Tarihi Sur ilçesinde toplum hafızası ve kimliği hedefte. Her yeri kameralarla çevrilen ilçede, tarihi yapıların yerini cezaevi mimarisinde evler, insanların gölgesine sığındığı sokakların yerini ise, “burada oturmak yasak” diyen sermayedarlara peşkeş çekilen beton yığını caddeler aldı.

Fiziksel bir mekan olmaktan öte bir anlam taşıyan Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesi, uzun yıllardır farklı kimlik ve inançtan kesimlerin bir arada yaşadığı bir yerleşim yeri. Binlerce yıllık geçmişiyle, içerisinde bulunan tarihi yapılarla ve etrafını saran surlarla, bağlı olduğu kentin hafızası ve kimliği. Her bir taşı ve sokağı, içerisinde yaşayan halkları ve inançları anlatıyor, toplumların kimliğini temsil ediyor. Ancak özellikle sokağa çıkma yasağı sonrasında devreye konulan politikalarla bu hafıza ve kimlik saldırı altında.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Sur, 2015 yılının sonlarında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla dünyanın en uzun süreli sokağa çıkma yasağına tanıklık etti. Kentte ilk yasak 6 Eylül 2015 tarihinde ilan edildi. Sonrasında 13 Eylül, 10 Ekim, 28 Kasım ve 2 Aralık'ta 4 ayrı yasak ilan edildi. En son ilan edilen yasak Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş ve Cemal Yılmaz mahallelerini kapsadı.

"Sivil tahliyesi" gerekçesiyle 11 Aralık'ta yasağa bir gün ara verildi. 9 Mart 2016 tarihinde "çatışmaların sona erdiği" ilan edildi. Ancak bu yasağın kaldırıldığına dair günümüze kadar resmi bir açıklama yapılmadı.

2 Aralık 2015'te etrafı demir bariyerlerle çevrili 6 mahalleye girişlere, 2022 yılının sonlarına kadar izin verilmedi. Sonrasında peyderpey bariyerler kaldırıldı ve 6 mahallede yeni bir "inşa" sürecine başlandı.

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, söz konusu süreci "Sur'u Toledo gibi yapacağız" şeklinde tarif etti. Ancak 8 yıllık süreçte Sur, Toledo olmadığı gibi kültürel asimilasyonun uygulandığı merkezlerden biri oldu.

2019 Raporu: 3 bin 569 yapı yıkıldı

11 ay önce selin vurduğu ilçedeki yurttaşlar konuştu: El insaf 11 ay önce selin vurduğu ilçedeki yurttaşlar konuştu: El insaf

Bakanlar Kurulu, 6 mahallede ilan edilen yasak sürerken 21 Mart 2016 tarihinde 7 bin 714 parselden 6 bin 292 parsel için "acele kamulaştırma" kararı aldı. Kentin yüzde 82’sine denk gelen kamulaştırma kararı sonrası yıkım başladı; kilise, cami, konak, hamam gibi çok sayıda yapı yıkıldı.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) 2019'ta yayımlanan "Yıkılan Kentler Raporu"na göre; 334'ü tescilli olmak üzere 3 bin 569 yapı yıkıldı. Bu yapıların büyük bölümü, yasağın kısmi kaldırıldığı ve çatışmaların tamamen son bulduğu süreçte yaşandı. 2019 yılından sonraki yıkım göz önünde bulundurulduğunda yıkılan yapıların sayısının rapordaki sayının çok üstünde olduğu tahmin ediliyor.

Yıkılan mahallelerde nasıl bir süreç işledi? Kaç yapının inşa edildiğine dair net bir bilgi bulunmuyor. Bu konudaki en net bilgi Sur Belediyesi eski kayyımının açıkladığı bilgiler; 506 yeni konut, 147 tane iş yeri ve 9 otel inşa edildi. "İhalesi yapılıyor ya da çalışma aşamasında" denilen toplam 355 yapının akıbeti ise bilinmiyor.

Cezaevi mimarisinde evler inşa edildi

Havadan görüntülenen bu yapılar, tek tip ve tek renk şeklinde inşa edildi. Etrafları telle çevrilen, tek avlulu, avluları birbirine bakan ve etrafı tamamen kapalı olan yapılar, uzun bir süre cezaevi mimarisinde inşa edilmesi nedeniyle gündemden düşmedi.

2022 yılının sonlarına kadar bu yapıların inşası devam etti. Sonrasında bu yapıların inşası durdu, sadece koruma altında olan tescilli yapıların restorasyonuna başlandı. Bu restorasyon da uzun yıllar geçmesine rağmen halen devam ediyor.

Podyuma çevirdiler

Cezaevi mimarisindeki yapıların yanı sıra Hasırlı Mahallesi’ndeki bölge, “Yenikapı Açık Hava Yaşam ve Kültür Merkezi”ne çevrildi. Tarihi Dört Ayaklı Minare’nin altından başlayarak, Sur diplerine giden yerde 50’den fazla dükkan inşa edildi. Cadde üzerinde inşa edilen iş yerleri, 10 Şubat 2022’de açık arttırma usulüyle ihaleyle kiraya verilerek, sermayedarlara peşkeş çekildi. Hak sahiplerinin ihaleye girmesine izin verilmedi.

Dönemin kayyımı tarafından “Diyarbakır’ın değerlerine değer katan” yer olarak gösterilen mekanlar, defile düzenlenen mekanlar haline getirildi. Mankenler, sebze, meyve ve bitkilerden yapılmış kıyafetlerle sık sık söz konusu caddede “podyuma” çıkıyor.

Neler değişti?

Sur’un yıkılan mahallelerinde değişim bunlarla sınırlı değil. Komşuluk ilişkileri ortadan kaldırıldı. İyi günde kötü günde birbirlerine destek olmaya çalışan, birbirlerini aç ve açıkta bırakmamak için gözetleyen komşular gitti. Bu komşuların yerini, insanları kontrol altına almak amacıyla her sokak başına dikilen mobese ve "güvenlik" kameraları aldı. Yasak sonrası başlatılan yıkımda çalınan ya da farklı yerlere taşınan tarihi kapı ve tokmakları görmek artık imkansız. Yeni yapılan bir eve girmek isteyenler, önce şifreli kapı otomatiğinden yüzünü göstermek zorunda.  

Sur’un tarihi sokaklarında top koşturan çocuklara ya da ‘Diyarbekir’in yöresel kıyafetli “xalo” ve “xaltî”lerine rastlamak mümkün değil. Daha önce çocuk seslerinin yükseldiği yerlerde artık yüksek topuk ve kundura ayakkabıların sesleri duyuluyor.

Pencere korkuluklarından ayaklarını sallandırılan çocuklar da yok. Çocukların ayaklarını sallandıkları evlerin üzerine inşa edilen yerleri “gasp” eden ve “burada oturmak yasaktır” diyen sermayedarlar var artık.

Hevsel Bahçeleri’nde üretilen meyve ve sebzeleri satan esnaflar gitti. Bunun yerini, birçoğu İngilizce isimli kafelere ait koltuk ve sandalyeler aldı.

Bu koltuk ve sandalye sahibi sermayedarlar, Sur’un özgün kimliğini de yok etti. Daha önce Kürtçe ve özgün müziğin çalındığı yerlerde, Surluların yabancısı olduğu şarkılar yükseliyor ya da kayyımların yollarına para serdiği ve Surluların yabancısı olduğu “sanatçıların” sesleri yükseliyor.  

En önemlisi ise, yaz aylarında insanların serinlemek için sığındığı dar sokaklardaki gölgeler yok artık. Bunun yerini de birkaç aracın geçebileceği şekilde dizayn edilen, beton yığını caddeler aldı.

Kaynak: MA