisesi gibi sırıtıyor insanda. Adalet, beni hiç ilgilendirmiyor sözlük anlamı. Olmayışından tanıyoruz kendini ki çoğumuzda yok! Hayatını bilmediğimiz insanları, size uymayan fikir veya yaşam biçimleri ile yargılıyor hükümler veriyoruz. Onların korkularını küçümseyerek kendi cesaretimizi parlattığımızın kaçımız farkındayız? Acılarını beğen miyoruz insanların ya acılarını... Neden; çünkü senin acın onun acısını döver. Demi vicdanlı (!) insan kardeşim!
"Sana yapılmasını istemediğin şeyi kimseye yapma" acayip uyuz oluyorum bu atasözüne! Sana yapılmasından rahatsız olmayacağın bir şey, başka bir insan ve canlının ruhunu veya bedenini öldürür! Benim şahsen başıma geldi, muhatabım için normal bir şey, belki bir kelime, benim yaşamım boyu kurabildiğim tek hayâli öldürdü.
Adil olmak hiç ama hiç kolay değil ama kötü olmak, sevilmemek kadar da zor değil. Boş verelim diyorum kaliteli insan pozlarını, neymiş canım: Zeki insanlar az uyurlarmış. Cümle, ben bir ahmağım diye bağırıyor zeki arkadaş! O zeka o zeka değil, ne yaptın zeki olup fotonu parçalayıp Einstein'in eline mi verdin. Yıllarca Uykusuzluktan ruhun ve bedenin yıprandı. Anksiyete ya var ya da geliyorum sinyali veriyor olmalı. Nerden mi biliyorum, kendimden 🙃Muhtemelen bir hayvan dost edindin ve bazen onunla fotoğraflar çekinip, insanlardansa hayvanların dostluğunu tercih ettiğini söyleyip o yalnızlıkla övünürken, gurur duyduğun birkaç fotoğrafını sosyal medyada paylaşıyorsun. Kendine karşı biraz vicdan deme de dur şimdi! İnsanlığa ve kendine yararı olmayan zekanın, yaşamı ve canlıları, birbirini güzelleştirmeyen sevginin, bilginin hamalı değilse nesidir insan!
Kendine ve insanlığa karşı biraz vicdan mı demeliyim, hayır!
İnsanda olmazsa olmaz olması gereken şeyler erdem sayılalı, bu özelliklerden birazcığını taşıyanlar kendilerini mükemmel görmeye başladı. Tabi ki cömert, tabi ki dürüst ve tabi ki... diye uzar gider bu liste. Ve olmalıyız zaten ile son bulur cümle. Kendini, bu insani özellikleri taşımayanlarla kıyaslama hatası unutturdu insana, bu özelliklerin zaten insansa ve insan kalmak istiyorsa hava gibi su gibi kendi bireysel varlığı için olması gerektiğini. İnsan, biri için iyi ise o iyi sorguya muhtaç. İnsan biri için vicdanlıysa vicdan sakat, insan biri için dürüstse o dürüstlük şahıs veya şahıslara özel. İnsan, kendi varlığının inşaasını kişilere bağlamamalı. Taşıdığı güzel özellikler birileri içinse birileri ile de gider.
İnsan benliği, kimsenin insafına bırakılmayacak kadar özel. Kendi için kendi olandan ki buradan bencillik anlaşılmasın kastettiğim sağlam inşa edilmiş bir benlik ki gördüğü şu, göreceli iyi ve kötü davranışlara, insanlara rağmen edinilen benlik. İşte bu benlik derme çatma ve ilk virajda devrilen erdemciklere gerek duymaz!
İnsan bir türün adı sadece doğuştan gelen, ama insanlık kendi ruhunun, zihninin, heykeltraşı olmayı gerektiriyor. Tabi, malzemenin, tunç mu bakır mı, alçımı, kurşun mu olduğunu tespit etmekle başlanmalı. Malzemeyi bilmeden şekli ne ile vereceğini bilemez insan. Yanlış bir yontucu alet, eğri büğrü bir insansı ortaya çıkarabilir. Velhasıl, insanlaşmak zor zanaat insan kardeşim. Çokça düşünürüm ki, insan doğuştan adil olsaydı acaba diğer erdemlere gerek kalır mıydı? Hayır diyor kalbim...
Hey, erdemlerimiz dökülüyor toplamaz mısınız lütfen?