Özel Haberler

Sanatçı Cezair Gökçen: Müziğimiz kültür erozyonu altında eriyip gitmekte

Klasik Halk Müziği sanatçısı Cezair Gökçen, müzik tarzının memleketin hali gibi “ortaya karışık” olduğunu ifade ederken, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın bir kültür madeni olduğunu, her katmanın altından başka bir eserin çıktığını belirterek, “Melodiyi biraz inceleyince bir Sümer türküsü çıkabiliyor altından. Farklı dillerin ortak ahengini bir halk türküsünde duyabiliyorsunuz. Peki, bunları inceleyebilecek yeterlilikte müzisyenimiz var mı? Maalesef yok! Ve gene maalesef, ortaya çıkaramadığımız tarih eserlerimiz zamanın erozyonuna nasıl dayanmadan yok oluyorlarsa; müziğimiz de bu kültür erozyonu altında eriyip gitmektedir” dedi. Yazar Metin Aydın sanatçı Cezair Gökçen ile sanatı, üretimleri, müzik tarzı, modern müziğe bakışı, iki dilli olmanın müziğe etkisi ve daha birçok konuda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Hazırlayan: Metin Aydın biblohayat@hotmail.com

Sanatçı Cezair GÖKÇEN kimdir?

Ben 1971 yılında Kızıltepe’ye bağlı “Xurs’un Xubaz (soğanlı)” köyünde doğdum. İlkokulu 23 Nisan ve Cumhuriyet ilkokullarında bitirdikten sonra, merkez ortaokulu ve Kızıltepe Lisesi’nde orta eğitimi bitirdim. Halen İstanbul’da bir devlet okulunda müzik öğretmenliği ve yöneticilik yapmaktayım. Sanatçı Cezair Gökçen

‘Müzik aşkım, babamın Beyrut’tan getirdiği bir plakçalar ile başladı’

Sanat serüvenin nasıl başladı? Sanat insanın ruhunda vardır ama ortaya çıkışı bir vesileye bağlıdır. Sanırım benim müzik aşkım 1970’lerin ortasında babamın Beyrut’tan getirdiği bir plakçalar ile başladı. Mahmut abimin o plağı kurması ve plağın dönmeye başlamasıyla kulağıma gelen “Ey felek bo te dinalim” “Mihemed Şexo’nun” sesiyle. Müziğe olan ilgim depreşti. Bu ilgim ilkokul 3. sınıfta dersimize giren öğretmenim Mustafa Avcı’nın sınıfa bağlama getirip çalmasıyla daha da pekişti.

‘Benim için sahne ürünümün sergi alanıdır’

Sahnede seyircilerin karşısında olmak (müzik yapmak) nasıl bir duygu? Lise dönemlerimizde bir münazara konusu vardı “sanat sanat için midir, halk için midir?” diye. Ben yıllardır edindiğim tecrübelere dayanarak sanatın sanatçıya ait olmadığının, dinleyiciye ait olduğunun kanaatine vardım. Şöyle ki hiçbir aşçı yaptığı yemeği kendine yapmaz, marangozun, mimarın, mühendisin aklınıza gelebilecek her mesleğin üreticileri, ürünlerinin başkaları için üretir ve ürün bittikten sonrada kullanıcıya sunmayı heyecanla bekler. Bu bağlamda sanatçıda ürününü birilerine sunma ihtiyacı duyar. Benim için sahne ürünümün sergi alanıdır. Ve kendimi en mutlu, en huzurlu; hatta en güçlü hissettiğim alanlardan biridir.

‘Yaşta kemale erince eserlerimi bir araya getirmeyi düşünmeye başladım’

Dünden bugüne sanatsal üretimlerini anlatır mısın? Çocukluğumdan beri edebiyat ve müziğe ilgimin olmasıyla beraber sanatçılığı hayatımın bir yerinde hiç düşünemedim. Kendimi iyi bir dinleyici ve yorumlayıcı olarak düşünüyordum hep. (Bunda içinde yetiştiğimi toplumun sanatçıya negatif bakış açısı da etki etmiştir muhakkak) ancak Trakya Üniversitesi’nde İnşaat okuduğum dönemde okul kantininde gitar çalan arkadaşlara türkü söyleyerek eşlik etmeye başladığımda kantindeki hocalarım dâhil herkesin dikkatini çektim. Bu durum gururumu çok okşadı. O dönemde statik betanorme hocamın “Oğlum sende ses var, yetenek var; neden konservatuara gitmiyorsun?” sorusu hayatımın dönüm noktası oldu. 1995 yılında konservatuara başlamam ve profesyonel müzik hayatım öyle başladı. 1996’dan itibaren 20 yıl aktif sahne hayatım oldu. Ürettiklerimi sahnede canlı olarak paylaşmaktan haz alıyorum. Yazdığım şiirleri veya bestelediğim müzik eserlerini seyircimle paylaştım. Birkaç denemem olsa da eserlerimi kitap veya CD ortamında bir araya getirmedim. Şu aralar yaşta kemale erince eserlerimi bir araya getirmeyi düşünmeye başladım. Ama sanırım henüz bunu yapmaya vakit ayırma cesaretine sahip değilim.

‘Benim müziğim; memleketin durumu gibi ”ortaya karışık” diyebiliriz’

Kendi müziğini nasıl tarif ediyorsun? İlkokula başlayana kadara Türkçe bilmiyordum, dolayısıyla ilk müzik deneyimim Kürtçe eserler üzerine oldu. Kızıltepe’deki Arap komşularımızın etkisiyle de Arap müziği dinliyordum. Tabii malumun çocukluğumuz 1980 darbesi, Kürtçe müziğin yasak olması, 1980 sonrası Türkiye’deki Arabesk, 90’larda pop ve Özgün müzik furyası ve nihayet eğitimini aldığım Klasik Türk Halk ve Sanat Müziği ister istemez müziğimin oluşmasında etkili oldu. Yani sizin anlayacağınız benim müziğim; memleketin durumu gibi ”ortaya karışık” diyebiliriz. Gene de tarzınız nedir diye sorarsanız, “ Klasik Halk Müziği” diyebiliriz. (Hem Türkçe hem de Kürtçe.)

‘Çok renkli bir müzik yapmamda çok dil bilmemin büyük faydası olmuştur’

İki dilde (Türkçe-Kürtçe) müzik icra ediyorsun… İki dilli olmanın sanatçı kimliğine nasıl bir yansıması oluyor? Müzik bir birikim işidir. Aslında sanatın her alanında birikim sanata pozitif bir katkı sağlar. Benim açımdan iki dil bilmek, sadece dil bilmek de değil; Arapça, Kürtçe ve Türkçe bilmek müziğimin zenginleşmesi açısından çok faydalı bir etken olmuştur. Zira üç farklı kültürün birikimlerinden beslenmek ve bu birikimleri harmanlamak hem benim müziğimden aldığım zevki artırıyor, hem de dinleyicim üzerinde olumlu bir etki bırakıyor. Farklı nehirlerden beslenen göllerin balığı bol olurmuş. Bir ressamın elinde ne kadar fazla boya olursa ressam resmini gerçek renklere o kadar yakın çizer. Bu bağlamda çok renkli bir müzik yapmamda çok dil bilmemin büyük faydası olmuştur diyebiliriz…

‘Müzik bir tercih meselesi değildir’

Repertuarında klasik eserler okuyorsun sıklıkla… Bu bir tercih midir? Aslına bakarsanız müzik bir tercih meselesi değildir; Konservatuar da okurken bir hocamız, “Neyi dinlerseniz, onu söylersiniz” demişti. Her ne kadar repertuarımda modern formlardan da faydalanıyorsam dahi, kendim klasik eserleri dinlemeyi seviyorum. Dolayısıyla yıllardan beri kulağımda olan klasik eserleri yorumlamakta daha mahirim diyebilirim.

‘Bütün dünyada çok renklilik yerini tek renkliliğe bırakıyor’

Günümüz modern müziğini nasıl değerlendiriyorsun? Bu konu gerçekten üstünde durulması gereken bir konu. Öncelikle böyle bir soru sorduğunuz için size çok teşekkür ediyorum. Global dünyada artık her alanda iletişim imkânları çok arttı, dolayısıyla insanlar artık cep telefonlarının bir tuşuyla müziğe ulaşma imkânına sahipler. Bu imkânlar iyi gibi görünse de yurdumuzda ve bütün dünyada anonim halk müziklerinin dejenere olmasına veya yok olmasına sebep oluyor. Ve artık maalesef yurdumuzda ve bütün dünyada çok renklilik yerini tek renkliliğe bırakıyor. Doksanlı yıllardan sonra ülkemizde gençlerin ilgiyle dinlediği pop müziği ve daha sonraları “Rap”, “Hip-Hop” gibi gençlerin ilgisini çeken müzik türleri; yüz yıllardır halkın hafızasından günümüze kadar gelen otantik, yöresel ezgilerin unutulmasına sebep oldu. Maalesef bu durum müzik üzerinde negatif bir etki yarattı. Bundan daha kötü bir durum var ki bu da “Doğu Batı sentezi yapıyorum” diyerek anonim müziklerimizi batı formunda okumaya kalkan yetkisiz ve bilgisiz “sanatçıların!” müziğimize uyguladıkları katliamdır ki; bunun önü alınmazsa bir sonraki jenerasyon binlerce yıllık müzikal birikimini çöp yapıp bırakacak. Müziğe ilk başladığım yıllarda Kürtçe müzik yapan tanınmış bir müzisyenle bir sohbetimizde, “Senin müzik tarzın nedir üstat?” diye sormuştum. “Ben doğu batı sentezli müzik yapıyorum,” demişti. “Doğu müziği ve batı müziği hakkında bilgin var mı?  Yaptığın araştırmaları dinlemek isterim.” dediğimde, “Her iki alanda da bilgim yok.” Demişti. “Yani sen bilmediğin İngilizceden bilmediğin Fransızcaya çeviri yapıyorum diyorsun öyle mi? diye sorduğumda, “Yok hocam, Kürtçe klasik eserleri Rap gibi okuyorum.” demişti. Sizin anlayacağınız, yarım hoca candan, yarım imam dinden eder hesabınca; yarım bile olmayan müzisyenler müziğimizin üzerinde tepiniyor maalesef.

‘Müziğimiz de bu kültür erozyonu altında eriyip gitmektedir’

Yaşadığın coğrafyanın yaptığın müziğe etkilerini anlatır mısın? Kıymeti bilinir mi bilmem ama üzerinde yaşadığımız coğrafya bir kültür madeni gibi. Binlerce yıllık kültürel birikim duruyor. Bir jeologun kazı yaparken katman katman ilerlemesi ve her katmanın altından başka bir eserin çıktığını düşünün… İnanın bu müzikte de böyle. Bu gün severek dinlediğimiz anonim bir eserin binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılarak ve bu süreçte değişerek günümüze geldiğini düşünün... Melodiyi biraz inceleyince bir Sümer türküsü çıkabiliyor altından. Farklı dillerin ortak ahengini bir halk türküsünde duyabiliyorsunuz. Peki, bunları inceleyebilecek yeterlilikte müzisyenimiz var mı? Maalesef yok! Ve gene maalesef, ortaya çıkaramadığımız tarih eserlerimiz zamanın erozyonuna nasıl dayanmadan yok oluyorlarsa; müziğimiz de bu kültür erozyonu altında eriyip gitmektedir.

‘Sanatımı icra edeceğim alan sıkıntısı çekmekteyim’

Bir sanatçı olarak nasıl sorunlar yaşıyorsun? Sanatçı toplumun aynasıdır. Aslında bir sanatçının sıkıntıları (gerçek sanatçıdan bahsediyorum.) toplumun genel sıkıntılarıyla paralellik teşkil etmektedir. Benim özel sıkıntılarıma gelince… Birincisi sanatımı icra edeceğim alan sıkıntısı çekmekteyim. Maalesef bugün düzenlenen halk konserlerine çağrılan sanatçıların çoğunun siyasi bağlantılarının olması gerekiyor. Bu yoksa hiçbir yere çağrılmıyorsunuz. Halka en kolay ulaşma yeridir halk konserleri. Eğer bu imkânı bulamazsanız; geriye elinizde bar, kafe gibi yerler kalıyor ki; buralarda da ancak eğlence müziği yapabilirsiniz. Bir ikinci sıkıtımız da kaliteli dinleyici bulamama sorunu. Maalesef toplumumuz sanata da sanatçıya da gereğince değer vermemekte…

‘Dağınık halde bulunan şiir ve öykülerimi derleyip bir kitap halinde yayınlamaya çalışacağım’

Gelecek planların nelerdir? Malumun artık orta yaşlarımıza geldik. Bu saatten sonra dağınık halde bulunan şiir ve öykülerimi derleyip bir kitap halinde yayınlamaya çalışacağım. Müzikal olarak da yıllarca yaptığım TV ve konser kayıtlarımı toplamaya çalışıyorum. Bekli de benim için değeri çok fazla olan klasik eserler ile kendi bestelerimden oluşan dijital bir müzik kaydı yaparak, sesimi çocuklarıma bırakmayı düşünüyorum. Son olarak neler söylemek istersin? Teşekkürler sevgili Cezair. Bu sohbet benim için çok hoş bir tecrübe oldu. Evvela beni bu söyleşine kattığın için çok teşekkür ederim Metin dostum. Bu vesileyle bütün okuyucularına selam ve sevgilerimi yolluyorum. Ben teşekkür ederim.