Gündem

İdare ve Gözlem Kurulları ve ihlaller

SUR AJANS- Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı "Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik", 2021 yılının Ocak ayında yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi sonrası cezaevlerinde İdare ve Gözlem Kurulları (İGK) kuruldu. Kurul üyeleri, cezaevi savcısı, cezaevi müdürü, gözlem ve sınıflandırmadan sorumlu ikinci müdür, idare memuru, cezaevi tabibi, psikiyatrist, bir psikolog ve psiko-sosyal yardım servisinde görevli diğer unvandan bir personel, öğretmen, başgardiyan ile teknik personellerden oluşuyor. Söz konusu kurul, hakkında verilen cezalar kesinleşen tutsakların "iyi halli" olup olmadığına dair rapor hazırlıyor. Bu rapor doğrultusunda tutsağın koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik haklarından yararlanıp yararlanmayacağına karar veriliyor. 

Kurulların oluşturulmasının ardından birçok tutsağın tahliyesi, "elektrik ve suyu fazla kullanmak", "kurula çıkmamak", "pişman olmamak" ve "kütüphaneden kitap almamak", "kapıyı dövmek" gibi gerekçelerle 3'er ya da 6'şar ay ertelendi.  

İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre 2021 ve 2023 yılları arasında en az 384 tutsağın tahliyesi "iyi halli olmadığı" gerekçesiyle engellendi. Hukuk örgütleri, bu durumu tutsakların "ikinci kez cezalandırması" olarak değerlendiriyor. 

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi Destina Yıldız, kurulların verdiği kararları değerlendirdi.

'Kendilerini mahkeme yerine koyuyorlar'

Kurullar oluşturulduktan sonra özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen tutsakların tahliyelerinin engellendiğine dikkati çeken Yıldız, "Ölünceye kadar hapis cezası öngörülüyor. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ‘umut hakkı’ kapsamında bu kişilerin belli sürelerle tekrardan bir kurul önüne çıkartılarak 'iyi hal durumunun' değerlendirip tahliyelerinin gündeme getirilmesi önerisinde bulunmuştu. Bu doğrultuda özellikle uzun süreli hapis cezalarında kurulların da olması gerekiyor. Ancak bugün Türkiye’deki uygulanışı AİHM’in önerisinden çok farklı ve çok daha aleyhe şekilde uygulanıyor. Kurullar şu an tamamen mahpusların tahliyesini engelleyen bir kurum haline gelmiş. Tekrardan kendilerini bir mahkeme yerine koyarak, mahpusların ceza içerisinde bir kez daha cezalandırılmasına sebebiyet veriyorlar” şeklinde konuştu.

‘Kararlarının hukuki bir yanı yok’

Kurulların müebbet hapis cezasına çarptırılan siyasi tutsakların tahliye edilmeye başlandığı dönemde faaliyete geçtiğine dikkati çeken Yıldız, bu nedenle kurulların politik bir yönü olduğunu söyledi. Yıldız, kararlarının hukuki bir gerekçesinin olmadığına işaret ederek, "Öncelikle yönetmelikte bir kurulun toplanıp mahpusun kurulun karşısına çıkması gerektiği söyleniyor. Ama hapishanelerde farklı mahpuslarla yaptığımız görüşmelerde bir kurul önüne çıkmaktan bahsedilmiyor. Genelde hapishanedeki bir psikolog ya da sosyoloğun geldiği ve dosya üzerinden bir görüşme yapıldığı söyleniyor. Ardından birtakım soruların sorulduğu, hatta bazen sadece dosyalar üzerinden değerlendirmelerin yapıldığı dile getiriliyor. Burada da genellikle bir pişmanlık dayatması yapılıyor. Onun dışında çok farklı ve keyfi sorular sorulabiliyor. Örneğin ‘Güneş sizin için ne ifade ediyor, Abdullah Öcalan’ı ne olarak görüyorsunuz’ gibi sorular soruluyor. O yüzden bu kurulların aldığı kararların hukuki bir yanı yok” diye belirtti.

‘Kurul bağımsız kişilerden oluşmalı’

Yıldız, kurulların bağımsız kişilerden oluşması gerektiğini ifade etti. Yıldız, şunları söyledi: "Kurulu oluşturan kişiler mahpuslara disiplin cezası veren, çıplak arama dayatan, onları darp eden, koğuşları basıp talan eden kişilerden oluşuyor. Bunların görüşleri doğrultusunda mahpusların koşullu salıvermeden faydalanıp faydalanmayacağı değerlendiriliyor. Bu da aslında bu kişilerin tarafsız ve bağımsız kararlar vermeyeceğini gösteriyor. Eğer böyle bir kurul olacaksa kuruldakilerin daha bağımsız ve tarafsız kişilerden, hapishane dışında hukuk eğitimi almış kişiler tarafından oluşması gerekiyor. Kurul üyelerinin mahpusun temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına ve hak ihlallerine sebebiyet veren kişilerden oluşması, daha fazla hak ihlaline neden oluyor."