Sebil

Çeşmelere zincirle bağlanmış demir taslar diyarında bir bayram arifesindeydik...

Annemin her bayram yaptığı tarçınlı sütlaç, eski bayramlar. Nerde o eski bayramlar; nerede eski biz! Öyle sanıyorum ki, bu soruyu soranlar çocukluk özlemini duyanlardır. Bayram aynı bayram, biz aynı biz değiliz!

Mutluluk ve sevinç, çocukların hakkı. Akşamdan cilalanmış kunduralar, bayramlık giysiler ve gelmek bilmeyen sabahlar.

Arkadaşlar, akrabalar; öpülen eller ve harçlıklar. Mantar tabancaları ve fişeklerle gümlettiğimiz sokaklar. Eskiden, daha biz çocukken ne güzeldi bayramlar.

Ne var ki, şimdi; pahalılık, gelecek kaygısı, 'ay sonuna yetişmeyen maaşlar. Tadı kaçmış bayramların, çocuk olsak ne fayda.

Sebil gibi olmalı değil miydi hayat? Hep berrak ve serin olmalıydı, sular. Köy ya da mahalle çeşmesinden akar gibi akmalıydı mutluluk. Hem sebil; sadece hayrat. Karşılıksız olmalı; hesapsız, kitapsız olmalı mutluluklar. Ama şimdi anlıyorum çeşmelere zincirle bağlanmış demir tasların anlamını. Burada yaşayanlar, mutluluk çalan insanlar! Hakları gasp eden, bir arife günü bir hastaneyi kurşuna dizen!

Diller, dinler, fikirler düşman burada. Riyadan bir özgürlüktür hürriyetimiz. Yarın bayram olsa ne fayda.

Tarçınlı sütlaç, annem, karşısında konuşmaya korktuğum, utandığım babam! Sevgili öğretmenlerim! İsmini bile unuttuğum sevgililerim. Her şehirde ayrı bir gurbet yaşayan hemşerilerim! Masallarla uyutulmuş halkım! Ne güzeldi ninnilerimiz, uyu halkım! Yarın bayram.

Mutlu bayramlar dilerim!