SUR AJANS- İran’ın başkenti Tahran’da Jîna Emînî, 13 Eylül 2022 tarihinde başını “kurallara uygun” bir şekilde örtmediği iddiasıyla gözaltına alındı. Gözaltında gördüğü işkenceden dolayı da 16 Eylül’de yaşamını yitirdi. Emînî’nin ardından ise Rojhilat’tan tüm İran’a “Jin, jiyan, azadî” sloganıyla yayılan direniş, tüm dünyayı sardı. Emînî'nin ölümü sadece İran’da değil dünya genelinde büyük bir direniş hareketine yol açtı.

İran ve Ortadoğu’daki feminist, LGBTQ+ ile ekolojik mücadeleleri benimseyen Secret Women’s Committee (Gizli Kadınlar Komitesi), Emînî’nin katledilişinin yıldönümü dolayısıyla Ortadoğu’daki kadın mücadelesine dair ajansımıza yazılı değerlendirmede bulundu.

‘Rejime karşı öfke büyüdü’

İran’da, Emînî’den önce Vida Movahed'in zorunlu başörtüsüne karşı düzenlediği protesto gösterisinin yanı sıra 2017 ve 2019'daki geniş çaplı eylemlerin olduğu hatırlatan komite, Emînî’nin katledilmesi haberiyle birlikte var olan öfkenin büyüdüğünü belirtti. Komite, “Sistematik baskıya maruz kalan kadınlar ve queer bireyler, Jîna’nın durumuyla güçlü bir şekilde özdeşleşti. Sarsıcı haber bize ulaştığında, herkes gibi biz de derinden sarsıldık. Kendimizi harekete geçmeye mecbur hissettik. Hastanedeki kitlesel toplantılar ve Jîna’nın cenaze töreni, direnişin sokaklarda gerçekleşeceğini açıkça ortaya koydu” ifadelerini kullandı.

‘Kadınlar ataerkilliğe meydan okunuyor’

İran’daki kadınların 1979 devriminden bu yana kadın karşıtı bütün uygulamalara karşı mücadele ettiğini kaydeden komite, devamla şunları kaydetti: “Kadın hareketi içindeki çeşitliliğin farkına varmalıyız, kadınlar aynı özelliklere sahip yekpare bir grup değildir. Farklı sosyal sınıflardan gelen kadınlar arasındaki çeşitli çatışmalar, tek bir direniş türü tanımlamamızı engellemektedir. Jîna ayaklanması sırasında protesto eden kadınlara bakış açımız bu nüanslı anlayışı yansıtmaktadır. Kadınların ataerkil sisteme karşı direnişi, ötekileştirmeye, merkezi iktidara ve kapitalist düzene karşı daha geniş bir mücadele ile iç içe geçmiştir. Kadınların toplumsal cinsiyet baskısına karşı verdikleri mücadele, toplumların uzun süredir daha geniş sistemik güçlere karşı verdikleri mücadeleden ayrılamaz. Bu kadınlar, İran hükümetine karşı seslerini yükselttiklerinde sadece ataerkil normlara değil, kendilerini boyunduruk altına alan baskıcı sosyal, ekonomik ve siyasi yapıların temellerine de meydan okumaktadırlar.

Gazeteciler 24 saatliğine haber akışını durdurdu Gazeteciler 24 saatliğine haber akışını durdurdu

'Jın, jıyan, azadî' ifşa etti

Bölgede baskılara maruz kalan Beluç genç bir kadının bir polis tarafından tecavüze uğramasına karşı protestolar Emînî’nin direnişiyle birleşti. Ortak direniş ilham verdi. ‘Jin, jiyan, azadî’ direnişi bu baskıları tüm dünyaya ifşa etti ancak artan farkındalığa rağmen İran'daki kadınların koşullarında kayda değer ya da somut bir iyileşme olmadı. İran dışındaki bireylerin saçlarını kesmesi gibi sembolik jestler gerçek bir direniş olarak kabul edilemez. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı direnişten sonra dünyanın pek çok yerinde benimsendi fakat bu direniş beraberinde hükümet baskısını da getirdi. İnfaz ve tutuklamaların artmasına gerekçe yapılan direniş medya tarafından çarptırıldı. Ana akım medya, genellikle gerçekleri çarpıtarak ve seçici bir şekilde yansıtarak, kamuya açık bir platformu olmayanların hikayelerini gizliyor. Geçmişi eleştirel bir şekilde incelemeli ve dersleri geleceğe yönelik daha amaçlı ve etkili bir yol çizmek için kullanmalıyız. Hükümetin ekonomi politikaları göz önüne alındığında İran'da gelecekte protestolar kaçınılmazdır ancak asıl önemli sorular şunlardır: Bu protestoları anlamlı ve stratejik amaçlar doğrultusunda nasıl yönlendirebiliriz? Protestoların ivmesini sürdürmek ve amaca yönelik bir değişim yaratmasını sağlamak için ne gibi adımlar atabiliriz? Bunları tartışmalıyız.

Kollektif mücadeleye ihtiyaç var

Kadın mücadelesi sadece bazı sınıflara mensup kadınların birkaç hak elde etmesiyle başarıya ulaşmayacaktır. İleriye giden gerçek yol, yalnızca eril zihniyete değil, aynı zamanda kapitalizmin ve ataerkilliğin baskıcı sistemlerine de meydan okuyan bir mücadeledir. Kadınların sadece iktidar pozisyonlarında temsil edilmesi yeterli değildir. Gerçek kurtuluş baskıyı sürdüren yapıların ortadan kaldırılmasını gerektirir. Kadınların direnişini küresel çapta birleştirecek olan şey sadece cinsiyetleri değildir, zira ezenlerle ezilenler arasındaki ‘kız kardeşlik’ kavramı anlamsızdır. Aksine, aralarındaki bağ, ilerici ve dönüştürücü bir gelecek vizyonu etrafında şekillenmelidir. 

Kadınlar ve LGBTQ+ grupları, birbirlerinin ilerici mücadelelerinden öğrenebilir, deneyim ve stratejilerini paylaşarak birbirlerini güçlendirebilirler. Baskıcı sistemler, küresel olarak belirli çıkarları ilerlettiği gibi bunlara karşı koymak için kolektif örgütlenmeye ve işbirliğine ihtiyacımız var. Bu da ancak özeleştiri yaparak ve egemenlik hiyerarşilerini yeniden yaratmak yerine ortak bir mücadele tanımlayarak mümkün olabilir. Tüm seslerin yükseldiği ve herkesin önemli bir rol oynadığı kolektif bir mücadele oluşturmak için çaba göstermeliyiz. Bu yaklaşım bizi sadece baskıcı güçlere karşı güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda daha eşitlikçi ve adil bir dünya tasavvur etme ve bunun için mücadele etme konusunda da güçlendirir.”

Kaynak: MA