Diyarbakır Kitap Fuarı’na davet edilmemesine tepki gösteren şair Yılmaz Odabaşı, "Ben Diyarbakır'ı hakketmiş bir insan olduğuma inanıyorum. Kimse beni o şehrin alnından, varlığından, hafızasından silemez. Kimsenin gücü buna yetmez" ifadelerini kullandı.
Mezopotamya Kitap Fuarı’na davet edilmemesine ilişkin konuşan Odabaşı, “Bu fuarda saygıda çok kusurlu kalınmıştır” dedi.
‘Diyarbakır Kitap Fuarı’na da davetli olabilmeyi isterdim’
Diyarbakırlı şair Odabaşı, şu ifadeleri kullandı:
“Kürtler arasındaki kolektif bilinç ve dayanışma öteden beri, tarih boyunca hep eksik ve yaralıdır. Diyarbakır bütün farklı kültürleri dilleri, inançları, bütün farklı unsurları bir araya getirmesi gereken büyük bir kavimler kapısıdır. Orada bir fuar yapılırken hiç kimseyi ötekileştirmemek öncelikle Diyarbakır'ın hafızasına tarihine saygıdır.
Bu fuarda bu saygıda çok kusurlu kalınmıştır. Pek çok yazarın kasıtlı olarak ihmal edildiğini dışlandığını görmek benim nezdimde de acı verici hatta utanç vericidir. Birçok arkadaşımız bu fuarın kapısından içeri girmemiştir.
Ben o şehrin oğluyum. Dünyada birçok şehre, akademik kuruma ve STK’ya gittiğim gibi Diyarbakır Kitap Fuarı’na da davetli olabilmeyi isterdim. Buna ihtiyacım olduğundan değil. 35 yıl yaşadığım ve zindanlarında yattığım memleketime olan büyük saygımdan dolayı.
Fakat nedenini somut olarak bilemediğim biçimde beni de dışlayanların hanesine yazmışlar. Bu ayıp onlara yeter. Herhangi bir davet almadım. Bu Diyarbakır’da benim okur kitleme de ayrıca büyük bir saygısızlıktır.”
‘Hiçbir güç odağına, hiçbir kuruma, hiçbir partiye biat etmedim’
Odabaşı fuara neden çağrılmadığına dair de şu ifadeleri kullandı: “Ben dik duruşlu bir insanım, hiçbir güç odağına, hiçbir kuruma, hiçbir partiye biat etmedim etmem. Bununla ilgili küçük çıkar hesapları ve dar alanda kısa paslaşmalardan dolayı olabileceğini düşünüyorum.”
‘Kalabalıkta işlenen suçun tenhada özrü olmaz’
Kendisinin fuara yönelik sitemi sonrası dönüş olup olmadığına yönelik olarak da Odabaşı, şunları dile getirdi: “Dönüş olacağını söylediler. Beni özel olarak son güne davet edeceklerini söylediler. Ben böyle bir davete sıcak bakmayacağımı söyledim. Çünkü kalabalıkta işlenen suçun tenhada özrü olmaz. O vesileyle ben böyle söyleyince herhangi bir arayan olmadı.
Gazeteci Nevzat Bingöl söyledi. Somut olarak bir isim söylemedi, ‘seni aramayı düşünüyorlar’ dedi ben sıcak bakmayacağımı söyledim artık. Geç kalınmış bir öneri olacağını, okurumun haberdar olmadığı bir organizasyona aniden gidemeyeceğimi, artık gecikmiş olduğunu ve kabul etmeyeceğimi söyledim. Belki o da iletmiştir. Yani somut bir arama olmadı bana.”
‘Fuara kayyumun gölgesi düşmüştür’
Şair Odabaşı fuarın dışında bırakılmasını kayyımların etkisini bağlarken, şu ifadeleri kullandı: “Ben TÜYAP’ın bütün fuarlarına davet ediliyorum. Bana göre bu fuara kayyumun gölgesi düşmüştür. Demokratik bir fuar olmasını kayyum engellemiştir.
İnsan var iz bırakır, insan var toz bırakır. O fuarın danışmanı olan arkadaş TOZU KALSIN diye bir kitap çıkarmış. Ama onlar toz bırakarak ayıp ediyorlar. Biraz iz bıraksınlar.”
‘Kimse beni o şehrin alnından, varlığından, hafızasından silemez’
Fuarda neden yer almak istediğine dair de Odabaşı, şöyle konuştu: “Ben Diyarbakır’ı Türkiye’ye hikayelerinde şiirlerinde 50 yıldır anlatmış bir insanım. Benim bu ülkenin sokaklarında bestelenmiş 50 şarkım dinleniyor şu an.
Ben; ‘Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, oysa ne çok sevdim ikinizi bilsen" dizelerini Türkiye’nin hafızasına kazınmış bir insanım. Yani benimle birlikte insanlar Diyarbakır’ı sevmişlerdir. Diyarbakır benim anılarımın, hafızamın acılarımın şehridir. Doğduğum şehirdir.
En naçar acılarımı en trajik acılarımı yaşadığım Bağlar semti hafızamın şehridir. 12 Eylül dönemi yattığım askeri cezaevinde büyük acılara, trajik ölümlere tanıklık ettim. Diyarbakır Cezaevi ile birlikte benim belleğimin şehridir. Diyarbakır benim anamın gömülü olduğu, surlarına baka baka kendimi var ettiğim oradan kanatlanıp uçup dünyaya ses verdiğim şehirdir. O yüzden benim için Türkiye bir yanadır, Diyarbakır bir yanadır. O yüzden orda olmak isterdim tabi ki.
Ben 61 yaşımı bitiriyorum. Benim şurada kaç yılım, kaç yazım, kaç sonbaharım kaldı bilmiyorum. Kaç kere daha bir fuara gidebilirim bilmiyorum. En azından bir vefa bekler insan. Ben her zaman o şehirde dik durdum. Gerek gazetecilik döneminde gerek siyasi mücadelemde benim bir tutarsızlığımı kimse gösteremez.
Diyarbakır’da yaptığım gazetecilikle ben Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin Yılın Gazeteciler Ödülü’nü aldım. Hem gazeteciliğimle hem yazar hem de şair kimliğiyle ben Diyarbakır’ı hakketmiş bir insan olduğuma inanıyorum. Kimse beni o şehrin alnından, varlığından, hafızasından silemez. Kimsenin gücü buna yetmez.
Ben en son 2014 TÜYAP Kitap Fuarı’na Diyarbakır’a geldiğimde kuyruklar dışarı taştı. 1400-2 bin kitap imzaladım. Kuyruklar dışarı taştı buna rağmen insan şehrine neden çağrılmaz. Bu kadar okur kitlesi olan bir insanı neden çağırmaz.”
‘Murathan Mungan onurlu bir insan, onun şahsıyla ilgili benim bir ihtilafım olamaz’
Fuarın onur konuğu şair yazar Murathan Mungan’a ilişkin olarak da Odabaşı şunları söyledi:
“Murathan Mungan benim çok sevdiğim omurgasına asaletine yüreğine güvendiğim bir insan. Ben onunla ilgili asla olumsuz bir şey söylemek istemem.
Murathan Mungan onurlu bir insan, onun şahsıyla ilgili benim bir ihtilafım olamaz fakat o şehrin değerleri varken, (asla kendimi kastetmiyorum) mesela Hicri İzgören varken, yani o şehrin yazarlarına ödül verilebilirdi.
Murathan Mungan Mardinlidir. Orada kitap fuarı olursa ona da orada ödül verilmeliydi. Hasılı Süleyman Nazif'in bir şiirinde söylediği gibi:
Sağlığında nice ehli hünerin bir tutam tuz da yoktur aşında
Önce öldürürler açlıktan, sonra türbe yaptırırlar başında.
Yani diyarbakir önce öldürür sonra ağıt yakar başında.”
Ne olmuştu?
Diyarbakırlı şair, yazar ve gazeteci Yılmaz Odabaşı, 16 Aralık'ta başlayan ve 24 Aralık'a kadar devam edecek olan Diyarbakır Kitap Fuarı'na davet edilmediği için sosyal medya platformu X üzerinden paylaşımlar yapmıştı.
Odabaşı, "Ben ki, 'Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen/ Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen,' dizelerini Türkiye’nin diline dolamış bir insanım; o şehir adına fani falan filan beni yok saymış ne yazar! Benim 'her yerde olam' gibi bir derdim yok. 80’lerin başından 2000’lere en az bin etkinliğe katılmışımdır. Bu konuda açıklama yapmamın nedeni, memleketimi hiçbir koşulda yok saymadığım ve yok sayılmayı da hak etmediğime inandığımdandır. Bu küçük çıkar çevreleri, elbette ki duruş sahibi olanları kendi dar alanlarının kısa paslaşmalarından uzak tutacaklardır. En haklı yargıç, edebiyatın tarihsel süreci ve zamanın vicdanıdır. Siz kimsiniz?" ifadelerini kullanmıştı.