Öğretmenlik, idarecilik, cennet, cehennem (4)

Arkadaşlara, dün akşam yemeğe çıktık! Oturmak da yoruyor adamı. Ben daha dünün yorgunluğunu atamamışım, dedim.

Öğretmen arkadaşlar, ne yediniz diye sordular. Kaburga, dedim. Bir daha yorulacağınız zaman bizi çağırın, dediler.

Ben de millet aya gidiyor, sorun olmuyor; bizim yemeğimiz niye sorun oluyor, dedim. Yusuf Hoca, uzaya gidenler aç kalıyor! Senin yorgunluğun ama tokluktan, dedi! Bana, yarına sınav görevlisiyiz. Yorgunluk mu atarsın, yorulur musun bilemeyiz! Ama yemek olmadığı kesin, dediler!

Sınavda görevli olduğum için erken kalktım. Zaten öğretmen olduğum için erken kalkmaya alışkınım.

Hiç hesapta yokken, durakta bekleyen bir arkadaşı da okuluna bırakmak zorunda kaldım. Onun okulu bir başka yerdeydi, benim okulum bambaşka bir yerdeydi.

Onun için biraz gecikerek içeri girdim. Yöneticiler, çatık kaşla duruyorlardı.

Herkese, merhaba arkadaşlar, dedim. Bizim okulun hocaları vardı orada ve sevinçle merhaba hocam, dediler.

Masada oturan görevlilere, nereyi imzalayacağım, dedim. Yaşlıca biri hoşnutsuzca bana evrakı uzattı, imzaladım.

Bizim öğretmen arkadaşlara yüzümü döndüm ve sesli sesli anlatmaya başladım:

- Öğretmen olan baba, öğretmenliğin nasıl kutsal olduğunu hep anlatırmış çocuğuna! Ve bütün öğretmenler cennetlikmiş, dermiş. Baba; sevilen, iyi bir hocaymış! Çocuğu da babasını örnek aldığından öğretmen olmuş. Sonrasında çocuk vefat etmiş ve cennete gitmiş. Aramış aramış, cennette babasını bulamamış! Ve sonra izinle gittiği cehennemde babasını görmüş! Şaşkın ve gördüğüne inanmaz halde: Baba hani bütün öğretmenler cennete giderdi! Sen iyi bir öğretmendin! Ne oldu böyle?

KABARAN GÖZYAŞLARI

içimde kabaran gözyaşları var

kime ağlayayım

 ey kezzap gurur

yüreğimdir yurdun

göz darlığı etmem

istediğin biçimde gir çık

istediğin biçimde işle dur

içimde kabaran gözyaşları var

kime ağlayayım

hem ben durup dururken de ağlayamam

ey kezzap gurur

ülkemin dağlarından kopup gelmişsin

gizil yataklarından ve ırmaklarından

ne diyeyim

ey kezzap ruh

sen mardinkapı’da da satılmıyorsun ki

yalnız ve yalnız yüreğimizdir yurdun

istediğin biçimde gir çık

istediğin biçimde işle dur

 içimde kabaran gözyaşları var

hangimize ağlayayım

varsın nedensiz olsun

kirpiklerim ve yanaklarım sırılsıklam

AYDIN ALP  -  YÜREĞİM ÜLKEM GİBİ (1993 CEM YAYINEVİ)

RUHLAR MAHŞERİ (TOPLU ŞİİRLER) (2015 J&J YAYINLARI)

Ben böyle sesli anlatırken idareciler ve öğretmenler kulak kesilmiş, pür dikkat beni dinliyorlardı. Fıkranın sonu nereye varacak diye merak ediyorlardı.

Cehennemdeki baba, boynunu bükerek çocuğuna yanıt veriyor!

Oğlum, ne olduysa o idarecilik yaptığım son üç ayda oldu, demiş!

Öğretmenler sesli gülerken, idareciler bana şaşkın bakıyorlardı! Laf aramızda, yardımcılarından daha genç olan başkanın gülümseyişini ve bana sempatiyle bakışını da fark ettiğimi belirtmeliyim. O, yardımcılarından farklı bir havadaydı. Ben, herhalde beni tanıyor diye düşünmüştüm.

Not: Akira Kurosawa: “ Çok hüzünlü bir sahneye neşeli bir şarkı eklenirse, hüzün olağanüstü bir güç kazanacaktır.” diyor. Evet, hüzünlü bir sahnede, fonda kahkaha sesleri duyuluyorsa, o hüzün daha da koyulaşıyor.

Yazıda okuduğunuz, öğretmenlik serüvenimin geçtiği yerleri sahne diye bellemeyin!

Asıl sahne, şiirin kendisinde! Yazıyı okuyanların gülüşleri de fonda oluyor!

Yazının devamında buluşmak dileğiyle sevgiler, saygılar… AYDIN ALP