Arif Bulut/GÖRÜŞ

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde DEM Parti’nin adayı Mehmet Sıddık Akış oyların çoğunluğunu alarak rakiplerine karşı ipi göğüsledi.  Ancak Akış, önceki gün İçişleri Bakanlığı tarafından hakkında 2014’teki bir soruşturma gerekçe gösterilerek gözaltına alındı ve yerine Hakkari Valisi Ali Çelik’i kayyım olarak atandı. Peki bu durum kulislerde ne şekilde konuşuluyor?

Kayyım ataması sonrası DEM Parti Genel Merkezi’nde Merkez Yürütme Kurulu (MYK) olağanüstü toplandı. Toplantıda bütün il ve ilçelerde protesto ile DEM Partili bütün belediyelerin önünde ‘nöbet’ eylemlerinin başlatılması kararı alındı.

Yine DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ile Tülay Hatimoğulları kayyım ataması sonrası yaptıkları tüm açıklamalarda siyasi partilere ‘kayyıma karşı durun’ çağrısında bulundu.

Meclis’teki Genel Kurul çalışmalarına katılan bazı DEM Partili milletvekilleri kayyım atamasına dikkat çekmek için "Belediyeler bizimdir, gaspa izin vermeyeceğiz" yazılı pankartlarla Genel Kurul’da kürsü işgali yaparak nöbete başladı.

Öte taraftan DEM Partili Belediye Eşbaşkanları, DEM Parti Milletvekilleri ile DEM Partili siyasetçiler, kayyımın atandığı Hakkari’ye gitti. Hakkari’de polisin gazlı müdahalesine uğrayan siyasetçiler “Kayyım kararı geri alınana kadar buradan ayrılmayacağız” diyerek protestolarını sürdürüyor.

Diğer taraftan kayyım ataması sonrası bölgedeki 10’u aşkın ilde valiliklerce ‘eylem ve etkinlik’ yasağı ilan edildi. Bu yasak gerekçe gösterilerek yapılan açıklamalara izin verilmiyor.

Bölge gergin bir atmosfere bürünürken, kulislerde ise mevcut tabloya dair eleştiriler sessiz bir şekilde dillendiriliyor. Kulislerde yani siyasetin arka kapılarında sessiz bir şekilde dile dökülen eleştiri ve yorumlar şöyle:

"O güçlü refleks artık yok"

“Son süreçlerde ortaya çıkan tabloyu bizim iyi okumamız lazım. Halk her kayyım dönemi sonrası yapılan seçimlerde bize oy veriyor ve kazanıyoruz. Ancak, son yıllardaki eylem ve etkinlikleri halk tam anlamıyla içselleştirmiyor. Biz çıkıp direniyoruz diyoruz ancak önceki yıllarda Kürt siyasetini ve kazanımlarını bugüne taşıyan halkın hukuksuzluklara karşı gösterdiği o güçlü refleks artık yok. Halkımız ile siyasi yöneticiler arasında kopuk bir bağ mı var? Bunu bizim açık bir şekilde masaya yatırmamız lazım.”

"Sadece Diyarbakır'da bize oy verenlerin sayısı 463 bini aşıyor"

“Newroz’da toplanan aynı kitlemizi Amedspor’da da görüyoruz ve bu bile on binleri aşıyor. Bize bu seçimlerde sadece Diyarbakır’da oy veren yurttaşlarımızın sayısına bakıyoruz; 463 bini aşıyor. Bu sayı ülke genelinde yerel seçimler için 2 milyon 600 bini aşıyor. Genel seçimlerde ise oy oranımız 5 milyonu aşıyor. Bu sayılara bakıldığında halk neden iradesi gasp edilirken yaptığımız protesto çağrılarını tam anlamıyla yanıt vermiyor?”

"Sadece parti yöneticileri ile bir şeylerin önüne geçemeyiz"

“Yıllardır Diyarbakır’da siyaset yapıyorum ve birçok eylem, etkinlik ve protestoya katıldım. Dikkatimi çeken bir şeyi söyleyeyim. Geçen yerel seçimlerde Diyarbakır’da henüz tam sonuçlar netleşmemişti. Son saatlere doğru polisler DEM Parti il Binasının önüne geldi. Dakikalar içinde il binamızın önünde toplanan halkın sayısı artıyordu. Henüz sayı yaklaşık 300 iken, polis atılan sloganlara anons aracıyla müdahale etmeye çalışıyordu. Sonra aynı alan binlerce kişi tarafından dolduruldu ve müzikler şarkıların sesinden başka ses kalmadı. Oraya gelen polisler de kitleden biraz daha uzaklaştı. Sonra, kentin tüm yerlerinde ‘kayyımlardan kurtuluş’ kutlanıyordu. Ama aynı kitleyi bugün biz kayyım protestolarında göremiyoruz. Bunun nedenini ilgili ve yetkili kurullarımız da görüyordur ve bunu üzerine siyasi değerlendirmelerimizi artık yapmamız lazım. Yoksa, sadece parti yöneticileri ile bir şeylerin önüne geçemeyiz.”

"Halkın öfkesi derin ama...."

“Hakkari’deki kayyım ataması geri çekilmez ise ‘demokratik siyaset’ ile siney-i millet veya bir ‘B’ planımızı tekrardan gözden geçirmemiz lazım.

Kayyımlara geçit yok” diyoruz ama bunu halksız başarmanın imkanı yok. Halkın protesto çağrılarımıza verdiği yanıta baktığımızda ise bir sorun olduğu ortada. Bunu görmek ve açık yüreklilikle değerlendirmek gerekiyor. Halk önüne konulan politikaları ve eylem planını benimsediğinde hiçbir hukuksuzluk amacına ulaşmaz. Mesele tam da burada başlıyor.

Halkı sürecin seyircisi değil öznesi yapmak istiyorsak hem aldığımız kararları geniş bir konsensüs ile almalı hem de sürecin tamamına halkı katabilmeliyiz. Hiç kimse parçası olmadığı, kendini içinde bulmadığı bir şeyin savunucusu olmaz.

Halk kendi iradesi gasp edildiğini öfkesini en derinden hissediyor. Ama bizim halkın öfkesini dışa vuracak doğru eylem biçimini ortaya çıkarmak gerekiyor. Sonuç alıcı bir eylem tarzı ile halkın tepkisini doğru kanalize etmek gerekiyor. Bunu öyle ya da böyle başarmak zorundayız. Halkın haklı öfkesini doğru zamanda doğru araçlarla ortaya çıkarmayı bilmemiz gerekiyor.”

Editör: Haber Merkezi