HDP’ye destek veren Kürt seçmenlerin 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayının Kılıçdaroğlu ya da İmamoğlu olması halinde göstereceği refleksi değerlendiren Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, 2 kez İstanbul’u kazanmış bir aday profili olarak İmamoğlu isminin daha avantajlı gözüktüğü değerlendirmesinde bulundu.

Değişim algısına ve seçmen kitlesinin yarısından fazlasının 35 yaş altında olmasına işaret eden Prof. Dr. Erkan, “İmamoğlu’nun profilinin daha öne çıktığı hem kazanabilecek aday hem de genç ve Kürt seçmende daha yüksek oy alacak aday gibi görünüyor. Bunun Türkiye’nin diğer bölgelerinde de gücünün olmasıyla, diğer kimlikleri de temsil ediyor olmasıyla daha avantajlı yanını oluşturuyor” diye belirtti.
Prof. Dr. Erkan, Türkiye genelinde 3 büyük seçmen kategorisinde (Kürtler, Karadenizliler ve Balkan Göçmenleri) ciddi destek almış İmamoğlu’nun 2 seçim başarısı göstermiş olmasının gözardı edilmemesi gerektiğine de vurgu yaptı.
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, Kürt seçmenin 2023 seçimlerdeki tercihini ve 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayları olarak öne çıkanlar arasında hangi adaya daha yakın olduğunu
Medyascope'tan Ferit Aslan’a değerlendirdi.
Türkiye siyasal tarihinin dönüm noktası olacak
2023 seçimlerinde 6’lı masa etrafında kümelenen muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı adayına Kürt seçmenlerin göstereceği eğilim seçimin kaderini değiştirme potansiyeli taşırken, muhalefetin öne çıkan 2 adayından Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun HDP kitlesinden göreceği desteğin oranı da aday belirleme sürecinde önem kazanıyor.
6’lı masa etrafında bir araya gelen muhalefet partilerinin ihtiyaç duyduğu Kürt seçmen desteğinin sağlanmasında Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışması, seçime 6 aydan az bir zaman kala yine siyasetin temel gündem maddesi olarak, etkisi artan oranda tartışmalara konu oluyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte yüzde 50+1 seçmen desteğine Kürt seçmenler olmadan ulaşamayan iktidar kanadı da muhalefet kanadı da kilit önemde olan Kürtlere yaklaşımda yeni manevralara ihtiyaç duyuyor. Muhalefet bloku olarak aylardır 6’lı masa etrafında kapalı devre toplantılarla zaman tüketmeye çalışan partiler için Cumhurbaşkanı adayını açıklama vakti gittikçe daralırken, HDP’ye destek veren Kürt seçmenler açısından adayın kim olacağı konusu ise seçimlerin kaderini belirleyecek önemli bir tercih unsuru olarak öne çıkıyor.
Prof. Dr. Rüstem Erkan, 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı olarak Kılıçdaroğlu mu İmamoğlu mu ikileminde hangi adaya daha çok eğilim göstereceği üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu.
Prof. Dr. Erkan, muhalefetin aday tercihinde göz önünde bulundurması gereken birçok noktaya vurgu yaparken, İstanbul’da 2 seçimde de kazanma becerisini göstermiş İmamoğlu isminin hem genç seçmenler hem de Kürt seçmenler üzerinde avantajlı bir yan taşıdığını ifade etti.

Prof. Dr. Rüstem Erkan
Muhalefetin adayının belli olmaması seçim atmosferine henüz girilmemesinde etkili
Seçimlere 6 aydan az bir zaman kalmasına rağmen ülkede bir seçim atmosferinin hissedilmemesinin 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayını belirlememiş olmasından kaynaklandığını ifade eden Prof. Dr. Rüstem Erkan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı dönemde parlamento seçimleri de yapılacak fakat parlamento seçimleri daha çok Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gölgesinde geçecek. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra seçimler partilerden çok Cumhurbaşkanı adayının kimliği üzerinde gerçekleşmiş, seçmen iradesi ya da tercihi de Cumhurbaşkanı adayına göre şekilleniyor. Bence 6’lı masa ya da muhalefet daha çok ilkeler, projeler üzerinde ortaklaştırdıkları belli bir program üzerinde duruyor ama bunların hepsinden önemli olan yine açıklayacakları aday olacak. Türkiye tam olarak seçim atmosferine ve seçmen tercihinin de net olarak belirlenmesi muhalefetin adayının özellikle 6’lı masanın adayının belirlenmesiyle ortaya çıkacak. Türkiye’nin seçim atmosferinden uzakmış gibi görünmesi Sayın
Recep Tayyip Erdoğan dışında şuan belli bir adayın olmamasından kaynaklanıyor. Ben Türkiye’de o dönem ciddi bir seçim atmosferinin ya da seçim ikliminin yaşanacağını düşünüyorum.”
Adayın kazanma potansiyelinin yüksek olması önemli bir etken
Aday belirlemede HDP seçmeninin ya da Kürt seçmeninin tercihinin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin olarak da Prof. Dr. Erkan, şunları söyledi: “1991’li yıllardan, HEP’in (Halkın Emek Partisi) kurulmasından itibaren sadece bölgedeki seçimler değil Türkiye’de genel seçim sonuçlarını etkileyen en önemli faktör ya da en önemli seçim dinamiği daha çok Kürt seçmen ya da HDP öncülü partilere verilen oylar belirlemiştir. Tartışmalar bunun üzerinde gidiyor. Ya çözüm tartışmaları çok ön plana çıkıyor ya da güvenlikçi politikalar ön plana çıkıyor. Her dönem biri ön plana çıkarak seçimlerin büyük ölçüde sonucunu etkiliyor. Örneğin AK Parti çözüm sürecini yürütürken diğer partiler (MHP-CHP vs.) belli ölçüde daha güvenlikçi politikalarla ön plana çıkıyorlardı. Ama bugün durum değişmiş şekilde. Bugün AK Partinin politikalarıyla daha önceki muhalefet partilerinin politikaları, daha çok HDP ve Kürt seçmene bakışları yer değişmiş gibi görünüyor. Bu seçimde tabii Türkiye genelindeki ekonomik kriz seçmen davranışını belirlemede çok etkili olacak. Ama gerek bölgeye gerek HDP seçmenine baktığımızda burada ekonomi, yoksulluk, hayat pahalılığı vs. Tabii seçim dönemine kadar belki bir normalleşme yaşanır ve oranın etkisi de azalabilir ama bunun yanında her zaman olduğu gibi Kürt kimliği ya da Kürt problemi üzerindeki tartışmalar da etkili olacak gibi görünüyor. Açıkçası bölgede baktığımızda biraz orta yaş ve orta yaş üstü seçmenin siyasal davranışında eski tartışmalar; Kürt kimliği veya HDP’nin kararına uymanın daha yüksek oranda göründüğü ama genç seçmende daha çok kişisel sorunlar, Türkiye sorunları ve ekonomik sorunlar vs. Kürt kimliği ile başa baş gidiyor gibi görünüyor. Dolayısıyla genç seçmende daha çok kazanabilecek bir adaya yönelmeyi ben görebiliyorum. Yani muhalefetin çıkaracağı adayın bir de kazanma potansiyelinin olması, kendi kimliklerine, düşüncelerine çok yakın bir adaydan ziyade kazanabilme potansiyeli olan bir aday üzerinde yoğunlaşıyor.”
‘Yılbaşından itibaren aday kimliğinin belli olması muhalefetin lehine olur’
6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayının kamuoyunda tanınmayan biri olması halinde seçim takvimine göre aday tanıtımının yetersiz olabileceğine vurgu yapan Prof. Dr. Erkan şunları söyledi: “Muhalefet diyor ki, biz büyükşehir belediyesi başkan adaylarını da son anda açıkladık ve bu yeterli oldu. Ama bu yerel seçimden farklı bir seçim ve dinamikleri de farklı olacak. Dolayısıyla bence yılbaşından itibaren aday kimliğinin belli olması muhalefetin lehine olur. Resmen aday açıklanmasa da kimin işaret edileceği yönünde kamuoyunun hazırlanması muhalefetin elini güçlendiren bir faktör olur diye düşünüyorum.”
‘Ekrem İmamoğlu dışında bir aday ile seçime girilir ve kaybedilirse bunun etkisi ve bedeli daha ağır olur’
Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkan 2 isimden Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na Kürt seçmenin bakışına ilişkin olarak da Prof. Dr. Erkan, şu değerlendirmede bulundu: “Kılıçdaroğlu2nun adı açıkça telaffuz ediliyor. Ama Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerinde 2 seçim başarısından sonra bir defa doğal bir aday olarak kamuoyunda ortaya çıkmış oldu. Şimdi CHP ve muhalefeti şöyle bir şey bekliyor; Ekrem İmamoğlu dışında bir aday ile seçime girilir ve kaybedilirse bunun etkisi ve bedeli daha ağır olur. Çünkü kamuoyunda İstanbul seçimlerini kazanan bir aday ve muhtemelen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanacak algısı oluşmaya başladı. Dolayısıyla bu algıyla muhalefetin çok mücadele ederek yerine yeni bir aday ortaya koyması biraz zor görünen bir şey. Yani Sayın Ekrem İmamoğlu her ne kadar aday olmayacağım dese de bence kamuoyunda böyle bir beklenti ciddi şekilde var. Şimdi bunun Kürt seçmende ya da HDP seçmeninde etkisi nasıl olur. Açıkçası hem sahada gördüğüm hem de değerlendirdiğim Kürt seçmenin önemli bir oranında kazanabilecek aday meselesi çok ön plana çıkıyor. Yani Kürtlerin yüzde 90’ında da bir aday oy alsa aynı Selahattin Demirtaş örneğinde olduğu gibi ama diğer seçmen kümelerinde, kategorilerinde ya da Türkiye’nin diğer bölgelerinde daha düşük oranda oy aldığı zaman kazanma şansı yok. Bunu seçmen iyi değerlendiriyor. Çünkü İstanbul seçimlerine baktığımızda Ekrem İmamoğlu büyük 3 seçmen kitlesinde de yüksek oy almıştı. İstanbul’da nüfusun önemli bir oranı Karadenizli seçmen ve onlarda yüksek oy almıştı. Kürt seçmende yüksek oy almıştı. Ve bizim Batı Trakya diye adlandırdığımız Balkan Göçmenlerinde yüksek oranda oy almıştı. Türkiye tarihine baktığımızda bu 3 seçmen kitlesinde yüksek oy alan her zaman seçimi kazanan olmuş. 1977’de CHP’nin en yüksek oy oranına ulaştığı seçimlere baktığımızda Rahmetli Bülent Ecevit’in her 3 seçmen kitlesinden yüksek oy olarak yüzde 42’nin üzerine çıktığını görüyoruz. 83’te Turgut Özal liderliğinde Anavatan Partisinin iktidarına baktığımızda aynı seçmen kitlesinde yüksek oy almıştı. Yani Türkiye bir partinin yüzde 40’ın üzerine çıkabilmesi için bu farklı seçmen kitlelerinde de yüksek oy alması lazım. Eski parlamento seçimleri gibi yüzde 30’larla iktidar olmadığı için ve özellikle şimdi yüzde 50+1’i sağlamak için belli bir kategoride belli bir seçmen kitlesinde çok yüksek oy almanızın bir anlamı olmuyor. Hepsinde belli oranda oy alması lazım. Dolayısıyla adayın profilinin buna dönük olması lazım. Bunu da Kürt seçmen ya da HDP seçmeni çok iyi hesaplıyor. Ben şunu görüyorum; kazanabilecek bir aday ve genç kitle seçmeninin tepki göstereceği bir aday olmasa HDP’nin işaret etmesine gerek olmadan da bu seçmen kitlesi o alana kanalize olacak gibi görünüyor. Çünkü sonuç odaklı bir seçim süreci yaşıyoruz. Özellikle genç kitlede bir İmamoğlu eğilimi var yüksek oranda ama orta yaş üzerinde de Kılıçdaroğlu’na dönük bir itiraz yok. Bence bunun iyi hesaplanması lazım. Aynı zamanda AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanının bir gücü her zaman vardı. O güç zaman zaman azalıyor zaman zaman yükseliyor. Hiç gücü yokmuş gibi değerlendirildiği zaman da muhalefet hat yapmış olur. Ve seçim sürecinde bu sürecin nasıl gideceğinde de ki, Sayın Erdoğan’ın en az oy aldığı 7 Haziran seçimleriydi ve o oranda oyunu koruyabilir ya da bir miktar arttırabilir. Bölgede ya da HDP seçmeninden Cumhur İttifakı’nın bir miktar oy arttırması Türkiye’de dengeleri de değiştirecek bir durum ortaya çıkarıyor. O yüzden artık girmiş olduğumuz dönem kararların netleşeceği ve sonucu belirleyecek bir sürece giriyoruz diye düşünüyorum.”
Adayın genel kitleyle uyumunun önemi
Selahattin Demirtaş’ın HDP seçmeni üzerinde ciddi bir etkisinin ortaya çıktığını ve Demirtaş’ın göstereceği bir adaya Kürt seçmenlerin ne kadar yöneleceğine dair de Prof. Dr. Erkan şöyle konuştu: “HDP üzerinde, legal siyaset yapan kişilerin –Demirtaş mahkum olmasa çıkıp partisinin başına geçmiş birinin- Mecliste temsil edilen bir partinin Kürt seçmen üzerinde etkili olması Türkiye’de demokrasi için bence önemli bir kazanım olur. Aslında Kürt seçmenler Selahattin Demirtaş adayımız olsun derken bir tavır sergiliyor. Demirtaş’ın konumuna yönelik bir tavır sergiliyor. Kazanacağını tabii burada kimse hesaplamıyor. Ama ben de buradayım demenin bir yolu olarak bunu değerlendiriyor. Ama Demirtaş açıkça ifade etmese de ya da HDP de açıkça ifade etmese bazı adaylara yönelmenin daha yüksek olacağını düşünüyorum. Ama genel kitleye göre bir profil Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmese burada bence HDP’nin de Demirtaş’ın da yönlendirmesine rağmen yüksek oranda oy alamaz. Bu hep böyle olmuştur. Genel kitleyle uyumlu olacak, ondan sonra parti ve siyasetin önemli figürlerinden gelen destekle yüksek oy oranına çıkıyor. Bölgede genel olarak eskiden beri aşiretlerde de durum böyle olmuştur. Aşiretin genel, kültürel, ideolojik yapısına vs. uygun bir parti olduğu zaman aşiret de desteklediğinde aşiretin bireyleri daha yüksek oranda oy veriyor. Ama aşiretin genel kitlesine uygun olmayan bir parti ve aşiret lideri aday da olsa oradaki aşiretin bütün bireyleri ya da yüksek oranda oy tercihi yönelmiyor. Bölgede böyle bir şey var. Bunun da hesaplanması lazım.”
Adayda 3 önemli kriter
Seçmenlerin sonuç odaklı olduğunu ve kendi taleplerini hayata geçirebilecek, kazanan adaya doğru yöneldiğini ifade eden Prof. Dr. Erkan, sözlerine şöyle devam etti: “Ben 3 şey görebiliyorum: Kamuoyunda kazanacak aday algısı olduğunda, genel ve HDP seçmenine çok aykırı olmayan bir aday ve buna da HDP ve liderlerinin çok karşı çıkmadığı bir aday olduğu zaman, Selahattin Demirtaş’ın aday olduğu dönemde aldığı oy oranına bölgede yaklaşır diye değerlendiriyorum.”
Kürt seçmenin eğilimi İstanbul’daki 2 seçimde de ortaya çıktı
HDP seçmeninin Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu ikileminde hangisine daha çok yöneleceğine ilişkin olarak ise Prof. Dr. Erkan’ın değerlendirmesi şöyle: “HDP seçmen kitlesinin kime oy vereceği 4 yıl önce İstanbul’da net olarak ortaya çıktı. Genel seçimlerde HDP’ye oy vermeyenler bile İmamoğlu’na oy verdi. Bunu Kürt seçmen için söylüyorum. Yakın zamanda 2 seçimde de bu eğilim ortaya çıkmışken, bugün bu hiç ortada yokmuş gibi, saklayarak, gizleyerek yeniden kime oy verir meselesini çok üst düzeyde tartışmayı çok anlamlı görmüyorum. Çünkü bir defa tercihler zaten ortaya çıkmış. Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nu karşılaştırdığımız zaman tabii ki bu süreci hazırlayan Kılıçdaroğlu ve önemli bir avantajı var. Ama değişim algısı olduğu zaman doğal olarak daha genç daha popüler insanlara yöneliyor geniş seçmen kitlesi. Seçmenlerin büyük bir kısmının 35 yaş altında olduğunu düşündüğümüz zaman İmamoğlu’nun profilinin daha öne çıktığı hem kazanabilecek aday hem de genç ve Kürt seçmende daha yüksek oy alacak aday gibi görünüyor. Bunun Türkiye’nin diğer bölgelerinde de gücünün olmasıyla, diğer kimlikleri de temsil ediyor olmasıyla daha avantajlı yanını oluşturuyor.”