Türkiye’nin karanlık yılları olarak bilinen 1980 askeri darbesi sürecinde binlerce kişi kontra güçler tarafından ya katledildi ya da gözaltında kaybedildi. Kayıp yakınları, bu gidişata dur demek için ilk kez 27 Mayıs 1995 yılında bir Cumartesi gününde "Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın" talebiyle Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi başlattı.

1995-1999 yıllarında her Cumartesi saat 12.00'da "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, kaybedenler bulunsun ve yargılansın" talebiyle Galatasaray Lisesi önünde oturan kayıp yakınlarına 170’inci haftasında, 15 Ağustos 1998'de polis saldırısı başladı ve bu saldırılar yedi ay sürdü. Her Cumartesi günü gözaltılar oldu. Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da polisin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre eylemlerine ara verdi. 

10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009'da Cumartesi Anneleri’nin eylemi yeniden başladı. Ve kesintisiz olarak devam etti. Gelinen aşamada kayıp yakınlarının ve insan hakları savunucularının tüm baskı, işkence ve engellemelere rağmen mücadelesi 968 haftayı geride bıraktı.

Galatasaray Meydanı’nı “hafıza mekanı” olarak gören Cumartesi Anneleri’nin bu ısrarı, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “ihlal” kararına rağmen 28 haftadır İstanbul Valiliği’nin almış olduğu “yasak” kararıyla engelleniyor. Ancak Cumartesi Anneleri, hem kayıplarını aramaktan hem de Galatasaray’dan vazgeçmiyor.

8 Ekim 1980’de gözaltına alınıp kaybettirilen Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır da her hafta eyleme katılanlar arasında. Mikail Kırbayır, annesi Berfo Kırbayır’ın başlattığı ve yaşamını yitirmesinin ardından devraldığı adalet mücadelesini anlattı.

‘Desene Cemil’i öldürmüşler’

'Yenidoğan Çetesi' davasında dikkat çeken itirafçı beyanları 'Yenidoğan Çetesi' davasında dikkat çeken itirafçı beyanları

Kırbayır, Cemil Kırbayır ile en son 7 Ekim’de iletişim kurduğunu belirterek, kardeşinin askerler aracılığıyla iletişim kurdukları ihtiyaç pusulasına, “Ben iyiyim. Beni merak etmeyin” şeklinde not yazdığını ifade etti. Mikail Kırbayır, babasının “Cemil firar etmiş” sözüyle kardeşinin kaybettirildiğini anladığını ve babasına “Desene Cemil'i öldürmüşler” şeklinde cevap verdiğini söyledi.

‘Cemil’in ismi çizilmişti’

Bu konuşmanın ardından kardeşini gözaltına alan Kars 247’nci Piyade Alayı’na gittiğini ve buradaki görevlinin “Cemil burada değil” dediğini hatırlatan Kırbayır, “Daha sonra bir rütbeli astsubay bir defteri açarak, kardeşimin adının kırmızı bir yazıyla yazıldığını göstererek, ‘Bizim yakamızdan düş artık’ dedi. Bunun üzerine tekrar siyasi şubeye gittim. Buradaki yetkililer ‘Cemil firar etti” dedi.

Kırbayır, kardeşiyle aynı yerde gözaltına alınan ve işkence gören biriyle tanıştığını belirterek, o kişinin Cemil ile birlikte işkence gördüklerini, çıplak olduklarını ve gözlerinin bağlı olduğunu aktardığını ifade etti. Tanığın aktarımlarına yer veren Kırbayır, “Cemil’e sorular soruyorlarmış. Cemil de karşılık vermiş. Ardından bir ses duymuşlar. Sonra sesler kesilmiş ve aralarında bir telaş başlamış” diye belirtti.

30 yıl sonra gelen itiraf 

30 yıl sonra 4 Şubat 2011’de annesi Berfo Kırbayır’ın da (Berfo Ana) içerisinde bulunduğu 12 kişilik Cumartesi Anneleri'nden oluşan bir heyetin dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan ile görüştüklerini hatırlatan Kırbayır, Erdoğan’ın burada Berfo Ana’ya verdiği sözden dolayı Meclis’te bir komisyon kurulduğunu, kurulan bu komisyon sonrasında ise, “Cemil Kırbayır, 8 Ekim 1980’de sorgulama esnasında öldürülmüştür ve cenazesi de bu kişiler tarafından yok edilmiştir” şeklinde bir rapor hazırladığını, bu raporla devletin cinayeti itiraf ettiğini belirtti. Ağabey Kırbayır, bu duruma ilişkin, “Devlet ilk defa bir kişiyi öldürdüğünü kabul ve itiraf etti” dedi.

Berfo Ana’nın vasiyeti

Kırbayır, bu raporun sonucunu üzülmesin diye annesine söylemediklerini fakat dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün evlerine yaptığı taziye ziyaretinden sonra Berfo Ananın bu durumu öğrendiğini söyledi. Bu bilgiden sonra Berfo Ananın, “Oğlumun kemiklerini isterim” dediğini aktaran Kırbayır, annesinin bu bilgiden 3 yıl sonra yaşamını yitirdiğini ve kendilerine vasiyet olarak ise “Cemil’imin kemiklerini bulmadan, benim kucağıma vermeden beni defin etmeyeceksiniz” dediğini kaydetti. Kırbayır, bu vasiyetten sonra annesinin mezarının hemen yanında kardeşinin kemikleri için başka bir mezar kazdıklarını belirtti. Kırbayır, faillerin yargılanması için yaptıkları tüm girişimlerin sonuçsuz kaldığını da belirterek kardeşi Kırbayı’ın dosyasının daha sonra “zaman aşımına” uğradığını hatırlattı.

Galatasaray Meydanı ne anlam ifade ediyor?

43 yıldır dur durak bilmeyen bir kayıp mücadelesi yürüttüklerini belirten ağabey Kırbayır, 1995 yılından bu yana İnsan Hakları Derneği (İHD) ile beraber adalet arayışında olduklarını ifade etti. Cumartesi İnsanları olarak Galatasaray Meydanı için, “Uğurladıklarımızla helalleştiğimiz musalla taşıdır, adalet arayışımızın adresidir” ifadelerini kullanan Kırbayır, bu meydanda halka dertlerini anlattıklarını belirtti. Bu meydanın 700’üncü haftasında dönemim İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yasaklandığının altını çizen Kırbayır, o günden bugüne direnişin sürdüğünü belirtti.

‘Sadece cenazemizi, kemiklerimizi istiyoruz’

Yasak kararının Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından sürdürüldüğüne dikkat çeken Kırbayır,  AYM’nin “ihlal” kararına rağmen yasağın sürdüğünü belirten Kırbayır, “Biz sadece devletten cenazemizi istiyoruz, kemiklerimizi istiyoruz. Bu yasağı ne din, ne iman ne de kitap açıklayabilir. Benim kardeşim bu darbeden dolayı öldürüldü, yok edildi. Madem iktidar darbe ve darbecilere karşı, darbeden dolayı öldürülen kardeşimin akıbetini sorduğumdan dolayı neden her hafta beni kelepçeleyerek gözaltına alıyorlar? 12 Eylül zihniyeti bugün devam ediyor. Eğer darbecilere karşıysanız bu ölümlerin hesabını sorardınız” diye belirtti.

‘Demokrasi, insan hakları adına mücadeleden vazgeçmeyeceğiz’

“Onlar ne yaparlarsa yapsın. Kayıplarımızın akıbetini sorgulamaktan vazgeçmeyeceğiz. Bizim sözümüz var” diyen Kırbayır, tüm baskı ve engellemelere rağmen mücadele edeceklerini belirtti. Kırbayır konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “15 dakikalık barışçıl eylemimiz de sizi ürküten ne? Neden bu hakkımızı kullanmamıza izin vermiyorsunuz? Biz sadece kendimiz için değil herkes için, demokrasi için direniyoruz. Demokrasi adına, insan hakları adına biz bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Herkesi bu konuda da duyarlılığa davet ediyorum.” (Kaynak: MA)

Editör: Ali Abbas Yılmaz