Fenerbahçe, Kürtler ve Spinoza'nın tanrısı...

Aşk daha güçlüdür ayrılıktan,

ancak ayrılık daha uzun sürer aşklardan....

Josef Brodsky

Merak etme sevgilim bizim seninle hikayemiz kavuşamayan devlerin aşkı gibidir.

Şampiyonluklar aşktır, onurlu ikincilikler de ayrılık gibidir o yüzden seninle aşkımız uzun sürecek...

Biz birbirimize benziyoruz sevgilim bir elmanın iki ayrı yarısı yahut bir portakalın integrali gibiyiz. Belki  de tsunamideki kümeler ve mantık gibiyiz biz. Biz ayrılamayız ve hiç kimse ve dahi hiçbir güç bizi meb müfredatından çıkaramaz.

Fener ve Kürtler de  birbirine o kadar benziyorlar ki aynı kaderi yaşayan iki farklı irade  ve yüzümüzü güldüremeyen iki büyük güç... Halkın iradesi denilip halkın iradesinin hep yek olduğu hiç düşeş gelmediği, nedeni bilinmeden  "hema ez jı te hezdıkım" denilen  saf iki aşk hezeyanı.

Bu bizim kaderimiz dayan kalbim dayan. Bitmeli bu sevgimiz unutma ki sen Fenerlisin. Allahtan Amedspor var ki gülüşün öyle güzel ve öyle özel ki sanırsın Amedspor şampiyon olmuş...

Albert Einstein Spinoza'nın Tanrısına inanmaktan vazgeçse; yahut Spinoza aklını başına alsa da dua etse...

Karagümrük GS’yi yense, yediğim bir kilo tuzdan sonra   gördüğüm yüksek lüzum   ve dahi üryan  rüya üzerine FB-GS maçı su savaşlarıyla yarıda kalmazsa, Fener de  Cimbomu   4-0  yense,

halamın bıyıkları olsa da babam olsa,

bütün insanlar da buna inansa ve birbirini sevince hayat bayram olsa ve

çocuklara şeker borçlulara harçlık dağıtsak ne güzel olur endokrin servisli yalanlarım ve yan etkili yaşamların ....Ali Koç hunharca çevremizi kirletirken bir fabrika gibi fakirin ekmeği umut ya  bizim hayalimiz de Fenerin  ya da  Kürt bürokrasisinin şampiyonluğu..

Bulutlar dağıldı, halaylar bitti, mor ve akıl tutulması bir hüzün kaldı. Şampuanlar kupa kaldırdı ve bir sene boyunca yapılanları ne tez unuttunuz balık hafızalılar!

Vurun İsmail’e vurun. Buyruk geldi ötelerden getirin bıçağı, kurban edin İsmail'i. Yok yetmez göklerden gelen Ali Koç'u kesin kurban edin. Fenerde ateşte yansın bayram etsin Nemrutlar yine bir otuz yıl daha bu sahalarda... Nasılsa İbrahim de yanıyor ateşte!

Dua etmek istemiyorum sana sevgilim; ama dayanamıyorum yine de sana dua ediyorum ve sonra gelmedikçe goller, dilimde nakış nakış, şiir şiir şirin beddualar  okuyorum sana. Sonra üzülüyorum, özür diliyorum...Düşün ki ne halllerdeyim. Her halde haşereyim. Her halde sensizim. İsmin en yalnız halindeyim.

 Şöyle bir yerdeyim ki fener gol atsa şike var. Fener gol atmazsa büyü var. Gol yese torba torba, ceset ceset aşk ve rüşvet var diyeceğim.

Düşün ki yani benim güzel annem, nasıl bir ülkede yaşıyorum. Nasıl tutarsız nasıl çelişkiler içindeyim ve nerden baksan herkes, her şey ahmakça!

Sana inandım beş vakit namaza biat eder gibi; ama sen bizi hep ezansız bıraktın sevgilim.

Bazen çocuklarımız için  zorunlu içilmesi gereken bir çay gibiydin. Hem de kaçak bir çay gibi...Kapı açıldı geç içeri özelmişiz seni. Saz davul bile aynı yerde....

Bir iki bölüm izlediğin bir diziye epey ara verirsin ya sonra tekrar izleyince tanımaz, bilmezsin, konuları anlamazsın ya.. İşte sen de aynen öylesin.. İçim bir tuhaf oluyor.. kapı gıcırdaması bile aynı.. Mobilyalar değişmiş ev tadilat görmüş; ama hep maziye gidiyor kalbim ve aklım...Çocukluğumun renkleri çocukluğumun bilyeleri ve elmaları gibisin.. Sarhoşum yine içmişim bu gece hepsi bu. Yine şampiyonluk yok. Yine bize hüzünen keder bırakmış geceler.

Hani o gençliğim nerde şampiyonsuz kaldım annem....Anamı getirdiğimiz hastane gibisin. Bazı bazı anam hastalnmıştı dizileri tutmuyordu anamın:

"Sen benim en sevdiğim oğlumsun derdi."

 Meğerse diğer sekiz kardeşime de dermiş aynısını:" Sen benim en sevdiğim oğlumsun."

Bir de: "En sevdiğim oğlum fener var." derdi... "Ben öleceğim beni fenerime götürün." derdi

Ve Yılmaz Güney'vari bir edayla yumruklarını sıkıp şöyle derdi anam: "Ölmeden  son bir kez şampiyonluk daha göreyim; ama unutmayın en sevdiğim  çocuklarım şampiyonluklar öyle kolay gelmez ve tek yolu vardır şampiyonlukların. Biz ya birlikte kazanacağız, ya  birlikte kazanacağız..."derdi. Bu nasıl bir saflaşma ayrışma ve kamplaşma haliydi? Sıvıdan katıya-sıvıdan karıya, karıdan gaza, karıdan gıza, şiirden gazele...

Bakkal defteri gibi değil kalbimiz bir fenere aşık olduk bir  de sana. Sana inandık. En çok sevdiğimiz celladımız olur ya bizimkisi bir garip aşk hikayesi. Bizim hikayemiz ne idüğü belirsiz ikinci el hüzünlü bir yağmur.

Yoksa bir filmin  film son repliği mi yaşadıklarımız?

Yanlış gelinle evlenen sanatsever damat mıyız biz?

İngilizler der ki "İyi bir eş iyi bir hayat demektir.."

İyi bir eş, doğduğun topraklar ve artık en önemlisi de tuttuğun takım iyi bir hayat demektir...

Aramızdaki ilişki çok çocuklu ama çocuksuz bir anne babanın travması gibi....

Kedi yer misin?

Uçak da yerim kedi de yerim.

Ya  da uçak düşerse insan insanı yer ben Kedi yesem ne olur diyen bir insan gibi süre gelen Benjamin Butonun garip hikayesi gibi bir ilişki içindeyiz..

Şampiyon olmazsan yine sever misin? diye sordu.

Dün sevdik, bugün  yine seviyoruz ve yarın sevmeye devam edeceğiz  edeceğiz sevginin şairi Nazım gibi ..

İşte böyle bizim sevdamız. Bırak herkes ,isteyen isteyene şampuan olsun, biz de seni sevelim..

 Nurullah Genç:

"Yıkıldı yolunu bekleyen şehir

Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir" diyor ya  "Bu saatten sonra şampiyon olsan da bir, şampuan olsan da bir..."

Sen Şampiyon yahut devlet veya cumhuriyet  olsan da olmasan da seni sevmek en doğal ve insani hakkımız bunu da kimse elimizden alamaz ya....Sen kalbimizin en güzel ve en ilelebet Cumhuriyetisin...

Ve "Eyvallah" kitabında

Yar demlendik bir kere hasretinle. Artık gelsen de eyvallah, gelmesen de. "diyen şair gibi "Biz de hasretinle demlendik ey sevgili halkım. Artık yüzümüzü güldürsen de eyvallah  güldürmesen de"