Kısa yol

En sevdiğimiz yol en kısa yol. Amacımız ne olursa olsun amaca ulaşan en kısa yola bayılıyoruz toplum olarak. Kısa yoldan para kazanmak, ünlü olmak, en iyi olmak; en iyi yazar, en iyi şair, en başarılı iş insanı, en güçlü siyasetçi gibi gibi, hedef ne olursa olsun onu en kısa yoldan istiyoruz. Nedenini düşünmeye başlayınca pek çok cevap geliyor insanın aklına; sabırsızlık, kolaycılık, ana babadan böyle görmüşlük falan filan.

Bu bir sorun mu, bence evet, sorunun nedenini bilmeden çözüm bulunabilir mi? Genel olarak hayır. Ama biz yine de bu sefer tersten gidelim ve bu sorunun nedenlerinden çok sonuçlarını konuşalım istiyorum. Örneğin toplumsal sorunlarla ilgili yeterli altyapısı olmayan birinin siyasetle ilgilenmesi ve kısa yoldan siyasette başarılı olmak istemesini biraz didikleyelim. Sizce bu nasıl mümkün olabilir? Siyaset yapmak istediği partide etkili olan kişilerle “bağlantılar”  kurmak, hem maddi hem sosyal çevre anlamında “güçlü görünmek”, rakiplerini tanıyıp onların elenmesini sağlayabilmek ve en önemlisi genel kabul görmüş sloganlar üzerinden iyi bir hitabet yeteneğine sahip olmak. Ne kadar tanıdık geldi hepinize değil mi? Hemen hemen her siyasi parti bu tiplerle dolu değil mi? Durum bunun tam tersi olsaydı; toplumsal sorunları çözmeye aday olanlar uzun yıllarını bu konularda araştırma yaparak, kişisel yetkinliklerini geliştirerek meydana çıksalardı belki de yıllardır aynı sorunları konuşuyor olmazdık.

Toplum olarak unuttuğumuz en önemli şey bilginin gücü ve bilmenin zaman alan, sabır isteyen, ama sonucunda başarıyı getiren bir eylem olduğu. Kısa yolların aksine amacına ulaşmak için olması gerektiği kadar uzun yolları yürürken çok şey öğrenirsin, her öğrendiğine şaşırır, sevinir veya üzülürsün ve bazen öyle şeyler öğrenirsin ki amacından vazgeçmen ya da ona daha sıkı sarılman gerektiğini anlarsın. Amacına ulaşmak için feda etmen gerekenlerin bu amaca değip değmediğini anlarsın ve yolun sonunda başlangıçtaki kişi değilsindir artık, öğrendiklerin değiştirmiştir seni. Böyle bir yol gidildiğinde sarfedilen emeğe değen bir sonuç almak neredeyse kesindir.

 Bunun içinde yaşadığımız topluma en önemli katkısı ise de öğrenmeyi değerini bilen, bilgiye inananların artmasıdır. Bilgi muhakeme becerisini geliştiren en önemli unsurdur ve büyük yanılgılardan korur hem bireyi hem toplumu.

Buna karşın şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum; acaba bizim muhakeme becerimiz çok mu zayıf, bu yüzden mi sürekli derdimize derman olamayan siyasetçilere yeşil ışık yakmamız? Okumuyor muyuz? Ölümcül bir hastalığa yakalandığını kabul etmek istemeyen bir hasta gibi öğrenmeyi, okumayı sevmediğimizi ve kafayı biraz olsun yormayı istemediğimizi inkâr mı ediyoruz? Olabilir mi? Bilemem, buna siz karar verin.

Mesela bu ayın sonunda yaşadığımız şehirleri yönetecek yerel yöneticilerin seçileceği bir seçim olsa; tüm adaylar en iyisini ben yaparım dese. Biz hangisine inanırız? Peki kaçı, yapmaya aday olduğu işi ne kadar biliyor, hangisi alışıldık sloganlar dışında başka bir şey söylüyor olur ya da bu halkın dertleriyle ne kadar dertlenmiş olur acaba? Emin olun bu soruların cevaplarıyla ilgilenirsek günümüz bilişim çağında cevapları bulmak çok zor olmaz.

Siz siz olun gerçek bilgi dışında hiçbir şeye güvenmeyin derim yine de.