HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, “dezenformasyon yasası’na ilişkin Mecliste yaptığı konuşmada, “Bu kadar baskının, rezaletin, ırkçılığın, tekçiliğin, faşizmin, zulmün, zorbalığın olduğu yerde neden böylesi bir şeye gerek duyuluyor, neden hâlâ sansüre gerek duyuluyor?” diye sordu.

HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, basını özgürlüğünü sınırlayan ‘dezenformasyon ya da sansür yasası’na ilişkin Mecliste söz aldı.

 Konuşmasına Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde katledilen Nagihan Akarsel'i anarak konuşmasına başlayan Bülbül, “Bu cinayetin basın özgürlüğüne, kadın özgürlüğüne, yaşama hakkına karşı yapılmış bir suç olduğunu ifade ediyor ve kınıyorum” dedi.

kemal bülbül

HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül

‘Bu korku hâli bir tür psikopatolojik bir hâldir, paranoyak bir hâldir’

Bülbül, özgür basın uğrunda yaşamını yitiren gazetecileri de anarak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Musa Anter, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Gurbetelli Ersöz, Metin Göktepe, İzzet Kezer, Namık Tarancı, Ferhat Tepe, Cengiz Altun, Kemal Kılıç, Hüseyin Deniz, Hafız Akdemir, Nazım Babaoğlu ve daha sayamadığım nice gazeteciler özgür haber verebilmek, yurttaşı bilgilendirebilmek ve işlenen suçları ifşa edebilmek için maalesef yaşamlarını feda ettiler ve biz onları sevgi ve saygıyla anıyor ve "basın şehidi" olarak adlandırıyoruz. Şimdi, RTÜK gibi bir kurum varken, "terörle mücadele" adı altında insan hak ve özgürlüklerine karşı sistematik suç işleyen bir yasa varken, "kamu güvenliği" adı altında insan hak ve özgürlüklerini bastıran bir anlayış varken, savcıların elinin altında "yayın yasağı" diye bir zulüm varken ve "gizlilik kararı" diye her an alınabilen bir karar varken ne oluyor da "dezenformasyon" veya "sansür" gibi bir şeye gerek duyuluyor? Şunun için: Çünkü en ufak bir açıktan, en ufak bir sözden, en ufak bir sesten korkuluyor. Neden? Bu korku hâli bir tür psikopatolojik bir hâldir, paranoyak bir hâldir; siyasetle, hukukla, Basın Yasası'yla açıklanacak bir şey değildir bu. Bu kesinlikle tıbbi bir vakadır ve tıbben ele alınmalıdır.”

“Kürtlere sansür, kadınlara sansür, üniversite öğrencilerine sansür, Alevilere sansür, mültecilere sansür...”

Gazetecilerin uğradığı hak ihlallerine değinen Bülbül, şu ifadeleri kullandı: “Şimdi, bakar mısınız, sadece 2021 yılında saldırıya uğrayan 55 gazeteci, saldırıya uğrayan yayın organı 2, öldürülen gazeteci 2, evine baskın düzenlenen gazeteci 9, gözaltına alınan 61, tutuklanan 6, işkence ve kötü muameleye maruz kalan 23, tehdit ve ajanlık dayatılan 11, haber takibi engellenen 103, hapishanelerde gazetecilere yönelik ihlaller 17, hakkında soruşturma açılan 54, hakkında dava açılan 51, cezalandırılan 47; hapis cezası 133 yıl 8 ay 21 gün, para cezası 72.206 TL, yargılaması devam eden gazetecilerin sayısı 336, tutuklu gazeteci sayısı 62, işine son verilen 75, basın kartı iptal edilen 1. Daha var, devam ediyor da okumaya nefes yetmiyor. Bu kadar baskının, rezaletin, ırkçılığın, tekçiliğin, faşizmin, zulmün, zorbalığın olduğu yerde neden böylesi bir şeye gerek duyuluyor, neden hâlâ sansüre gerek duyuluyor? Zira övgüden yere göğe konduramadığımız, bizim inancımızda

    "Şalvarı şaltak Osmanlı

    Eğeri kaltak Osmanlı

    Ekende yok, biçende yok

Yiyende ortak Osmanlı" diye tabir edilen Osmanlıdan bu yana yani 21 Ekim 1860'dan bu yana bu topraklarda sansür var, Takrir-i Sükûn'da sansür var, Millî Mutabakat'ta sansür var, Demokrat Parti döneminde sansür var, darbeler döneminde, sıkıyönetim döneminde ve şimdi RTÜK döneminde sansür ayyuka çıkmış. Kürtlere sansür, kadınlara sansür, üniversite öğrencilerine sansür, Alevilere sansür, mültecilere sansür...”

‘Dezenformasyon adı altında bir şey yapılıyorsa sahiden kendi dezenformasyonunu saklamak içindir’

Bülbül, basına yönelik sansür ve baskılara ilişkin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bakın, sadece 15 Temmuzda İMC TV, TV 10, Hayatın Sesi TV, Yol TV'nin kapatıldığı yetmedi, zorbaca mal varlığına el kondu. Nereye götürdünüz o kameraları, o teknik malzemeleri el koyup nereye götürdünüz? Şimdi, bunca rezaletin olduğu bir yerde hâlâ bununla yetinilmiyor ve dezenformasyon adı altında bir şey yapılıyorsa sahiden kendi dezenformasyonunu saklamak içindir bu. Zira mazlumu suçlayarak, mağduru suçlayarak ve bu suçtan bir siyaset devşirmeye çalışarak yapılan politikada sona gelinmiştir, gemi karaya oturmuştur, ne dezenformasyonla ne sansür yasasıyla aşılabilecek bir durum değildir. O nedenle, bunu sadece belli maddeleri üzerinden, belli bölümleri üzerinden değil tümüyle reddedilmesi gereken; virgülü, noktası, paragrafı tümüyle reddedilmesi gereken bir şey olduğundan dolayı 2'nci maddenin bölümü, içeriği, fıkraları üzerine konuşma gereği de duymadım. Bu yasa derhâl geri çekilmeli, bu yasa geri çekilmediği takdirde ülkede olabilecek, yaşanabilecek tüm şeylerden sorumlu olan da ısrarla yasayı gündeme getiren anlayıştır. Bu seçimle de açıklanacak bir şey değil, bu tamamen Osmanlıcılığı, Neoosmanlıcılığı, ittihatçılığı ortaya koymaya çalışan, yine, bir tehcir dönemi yaşatmaya çalışan zihniyettir. Bu zihniyetin kabul edilmesi mümkün değil bu zihniyeti reddediyor ve kınıyoruz.”

SUR AJANS

Editör: Haber Merkezi