Şair Hicran Aslan’ın şiir kitabı: Bir OHAL Markası / Otokritik

05 Temmuz 1978’de doğdu. Dicle Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Artuklu Üniversitesi Kürdoloji Bölümü’nde Kürtçe yüksek lisans yaptı. Hâlen de bir ortaöğretim kurumunda Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak çalışmaktadır. Çeşitli sergi ve koleksiyonlarda yer aldı.

Deneme ve şiir kitapları olan ve 2022 yılında Kaos Çocuk Parkı Yayınları’nda GÖZ ÇİZMEDİM ONLARA toplu şiirleri de yayımlanmış şairimizin, şimdilik son şiir kitabıdır OTOKRİTİK BİR OHAL MARKASI (Ekim 2023’te İZ BIRAKAN KALEMLER YAYINEVİ)

“Coğrafya kaderdir!” belirlemesini; göğü karartılan coğrafyamızın, yer yer iç karartan şiirleriyle somutluyor şairimiz!

Kitap, “terazi”yle başlıyor: dilini tut evinde otur günahların için ağla/ yaşamında bütün olanlar OHAL’e açtı gözlerini// dilini tutan hayatta kalır derler durmadan/ kaybettim yaşadığım bütün evleri/ olanlara bir saygı duruşu bu dosya/ çünkü anlatılmak ister içinde bir yer/ anlaşılmak ister/ ve bugünden kurtarılabilir geçmiş///

“yıldız apartmanı”: annemle babamın kendi acılarından görünmezleştiği ev/ ilkokul ikiden liseye kadar yaşadığımız/ akrabalığın geleneklerin kaosunda// çocukluğun tüm ayrıcalıklarını bırakıp/ gençliklerinden kopardıkları sayfalar// bu yüzden kör bir bıçakla kestik bütün akrabalık ilişkilerini// iki anı seçtim bu apartmandan yaşadıklarımdan/ iki ürkek güvercin hayatta kaldığı için ağlayan//

Şairimiz şiirleriyle yaşadığı yerin koordinatlarını belirliyor ve ülkedeki politik sitemin insanlar üzerindeki etkisini duyuruyor. Şairimiz, otobiyografik şiirleriyle insanın büyüdüğü yere göre biçimlenme gerçeğinin sağlamasını yapıyor:

“sol elli vidalar”: adamın silahla vurulduğunu gördüm// de ki içimde hâlâ hızla koşuyor yaşananlar// eylemlerde attığımız taşlar// öyle taşlar vardır ki bağırlarından ırmaklar akar///

Şairin yaşadığı mekânlar; ürpertici, irkiltici anılarla yüklüdür. Yoksulluklar, yoksunluklar yetmezmiş gibi yer yer de kan donduran olaylarla yüklüdür. Mezar evler de olmak üzere ve bu kahredici anıları dile getiren dizeler kaçınılmazdır:

“peşrev”: oturduğu evin bodrum katında öldürülmüş insanlar// günaha bulaşmasın diye güneş görmemiş solgun yüzleri çocuklarının/ alnı seccade görmüş o adamın göz yıldıran duruşu// o kızların gözlerinde evden çıkaranların dehşeti/ çünkü bir anda halesini kaybetmişti/ bütün melekler ve ayetler// kızların sesindeki ve özlemlerindeki iştah halesini kaybetmişti/ başörtülerindeki her saç teli ilahi şiddet// gittiler tutuklanan babalarından sonra// o ev tehlike anında birden patlayıveren anılar gibi/ parçaları şimdimde sağa sola savruluyor bazı geceler///

Kırsal kesimin,  değişmeyen ve değişmesi de istenmeyen yapısı:

“6. köy”: dedem köyün gözleri// içine masal cinleri kaçmış bir köydü/ oradakilerin yerliliğine özendim hep/ içime uzanan teşbihti en mutlu günlerim bu ev/ dokunsak elimiz değiyordu yıldızlara/ sonra hançeremdeki değirmen taşı/ buğday kokusu ve yaralı cinlerden dinleyin/ ölüm uyanıştır!

“bu eğlenceyi defalarca gördünüz”: derler ki hakikatin buharlaştığı yerde/ anlaşılmaz tekrarlar// çünkü çöl kadar deli bütün sınırlar/ çağırıyor kutsal metinler ikra! İkra! İkra! (“oku! oku! oku!” diye biten şiirden hemen sonra işte okunan: Ve kentin varoşunda:

“seyrantepe”: tek katlı bir evdi etrafında bahçesi olan/ küçük bir dere geçerdi önünden/ ve karşısında küçük bir mezarlık// ölenler olurdu bahçede yıkanıp kefenlenirdi bazıları// çok güçlü şiirler OKU’nurdu//

“işte! senden perdeni kaldırdık”: sabaha karşı şiddetle çalınan kapılar// kazılan topraktan çıkarılan kitaplar/ çünkü tohum yeşersin diye gömülür/ soğuktan ve korkudan buz keser “OKU”// ve Allah her şeyi görür/ öyle uzun görür ki gözlerinin kuruyup öldüğünü anlamaz/ kapının girişine bir daha girmeyecek aksimizi! Hatta ninemin o kapıda donup böğüren bir hayvan gibi öldüğünü/ ceset yakar gibi kitapların sobalarda yakıldığı yıllar// en büyük cennet ödülü unutmak//

Ve binyılların kenti ve hazin son:

fatihpaşa: doğduğum ev surların içine yapılmış bir evdi// nehir kenarında sebze yetiştirdiğimiz bahçeler/ sonra sur olaylarında yıkıldı yakıldı hepsi/ “afrika’nın tarihi yoktur” diyordu hegel/ // orda yaşananların izi silindi hiç olmamışız gibi/ mekânın anarşivi alındı elimizden///

Ve etkiye tepki:

tuz yürüyüşü: yas evinden çıkan marş kümeleri ne kadar yükselebilir/ ne kadar keskinleşebilir ses// kanatları çok büyümüştü ruhumun/ kimsenin suskunluğu benzemiyordu başkasınınkine// onlara söyle! Anlaşılmak ister herkes ve her şey///

Ve ötekilik:

disko topu: kısır tabağındaki kek gibi kaldım o ilçede///

Ve özlenen:

nar derisi: kokunun göğsünden çekip çıkardığım nar derisi aşk// ateşi ve sevinciyle büyüyen kanatlarım aşk// marş kümeleri/ dilimizin bizi sağır edeceği günler ol/

İnsanın arayışı ve kendini bulması:

hatboyu umut apartmanı: kendimden ölesiye korktuğum yıllardı// sinema tiyatro resimde kaybolduğum/ hiç durmadan okuduklarımda kaybolduğum// dinle dediler sonra çevremdeki şeyler/ dinle! Yoksa dilin seni sağır eder/ dinledim ve ete kemiğe büründü bildiklerim// anlat! Yoksa bildiklerin zehir olup seni yutar///

yanıkköşk çınar apartmanı: burası ötekiliğin dorukta yaşadığı bir yerdi/ ayrı bir trajedi vardı herkesin evinde///

güneydoğu a-12: hastalık ayrılık pandemi/ taşınmamın bütün sancılarıyla gelip sığındığım bu ev// kendimi yeniden keşfetmem oldu// aşk umutla iyileştirerek geldi///

Yaşanan coğrafya ve toplumsal, politik sistem; insana rengini vurur. İnsan asla tümüyle edilgen değil ama. Dinozorlar bile yaşama tutunamazken, insanoğlu çağları aştı, bugüne ulaştı. Engizisyonlar ve faşizm bile yok edemedi insanın direncini. Ve işte şairimizin karanlıkları yaran çıkışı:

ahlat-ı erbaa: ben adımı şiirlerden duyduğumdan beri ait değilim bu dünyaya/ dağ doruklarında tanıştığımız o gün başladı// kalbimin kar kokusu//

hicran! bedenindeki pulları kar kokusunda yüzdüren/ bir yılan bir şahmeran ya da denizkızı// aşkın titreşimli çağrışımları ve imaları/ incili kaftan yamalı fistan/ geçmişin parodisini yaparlar// bal kabağındaki mum sönmeden/ mutlu olma hakkımdan vazgeçmeyeceğim///

içimin sesini açtım: gözlerden yapılmış bir canavara dönen hayatı// zerdüşt gibi reddettim// depremle kaybedebileceğimizi yaşayınca/ görünmez bir şey hediye etmek istedim çocuklarıma// kendini duyurma zevkini/ böyle başladım zihnin niyetlerini okumaya// içimin sesini açtım sonuna kadar// kâh net kâh algılamaz/ imgelemimde sesi önceliyorum/ işitme duyusunun ipi çözümlenirse çünkü/ görmeyi yeniden kazanabiliriz/ görmeyi yeniden kazanabiliriz!

BİR OHAL MARKASI / OTOKRİTİK’teki şiirler, öncesinde yayımlanan denemeler ve “toplu şiirler”in birikimiyle yazıldığını duyuruyor okuyucuya. “İnsanın konuşmasında seçtiği sözcüklerin, bir yazar için bile, çoklarının sandığı gibi kişinin yazar oluşundan değil, nasıl bir hayat yaşamakta oluşundan, yaşamdaki yerinin ne olduğundan etkilendiğini unutmamak gerekir.” Yazarımızı, şairimizi; kendini çevreleyen olumsuzluklara boyun eğmediğini ve bu ölümcül çemberi yardığını şiirlerle gösterdiği için kutluyorum. Ve şairimizin bütün yazdıklarını yek pare okumak gerekir diyorum. 

AYDIN ALP