LORİN’DEN İNCİLER!
Küçük kızım Lorin, daha beş yaşındaydı. Annesi, saçını ördü; her bir yanda bir örük! Bu örük biçimine, sanırım, cincin deniyor! Aynada bu halini gören kızım, annesine ağlamaklı bir ses tonuyla: Anne, saçımı TİRATYO (tiyatro) PERDESİ gibi yapmışsın, dedi. Biz kahkahadan yerlere yattık! Laf aramızda, kızımın yaptığı benzetme, ayrıca hoşuma da gitti!
Annesi, Lorin’e:
- Kızım, bana o büyük tencereyi getir.
Lorin’in sorusu:
- Anne o Derik tenceresi mi?
Derik’e, kızımın dayılarına her gittiğimizde, bizi görmek için akrabalar da geldiğinden, evde bir nevi kazanvari büyük tencerelerde yemekler yapılıyor. Kızım da kendiliğinden büyük tencereyi öyle adlandırmış oldu.
Küçük kızım Lorin, ablası nasılsa İstanbul’da okuyor, ablasının odasını gasp etti. Odayı kafasına göre düzenlemiş. Beni çağırdı, odayı bana gösteriyor! Duvara bir pano asmış. Panoda ışıl ışıl fotoğraflarımız var. Panonun bir yerinde de kimyayla ilgili yazılmış bir not vardı. Kızım, bu nedir, dedim. Bana: Baba, ben ablamın tuttuğu notu panoya astım ki gören, beni de çalışkan bilsin! Buyurun buradan yakın!
Okullar tatil. Bizde klasikleşmiş, öğleyin yaptığımız sabah kahvaltısındayız. Çay bardağı elindeyken Lorin: Anne bak, ben parmak izimi görüyorum! Ne kadar da tipsizmiş parmak izim, diyor. Annesi ona dudak büküyor. Annesinin kolunu öpmeye eğildiğinde, aynı anda annesi sofradaki bir şeye uzanıyor. Böylece Lorin, annesinin oturduğu bambu koltuğa burun atmış oluyor. Ardından da anne burnum kırıldı çığlığı! Lorin’in çığlığı üzerine, klimalı yuvalarından kumrularımız havalanıyor! Lorin’e, bak kumrularımızı da kaçırttın diyorum. Annesi de iyi oldu. Klimayı hep kirletiyorlar! Bundan sonra Lorin’i, korkuluk diye klimaya bağlayalım! Böylece yusufçuklardan kurtulmuş oluruz. Lorin, anne yusufçuklarımız günahtır. Hiçbir yere gitmesinler, dedi. Kumrular sayesinde burnunun acısını unutmuş oldu!
Benim emekliliğim geldiği için eşim, bundan sonra harcamalarımızda biraz daha dikkatli olalım, dedi. Lorin, anne biz şimdi fakir mi olduk, dedi. Yüreğime bir hançer saplandı. Ben de ona, kızım sanki önceden biz zengin miydik, dedim.
Küçük kızım Lorin, öğleyin yaptığımız sabah kahvaltımızdan kalktığımızda, o kendine özel kahvaltılık hazırlıyordu. Büyük kızım Sisem de aldığı puanla hangi tıpların daha uygun olacağını, hangilerini seçeceğini araştırıyordu. Ben de Murıel Barbery’in KİRPİNİN ZARAFETİ’ni okuyordum. Lorin bana, baba ben büyüyünce Victoria Secret Meleği olacağım, dedi. O da nedir kızım, dedim. Daha bana cevap vermeden ablasına, sen de elektrikçi (elektrik mühendisliğini seçmeyi kastediyor) ol! Sana evimizin karşısındaki elektrikçi dükkânı gibi bir yer açalım, dedi. Ablası da ona, otur sen de kitap oku, dedi. Lorin; salağa yatarak, okumak cehaletin göstergesidir, dedi. Biz kahkaha atarken bize, kara cehaletinizi hangi kitaplar giderir, diye de ekledi. Bizi övüyor mu, yeriyor mu, anlamadık.
Önündeki yemekleri beğenmeyen kızım Lorin’e, dünyada o kadar aç var, hanımefendi de yemek beğenmiyor, dedim. Kızım da oyunculuğunu konuşturuyordu. Yapmacık bir ses tonuyla: Bana ne, bana ne? Yemekleri olsaydı! Ben de ona: Bize ne, bize? Senin de beynin olsaydı, dedim.
Süt dökmüş kediye dönen kızım bana, off baba ya, dedi.
BAYRAM KUTLAMASI
Yağmur, iki gündür sürüyor!
Toprak, suya doydu!
Gökyüzü, bulutlara
Leylaklar
Erguvanlar
Mor salkımlar çıldırdı.
Çimenler, yemyeşil bir koyuluk içinde
Güller, tomurcuklandı.
Ve renkler çığlığındadır bahçe
Bir önceki haftanın cehenneminde
Soğuk almış bedenim bile
İsyan etti bu tersliğe!
Ve iyileştim!
***
Şimdi bu bahar bahçe kokan bedenimle
Ruhu kirlenmemiş insanlara sesleniyorum:
Bahar bereketiyle kutluyorum bayramınızı
Sağanak sevinçleriniz olsun diyorum.
AYDIN ALP 9 Nisan 2024
SİSEM’DEN İNCİLER:
Game off Thronese dizisini izliyorduk. Büyük kızım Sisem, baba biz Targaryenleriz, dedi. Ben de ona yok kızım biz “kargayenleriz dedim. Hayır baba, biz ejderha soyundanız, dedi. Kızıma yok yok, yanlış anlamışsın, biz olsak olsak dinozorlar soyundan olabiliriz, dedim.
Kızım Sisem bana, çocukluktan aklında kalan bir anıyı anlatıyor: Kıştı, kar yağıyordu. Baba, ben seni çok özlemiştim. Sen dershanedeydin! Genelde bu saatlerde eve geliyordun. Pencereden yola bakıyordum. Anne, dedim. Babam, ne zaman gelecek? Annem bana, kızım baban birazdan gelir, dedi. Birkaç dakika sonra yine anne, babam ne zaman gelir, dedim. Birazdan gelecek, dedi. Ben birazdan ne kadar zaman ettiğini anlamıyordum. Ben dayanamadım yine, anne birazdan gelir, ne kadar zamandır, dedim. Annem çalışıyordu, bir işlerle meşguldü. Yine otomatiğe basmış gibi, birazdan gelir kızım, dedi. Belki derdimi de iyi anlatamadığımdan, ben “biraz”ın ne kadar zaman ettiğini o gün öğrenememiştim!
Büyük kızım Sisem, İstanbullu oldu, İngilizce tıp okuyor. Onun da benden istekleri başladı artık! Kızım bana:
- Baba, ilk fırsatta burun estetiği yaptıracağım!
Ben de:
- Kızım, burnuna ne olmuş ki?
Bana: - Baba; İrem Derici, burnuna estetik ameliyatı yaptırtmak istiyormuş. Kimseler de ona kulak asmıyormuş. Sonuçta o da burnunu duvara vurmuş ve kırmış. Onu hastaneye kaldırmışlar ve burnu öyle düzeltilmişmiş!
Ben de kızıma, ben hayat boyu kafamı duvarlara vurdum. Demek ki kafamı düzeltmek istiyormuşum. Kimseler de anlamadı beni. Kimseler de düzeltmedi kafamı, dedim.
Bayramınızı, yürekten kutluyorum. Her şey, emeğe yaraşır güzellikte olsun! Biliyorum, ölümcül bir tünelden geçiyoruz. Ah, çocukluğumuzun ölümsüz masumiyeti güzelliğinde bir hayat olsun! Baskılar, zorbalıklar; geride kalsın! Geleceğimiz, mert yürekler güzelliğinde olsun, diyorum. Mutlu bayramlar… AYDIN ALP