SUR AJANS- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe mahallesinde, 21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cenazesi 19 gün sonra daha önce iki kez arama çalışması yapılan Eğertutmaz Deresi’nde bulundu. Ana akım medya, "cinayeti" magazinsel bir dille reyting aracı dönüştürürken, aradan geçen 39 gün içinde ise katil ya da katiler bulunamadı. Medyada görünürlük biçimi, toplumsal niteliği toplumsal psikolojiye de ışık tutar nitelikte.
Yaşananları "ahlaki politik çürüme" olarak değerlendiren psikolog Salih Tekinalp, ahlaki-politik çürümeyi deşifre etmek için tarihsel gelişimine bakmak gerektiğini belirterek, "Ahlak kavramı toplumların ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirdiği bir kavram. Feodal toplumun ihtiyaçları farklı olurken kapitalist toplumların ihtiyaçları farklı oluyor. Bunlar değiştikçe ahlak kuralları da değişiyor. Çürüme ise değişkenlere ayak uyduramamak. Kürtler açısından daha önce var olan değerler zamana yenik düştü. Daha önce ahlaksızlık olarak değerlendirilen bazı durumlar günümüzde 'normalleştiriliyor.' Ahlak kavramının herkes kendi cephesinden yorumluyor. Sosyal bilimler açısından ahlak değişken değildir, bağlayıcı olmalıdır. Fiil ve hareketler komşuları da etkiliyorsa ve bu etkileme olumsuz ise buna ahlaki çürüme diyebiliriz. Benim başkasının malını, özgürlüğünü, iş hakkını çalmam, tam olarak kapitalizme uygun bir ahlaksızlık örneğidir" ifadelerini kullandı.
'Doğal toplumdan toplumsallık çalındı'
Kapitalist sistemin bireyi bencil ve egoist olmaya ittiğinin altını çizen Tekinalp, kapitalist sitemin doğal toplumdan toplumsallığı çaldığını kaydetti. Kapitalist sitemin alternatifinin doğal topluma dönüşte olduğunu vurgulayan Tekinalp, "Doğal toplumda insanlar temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere dayanışma içindeydi. Çatışmalar olsa bile ahlak kuralları çiğnenmezdi. Beş bin yıl öncesine gidelim, teknolojinin olmadığı bir kabilede herkesin doğal bir sınırı vardı ve herkes kendi sınırları içinde avlanırdı. Kimse kimsenin sınırlarını ahlaklı olmadığı için ihlal etmezdi. İhlal olsa bile kimse kimsenin ağaçlarını kesme yolunu seçmezdi. Ama kapitalist sistemde bu yok. Kapitalist işgalci devletler ahlak ve hukuku ortadan kaldırdı. İşgal ettikleri yerlerde zeytin ağaçlarını kesmeyi kendilerine hak görüyor. Gandiyöz hezeyanı dediğimiz büyüklük sanrısı olan bir hastalık var. Diktatörlerde böyle bir hastalık var. Her şeye hakim olma arzusu, bütün kuralları devreden bırakır. Bunu yaşayan kişiler görece daha zayıf olan toplumlara karşı kural tanımaksızın her şeyi elde edeceğine inanıyor. 'Falan yerin zeytinini çaldım, buğdayını da çalan bilirim' hakkını kendine görüyor. Daha büyük bir irade karşı gelmeden geri adım atmazlar. Bu çürümeyi derinleştirir" diye konuştu.
'Bizi buraya getiren nedir?'
Her gün bir Narin Güran cinayeti işlendiğini ifade eden Tekinalp, "Narin Güran cinayeti gündemleştiği için farkına vardık. Farkında olmadan belki failler ile selamlaşıyoruz. Bu ahlaksızlığın geldiği noktayı gösteriyor. Narin'i bir kişi öldürmedi onu öldüren bir anlayış. Belki çok kişi 'Aman duyulmasın, siyasi-dini bağlantılarım riske girmesin' diyerek suskunluk sarmalına girdi. Burada bir bilinçsizlik yok. Delil karartanlar, susanlar da bu ahlaksızlığın içindedir. Bazıları mikro iktidarlarını düşünmüş olabilir. Bu ahlaksız bir şeydir. Bu ahlaki çürümenin bir sonucudur. Böyle bir çürüme olmasaydı görenler, duyanlar belki susma yolunu seçmezdi, belki böyle bir cinayet yaşanmazdı. Bu toplumsal bir meseledir. Bizi buraya getiren nedir? Bunu herksin kendisine sorması gerek. Bizi buraya getiren dinsel ve geleneksel motiflerimiz bu ahlaksızlığa zemin hazırlamıştır. 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın', 'Her koyun kendi bacağından asılır', 'Benim günahım bana senin günahın sana' söylemler ile insanlar bireyselleşmeye, duyarsızlaşmaya uğramış. Bu bizim bilinçaltımıza kazınmış. Bu kolaycı anlayış insanları ahlaksızlığın tarafı yapıyor" şeklinde konuştu.
'Ahlakı toplumsallaştırmamız gerek'
Yaşanan çürümenin alternatifinin toplumsallaşmadan geçtiğini dile getiren Tekinalp, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir eğitime ihtiyacımız var. Bu eğitim bize dayatılan resmi müfredat değil. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi aldığı için insanlar ahlaklı olsaydı bu kadar ahlaksızlık yaşanmazdı. Bizim ahlakı devlet ve dinden ayrı ele almamız gerek. Toplumsal ahlakın içini doldurmamız gerek. Toplumsal ahlak, 'Bana yapılmasını istemediğim bir şeyi bende başkasına yapmamalıyım', 'Benim menfaatime olan bir şey toplumun menfaati ile çelişiyor ise benim onu düşünmek gerek' demek. Birey kendi menfaati için hareket edemez. Ahlakı toplumsallaştırmamız gerek. Her koyun kendi ayağından asılmıyor. Toplumsal ahlakı öne çıkarmamız gerek. Biz doğal toplumdan çıktık. Kapitalist topluma da entegre olamadık. Bu arada kalmışlık ahlaki çürümeyi beraberinden getirdi. Doğal toplumda çocuk öldürme yoktu, görüp susmakta yoktu. Acımazı bir geçiş sürecinden geçiyoruz. Yeterince vahşi olan kapitalizmin de en çarpık halini yaşıyoruz. 'Çıkarım için her şeyi yaparım anlayışı' Narin'i katletti. Sadece Narin değil, birçok benzer cinayet her gün yaşanıyor. Psikolog olarak tanık olduğum birçok olayda aileler duyulmasın diye yaşananların üstünü kapatıyor. Katledilen, tecavüze maruz bırakılan kadın olduğundan bunun üzerini örtme girişimi, fail olan erkeği korumaya alma durumu daha çok yaşanıyor."
'Hakikatin tabana yayılması gerek'
"Kaybolan bir eşya kaybedildiği yerde aranır" diyen Tekinalp, çürümeye karşı sonsuz kaynak olduğunu vurguladı. Toplumsal ahlakın inşası için birçok bedel verildiğini kaydeden Tekinalp, şöyle devam etti: "Bizi karanlık bir kuyudan aydınlığa çıkaran çok büyük bir yazar, sosyolog, bilim insanı kitlemiz var. Hala bize yol gösteren öncülerimiz var. O insanların eserleri ile ilgili daha fazla etkinlikler yapıla bilinir. Yerel yönetimler eliyle konferans, seminer, çalıştaylar yapılabilinir. Daha önce çok örneği var bunun. Bu mutlaka tabana yayılmak zorundadır. Sadece bir kitlenin hakikati bilmesi bizi kurtarmıyor. Hakikatin tabana yayılması gerek. Fırsat eşitliğini vurgulamamız gerek. Bu konuları deşifre etmiş bir sürü insan var. Onları dinleyerek çağ atlayabiliriz. Okuyabilirsek binlerce topluma yetecek deneyim sahibi yazarlarımız var. Çıkarcı değil, toplumsal düşünmemiz gerek. Bu okumalar yapmamız sayesinde olacaktır. Bunu yaparsak ahlaki çürümenin önüne geçebiliriz. Bunu yapamazsak Narin cinayeti ne yazık ki son cinayet olmayacak. Bizim toplumsal kodlarımızda ağaca zarar vermemek var. Ahlakı zenginleştirmemiz gerek."