Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, seçim sürecine ilişkin görüşlerini paylaştı.
Bozgeyik, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin “kaotik bir ortamda” geçirildiğinin altını çizerken, seçimlerin adil koşullarda yapılmadığını da belirtti.
‘Manipülasyona açık bir ortamda seçim süreci yaşandı’
Bozgeyik, “Devletin tüm olanaklarının Cumhur İttifakı tarafından kullanıldığı, Ulaştırma, İçişleri Bakanlığı gibi kritik bakanların istifa etmemiş olması, ayrıca devletin vali, kaymakam ve emniyet müdürlerinin; yani tüm bürokrasinin sahada açıktan iktidar lehine faaliyet yürüttüğü bir süreç oldu. AKP’li belediye başkanlarının, belediye olanaklarını; araçlarını, maddi olanaklarını seferber ettiği eşitsiz koşullarda bir seçim süreci yaşadık. Özellikle Medya açısından eşit propaganda olanağının tanınmadığı, yandaş medya üzerinden sürekli iktidar lehine programların yapıldığı, yine hem Emek ve Özgürlük İttifakı hem de Millet İttifakı ve Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik itibarsızlaştırma, montaj videolar üzerinden manipülasyona açık bir ortamda seçim süreci yaşandı” ifadelerini kullandı.
‘Önümüzdeki dönem açısından daha fazla otoriterleşme olacak’
Mehmet Bozgeyik, parlamentonun daha da sağcılaştığını işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Millet ittifakı içerisindeki sağcı ve muhafazakar partilerden 39 milletvekilini de düşündüğümüzde 407 oranında bir milliyetçi parlamentoyla karşı karşıyayız. 1946 Demokrat Parti döneminden sonra ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kadar gerici, emek, kadın düşmanı bir vekil ağırlığına sahne oldu. Doğal olarak bu önümüzdeki dönem açısından daha fazla otoriterleşme olacaktır. Demokrasinin kırıntılarına bile kavuşamayacağımız, zaten yetersiz olan demokratik haklarımıza dönük yoğun saldırıların gelişeceği bir dönemle karşı karşıya kalacağımız ortada. Özellikle seçimin kaderini bekleyen iki etmenden söz edebiliriz. Özellikle Türkiye’deki kriz sürecini bir ranta çevirmeye çalışan yurt dışı seçmenlerinin, özellikle de Almanya, Fransa ve Hollanda’da AKP’ye %55 oranında oy çıkması, 80 milyona yakın insanın kaderini belirleyen bir durumu ortaya çıkarttı. Yine nüfus kayıt sistemi ile YSK’nın seçmen listesi arasındaki tutarsızlıklar ve özellikle mülteci göçmenlerin ne kadarının oy kullandığı ve ne kadarına vatandaşlık verildiği gibi tartışmalar da var. Yine mükerrer oy kullanımı ile ilgili çeşitli eleştiriler de mevcut. Özellikle YSK’nın parmak boyası uygulamasını getirmemesinin bir nedeni de bu mükerrer oyun önünü açmış olması ve denetimden uzak bir seçim süreci yaşadığımızı ortaya koyuyor. Doğal olarak bu kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı, kendisinden olmayan herkesi ‘terörist’ gören söylem, bu işsizliği, yoksulluğu görünmez hale getirdi. Bu yoğun propaganda etkisi iktidarın elini güçlendirdi ve sağ popülist Politikalar seçmende tamamen bir kutuplaştırmayı ortaya çıkardı. Ancak bizler bunu bir demokrasi mücadelesi olarak görüyoruz. Umut vaat eden gelişmeler de var. Özellikle %50’ye yakın bir toplumsal kesimin, bu tek adam rejimine onay vermediğini de gördük. Bu aslında toplumsal muhalif kesimler açısından önemli bir veri. Bunu önümüzdeki dönem iyi değerlendirmek gerekiyor. Özellikle sokaktan geri çekilmemek, mücadeleyi iş yerlerinde, fabrikalarda, varoşlarda, halk kesimi ile birlikte daha demokratik ve toplumcu bir siyaset izleyerek yerel seçimlere giderken bu eleştiri-öz eleştiri sürecini her kurum kendi içerisinde değerlendirerek doğru bir mücadele hattı çıkarabilir.”
‘Sonuçta sürekli kaybedenler değil, aslında vazgeçenler kaybediyor’
Mehmet Bozgeyik, oluşan Meclis profilinin, daha çok sermaye gruplarını, üst bürokrasiyi temsil ettiğini de anlattı. KESK olarak gelecek dönemde yapılacaklara da değinen Bozgeyik, şöyle devam etti:
“Bizler ayrımsız, özellikle parlamentoda emekçilerin sorunlarının gündemleştirilmesi, ücret, liyakat, mülakatın kaldırılması ve iş güvencesi sorunu gibi temel meseleleri gündem yaparak bunun üzerinden bir mücadele hattı oluşturacağız. Her ne kadar meclis çoğunluğu sadece emek karşıtı bir profile sahipse de ve mevcut iktidarın, 21 yıllık politikalarının bir devamı şeklinde gelişecek. Süreç aslında Türkiye’yi önümüzdeki günlerde daha fazla krize, kaosa sürükleyebilir. Seçimden bu yana döviz kurunda, altında ve borsadaki yükseliş doğal olarak emekçilerin aleyhine olan bir durum. Bu krizden yine sermaye kesimleri yararlanıyor. O açıdan emekten, demokrasiden, barıştan yana biz KESK olarak diğer emek meslek örgütleri ile daha koordineli ortak mücadeleyi yürütmemiz gerekiyor. Bu seçimlere girerken herkesin seçim sloganı ‘birleşerek kazanacağız’ şeklindeydi. Bence bu slogan anlamlı ve önemliydi. Ancak yeterince altı doldurulup toplumsallaştırılamadı. Buradan yola çıkarak aynı şiarla iş yerlerinde daha fazla örgütlenme ve bu söylemiş olduğumuz emekten yana politikaların işçilere, emekçilere ulaştırılması noktasında bir olanak zemini de ortaya çıktığını düşünmek gerekiyor. Umutsuz değiliz sonuçta mücadele, yaşam devam ediyor. Bir şekilde Türkiye’nin de bir mücadele ile yeniden demokratik bir zemine evrilebileceğini düşünebiliriz. Sonuçta sürekli kaybedenler değil, aslında vazgeçenler kaybediyor. O açıdan vazgeçmemek gerekiyor. Yüzyıllardır emekçiler kendi hakları, demokrasi için mücadele ediyorlar. Dönem dönem kazanımları da yenilgileri de oldu. Bugün Avrupa’da da bu sağ popülist politikalar nedeniyle kriz söz konusu. Tüm dünyada aslında emekçiler aleyhine politikalar geliştiriliyor. Hem enternasyonalist bir dayanışma hem Türkiye’deki emekçilerin birlikte mücadelesi ile haklarımızın yeniden kazanılması ve var olan haklarımızı kaybetmeme noktasında da sokakta olmak gerekiyor. Geri adım atmamak gerekiyor.” (Kaynak: MA)