Friedrich Engels emekçilere hâlâ yol göstermeye devam ediyor...

Yılın 12 ayını fabrikada çalışarak geçirdiğim için insan dinlenmeyi çok istiyor. Yoruluyor ve yıpranıyorsun haliyle. Onun için 6 hafta olan yıllık iznimden 4 haftasını aldım 2 haftasını da yılbaşına bıraktım...

Bu vesileyle yaklaşık üç haftadır evdeydim. Bu yıl tatil için herhangi bir plan ve programım da olmadığı için bir yere de gidemeyince evde kaldım, bu üç haftalık sürede. Kaldım ama bu üç haftalık süre içinde de epey güzel roman vb. kitaplar okudum. Yani üç haftayı güzel değerlendirdim, ancak yine de gönlüm hep bir yerlere gitmekten yana ağır bastı...

Onun için iznimden kalan son üç beş günü nasıl değerlendiririm ne yaparım nereye giderim diye kendi kendime hesap kitap yaparken, birden bire aklıma yıllardır gitmek istediğim ama bir türlü zaman ayırıp da gidemediğim büyük sosyalist düşünür Friedrich Engels'in müze haline getirilen evine gitmek gelince, artık günlerim bitmeden ve daha fazla ertelemeden kalktım kızım Tanya ile yola düşüp bana yaklaşık 150 km mesafede olan müzenin olduğu Almanya'nın Wuppertal kentine gittim...

Oldukça güzel ve rahat bir yolculukla serin bir havada Wuppertal şehrine vardık. Önce arabamızı park etmek için müzenin parkına girdik ama park dolu olduğundan tekrar parktan çıkarak bu defa tesadüfen müzenin bulunduğu Engels caddesi üzerinde bulduğumuz uygun bir park yerinde arabamızı park ettik ve müzeye doğru yürüdük...

Neticede müzenin kapısını açıp içeri girdik ve selâm verip resepsiyona yanaşınca güler yüzlü bir bayan bizi karşılayarak Almanca "Hoş geldiniz" dedi. Hoş beş faslından sonra müzeye giriş biletlerimizi aldık. Sonra başka bir görevli bizi uyararak "müzenin yanında olan ilk bina da müzeye ait ama esas Friedrich Engels'in müzesi ikinci bina birinci bina anne, baba ve dedesine aittir ve hâlâ restorasyon çalışmaları devam ettiği için oraya giremessiniz" diyerek bizi esas müze olan ikinci binaya yönlendirdi...

Neticede müzenin olduğu binanın kapısının önüne gelip içeri gireceğimiz sırada bu defa kapının üzerinde Almanca "içeri girmeden önce kapıyı tıklayın" diye yazan yazıyı okuyunca biz de haliyle içeri girmek için kapıyı tıkladık. Tıklamamızın üzerinden üç beş saniye sonra bu defa başka bir görevli bize kapıyı açarak önce biletlerimize baktıktan sonra "Buyurun müzeyi gezebilirsiniz" deyince içeri geçip içerde sergilenen her şeyi bir bir inceleyerek dolaştık...

Müzede Friedrich Engels'in yemek yediği kaşığından tutun da kullandığı köstekli saatine ve oturduğu koltuk ile oturduğu sandalyesine kadar bir çok özel eşyası ile dünya emekçilerine hâlâ yol gösteren Kapital ile komünist manifesto'yu hazırlarken yazdığı el yazmalarını görmek mümkündü...

Velhasıl kızım Tanya ile müzeyi doyasıya gezdikten sonra müzenin bahçesine monte edilmiş devasa bir Friedrich Engels heykelini de ziyaret edip bol fotoğraf çekerek ziyaretimizi tamamladık...

Friedrich Engels'i ziyaret etmek için doğduğu şehir olan Wuppertal'a kadar gelmişken şehri de gezmeden görmeden dönmek olmazdı. Bu vesileyle orada havada giden Schwebebahn dedikleri raylı tramvaya da binip şehir turu attık tâbi. Sonra da çarşısında gezip bir çay kahvesini de içtik, ardından da eve dönüş saatimiz gelince Wuppertal'i ardımızdan bırakarak evin yolunu tutarken, bu defa kendi kendime Friedrich Engels hâlâ emekçilere yol göstermeye devam ediyor demeden de kendimi alamadım...