1980'lerde çalıştığım Marmaris'te turistlerin en çok hayret ettikleri ve dile getirdikleri şey dükkanların sabahtan gece yarısına kadar açık olmasıydı. Hem de aynı insanların bulunması.
-Bu insanlar hiç dinlenmezler mi? Aileleriyle, eş dostlarıyla gezme, yeme, içmelere katılmazlar mı?
Bu memlekette hayatın ne kadar zor olduğunu, esnaf için gece gündüz çalışmanın bir yaşam biçimi halini aldığını bilemezlerdi.
Hayat zor, kasvetli ve insanlar öfke dolu. Şimdi hayat o zamanlardan daha zor ve insanlar daha çok öfke dolu.
Son zamanlarda çokça kavgalara tanık olmaya başladık. Ölümlü, yaralamalı... kavgalar.
Asansörle birkaç koli taşıyorduk. Zamanımız kısıtlı, o kadar hızlı davranıyorduk ki, hızımıza kendimiz bile şaşıyorduk. Kolileri dördüncü kattan indirip arabaya yüklememiz 6-7 dakika sürdü.
Acele ediyorduk, çünkü araba sahibi mesaiye geç kalmak istemiyordu.
Öğle sıcağında yük altındayız, bir genç geldi. Kızgın, öfkeden sararmış:
-Bir saattir siz mi asansörü işgal ediyorsunuz? Ta sekizinci kattan yürüyerek inmişim!
-Yükün var mıydı?, diye sordum. Bir rahatsızlığın var mı?
-Yok, dedi.
-O zaman neyi dert ediyorsun?, deyip tekrar asansöre yöneldim.
-Olsun ama, asansör herkesin ortak malı, bu kadar....
Söylenip duruyordu.
Sekizinci katta asansör çağırdığınızda, hiçbir engel yoksa,70 saniye vakit alıyor. Kendiniz 8 kat,80 basamak ediyor, indiğinizde 90 saniye sürüyor. Çok bekledim, diye kendinizi gerdiğinizde, ömrünüzden birkaç yüz dakika gidiyor!
Trafikte öfkelenip küfretmek, kornaya asılmak da öyle.