"Kaderi tenkit eden başını örse vurur, kırar."
Yunus Emre der ki: "Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti".
Bu iki kapılı Han’a gelmiş, penceresinden bakmış ve gitmiş.
Zamanı, ismi, sanı belli muhteremleri anlatacağım, kelimelerim döndüğünce ifade edeceğim rasgele diyerek.
Yazıma konu olan hayat hikâyesi; insan yaşamı da zaten bir hikâye, masal veya roman gibi değil midir?
Bahse konu olan hayatlar, güzel ülkemizin doğu bölgesinde geçmiştir.
Yıl: 1907 ve öncesi Türkiye o dönemlerde Osmanlı ülkesi ve onun iradesi altında yönetiliyordu.
Milliyetçilik hareketleri dünyada milletlerin uyanışına neden olmuştu savaşlar, göçler tehcirler, mübadele konuşuluyordu.
Dünyada ve ülkede oluşan bu çalkantılı gündemler değil şehirlere, köylere dahi sıçramıştı.
Ailesi tarafından sevilip, sayıldığı için; “Keko” (ağabey) diye çağrılırdı.
Dinamik, heyecan dolu, yakışıklı bir gençti. Uzun boylu, zayıf. Turuncu saçları, bıyıkları ve sakalı vardı.
27 yaşında ki bu genç adam bekârdı ve derinden derine amcasının kızı Nuriye’yi seviyordu.
Köyde yaşıyordu.
Yaşadığı evde askere, seferberliğe Yemen’e gidip orada şehit olan ve cenazesini dahi göremedikleri abisi ( Mehmet) in eşi, Yengesi Havva aile (daye buk), kız kardeşi Sultan ( Sitte), annesi Emine (amoj–u Em) ile beraber yaşıyorlardı.
Keko’nun babası İsmail ise o daha çocukken ölmüştü.
Savaşlar; seferberlikler ile gecen o günler askere, seferberliğe katılan erkeklerin çoğu dönemedikleri için erkek nüfusu çok azalmıştı. Çocuklar babasız, esler dul, anneler, babalar evlatsız kalmışlardı. Hatta öyle anlatılır ki etrafta kalan erkek çocukları büyüyünce yaşlı bazı kadınlar onlar ile evlendiriliyordu.
Bu çalkantılı zor günlerde Elâzığ, Harput, Palu bölgesinde Amerika’ya bir göç başlamıştı yıl 1906- öncesi ve sonrası bahse konu olan Keko”da Amerika yolculuğuna talip olanlardandı. Müracaat için gerekli işlemleri tamamlayan Keko, günü geldiğinde gemi ile Amerika için yola koyuldu.
Cebinde 20 dolar parası, elinde küçük bir çanta ile.
Uzun bir gemi yolculuğu sonunda Ellis (New York şehrinin Hudson Nehri ağzında yer alan bir adadır. Ellis Adası, 1 Ocak 1892 ile 12 Kasım 1954 tarihleri arasında, New York'a gelen yeni göçmenler için bir transit merkezi olarak hizmet vermiştir.) Adasına ulaştılar. Keko Ada da günlerce konakladıktan sonra New York ”ta bir fabrikada çalışmaya başladı.
Resmi kayıtlarda 1907 yılında Amerika’ya ulasan Keko 27 yaşındadır ve 7 yıl kaldıktan sonra köyüne döner.
İngilizce konuşmayı öğrenmiş olan Keko, Köyüne döndükten sonra Amerika’da gördüğü yüksek binaları, araçları, farklı teknolojileri anlatınca koy ahalisi inanamamıştır.
Hatta onun abarttığını ve belki de hava atiğini bile düşünmüşlerdir.
Köyüne döndüğünde annesi ve şehit abisi Mehmet’in eşi yengesi Havva vardır. Yengesi Havva eşinin ölümünden sonra evlenmek istemişse de kayınvalide Emine, gelinini çok sevdiği için gelininin evlenmesine izin vermemiştir.
Oğlu keko Amerika’dan dönünce annesi ona, yengesi Havva ile evlenmesini teklif ve hatta ısrar eder.
Keko bu teklife önce kızarak tepki verir, hayır der.
Annesinin ısrarı ve yengesi Havva ya sahip çıkmak niyetiyle yengesi ile evlenmeyi
İkinci bir evliliği kendi istediği biriyle yapmak şartıyla kabul eder.
Annesi ve talihine boyun eğmiş yengesi de bu şartı kabul eder.
Keko yengesi Havva ile ailede “daye buk” olarak adlandırılan rahmetli abisinin eşi ile evlenirler.
Sonra keko amcasının sevdiği kızı Nuriye ile bir kaç kez konuşmak, meramını anlatmak istese de, Nuriye keko”nun bu teklifine sıcak bakmaz. Keko’nun evli olması bu reddedişte asil nedendir.
Ve Keko bütün olup bitenlere rağmen planlar yaparak Nuriye yi kaçırmaya yeltenir.
Nuriye gitmek istemez. Keko Nuriye’yi sırtına almıştır Nuriye o anda bulduğu bir ağaca sarılır ve asla gelmeyeceğini söyler.
Keko daha fazla diretmez ve bırakır Nuriye’yi.
Ve günler sonra annesini alır, birlikte amcasının kızı Nuriye’yi istemeye giderler. Nuriye’nin babası yüklü miktarda baslık parası ister.
Keko Amerika 9 yıl boyunca çalışarak kazandığı yüklü miktarda altını, çok sevdiği Nuriye’ye kavuşmak için başlık parası olarak vermeyi kabul eder.
Derler ki; keko nun getirdiği altınlar ile Harput (Elazig)a bağlı bir köyü satın alabilecek iken o bütün altınlarını sevdiği Nuriye’nin babasına başlık parası olarak vermeyi tercih etmiştir.
Ve Nuriye ile keko evlenirler kıskanılacak kadar büyük bir ask yasarlar.
Keko’nun rahmetli abisinin esi Havva’dan beş, Nuriye’den ise altı çocuğu olur. Oğullarından biri olan İsrafil babası ile çok çatışır, babası oğluna; gidisin olsun gelişin olmasın diye beddua eder.
İstanbul’a askerliğe giden İsrafil askerde ağır derecede hastalanarak vefat eder. Cenazesi İstanbul’da gömülür.
Kızlarından Zülfi’ye ise henüz 16 yaşında iken ağır bir hastalığa yakalanır, Harput’ta yatırıldığı hastanede ölür. Cenazesi ulaşım zorluğundan köyüne götürülemez; şehrin mezarlığına gömülür.
Tifo o donem de büyük bir salgın olarak ülkeyi etkilemektedir, bu hastalıktan
Nasibini alan biri de Keko dur. Tifo mikrobunu kapan Keko 60 li yaslarında terki diyar eder, bu dünyadan göçer.
Ardından ilk esi Havva ve çok yıllar sonrada Nuriye bu dünyadan göç ederler.
Nuriye ölünceye kadar anlatır durur başından geçenleri ve Keko ile yaşadıkları Aşkı, sevgiyi, Onun için tüm servetini nasıl harcadığını.
Amerika ”da kalıp dünyasını dönüştürüp ilerletmek yâda Amerika’dan getirdiği servet ile daha konforlu, zengin bir hayat kurma imkânı varken o bir kadın uğruna harcadı tüm servetini.
Daha sonraki yıllarında hayatını ilçede duvar ustalığı yaparak kazanmıştı Keko.
Keko vizyon (geniş görüşlü) sahibi biri değildi.
Yaşadığı köyün sınırları içinde kalmayı tercih etmiş bir aşk adamı idi.
Kaderleri birbirine bağlanmış, talihleri gölgede kalan bu üç can.
Ömürleri boyunca yaşadıkları köyde Selvi, meşe, badem, dardağan ağaçlarının gölgesinde muhteşem bir manzara ve atmosferde koyun koyuna uyumaktadırlar.
Ölüm bir sır değil mi dir?
Ne olduğunu kimsenin bilmediği
Keko ve Nuriye’nin evliliği, sevgileri, aşkları.
Her ne denirse, bencilce bulunur ve çok eleştirilir.
Oysaki ne Havva, ne Keko, ne de Nuriye suçludur.
Bu gölgelenmiş Talihlerinde!