Özel Haberler

Vahap Çoşkun’dan 6’lı masaya: Adayı belirlemediğiniz müddetçe siyasal özne haline gelemezsiniz

SUR AJANS - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza ve siyaset yasağı 6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmasını daha da alevlendirirken, D.Ü. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, 6’lı masanın adayını belirleme sürecini daha fazla ertelememesi gerektiğini söyledi. Özel Haber: Ali Abbas Yılmaz İmamoğlu’nun adaylığının risklerine işaret eden Coşkun, “Aday olmadığı sürece 6’lı masa bir araya geldi, şunun bunun üzerinde çalıştık demenin halkta bir karşılığı yok. Halk verilen o sözleri eşleştirebileceği bir aday arar.  O sözleri sembolize edebilecek bir adaya bakar. Bu adayı siz belirlemediğiniz müddetçe siyasal özne haline gelemezsiniz” dedi. İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası ve siyasi yasak kararının ardından gözler İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağına çevrildi. İmamoğlu’nun hem İBB Başkanlığını kaybetmesi hem de seçilme hakkını kullanamaması için her şeyden önce hakkında verilen kararın kesinleşmesi gerekiyor. Bunun için de İstinaf ve Yargıtay süreçlerinin tüketilmesi ve cezanın kesinleşmesi lazım. İmamoğlu’na verilen cezayı hukuki boyutları ve yaratacağı siyasal sonuçları ve adaylığına ilişkin tartışmaları, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun ile konuştuk.

‘İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için şansı azaldı ama siyasi aktör olma gücü arttı’

Sur Ajans’a değerlendirmelerde bulunan D.Ü. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezanın hukuki boyutuna ve olası siyasal sonuçlarına ilişkin şunları söyledi: “Bu bir hukuki karar değil, baştan aşağı siyasi bir karar. Bir takım siyasi hesaplar yapılarak alınmış olan bir karar. İmamoğlu’nun söylediği söz herhangi bir şekilde onu siyasi yasaklı hale getirecek bir söz değil. Yerel Mahkeme kararlarına da daha önceki AİHM karalarına da baktığımızda bunu görmek son derece açık ve net. Dolayısıyla burada bilinçli bir şekilde siyasi hesaplar için hukukun kullanılmasını görüyoruz. Son derece siyasileşmiş bir yarı var ve bu siyasileşmiş yargı siyasal alana müdahale ediyor. İmamoğlu kararı da bunun bir sonucu. Aslında buna benzer kararlar Türkiye tarihinde çok görüldü, görülmeye de devam ediyor. Yani bir aktörün önünü kesmeye çalışmak için hukuku kullanmanın ilk örneği değil İmamoğlu. Daha öncesinde en önemli örnek Erdoğan’ın kendisidir. Onun da siyasi yolu mahkeme kararlarıyla kesilmeye çalışıldı. Hatta muhtar bile olamayacağı söylendi ama Türkiye siyasetinin en güçlü aktörü haline geldi. Dolayısıyla bu tür hukuki kararlar o an için bir sonuç doğurabilir ama bu kararlar uzun vadede bir şekilde hükmünü yitirirler. Eğer bir siyasi aktör halk desteğine sahipse bu kararların hükmünü yitireceği siyasal ortamlar da doğar. Burada en önemli sonuç tabii ki, Cumhurbaşkanı adaylık tartışmalarını nasıl etkileyeceğidir. Farklı yorumlar var. Kimisi İmamoğlu’nun adaylığını güçlendirdiğini, mağdur kimliği ile adaylığının artık engellenemez hale geldiğini söylüyor. Kimisi ise artık İmamoğlu’nun bu dönem için bir adaylık imkanının kalmadığını ifade ediyor. Ben öteden beri İmamoğlu’nun adaylık şansının çok yüksek olmadığını düşünenlerdenim. Bu mahkeme kararıyla birlikte bence İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı için şansı azaldı ama siyasi aktör olma gücü arttı. Yani, İmamoğlu artık Türkiye siyasetinin en güçlü aktörlerinden bir tanesi. Fakat Cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday olmasının çeşitli riskleri var. Bu kadar siyasallaşmış bir yargının olduğu hesaba katılırsa muhtemelen 6’lı masa da bu riskleri göz önünde bulunduracaktır.”

‘6’lı masa bu riski satın alacak mı?’

İmamoğlu’na verilen cezaya rağmen Cumhurbaşkanı adaylığı için isminin geçmesinin risklerine işaret eden Coşkun, şu değerlendirmelerde bulundu: “Normal şartlardan bahsedersek zaten böyle bir davanın açılmaması, açılsa dahi böyle bir kararın çıkmaması gerekiyor. Ama şartlar normal değil. Dolayısıyla şöyle bir senaryo düşünün: 6’lı masa İmamoğlu üzerinde mutabık kaldı ve onu aday gösterdi. Sonrasındaki süreçte de İmamoğlu’nun kararı jet hızıyla kesinleşti ve seçime girmesi engellendi. Ne olacak o zaman? 6’lı masa bu riski satın alacak mı? Ben bu riski satın alma ihtimalinin düşük olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen İmamoğlu’na verilen kararın yarattığı dalga üzerinden bir kampanya yürütülecektir. Ama İmamoğlu’nun adaylığı riskli bir hale geldiği için muhtemelen 6’lı masa başka bir formül üzerinde düşünecektir. Burada önemli olan bence masanın birlikteliğini sağlamasıdır. Bu masa her ne kadar masanın dengesini bozmaya yönelik bir kararsa da -özellikle adaylık sürecini, aday olacak şahıslar üzerindeki tartışmaları alevlendirerek 6’lı masanın dengesini bozmaya yönelik bir hamle olsa da- ben bunun 6’lı masanın birlikteliğini kuvvetlendirdiğini, perçinlediğini düşünüyorum. Bu saatten sonra bu masanın dağılma ihtimali daha düşük bir ihtimal haline gelmiştir. Çünkü masadaki hiçbir siyasi lider bunu göze alamaz, halka anlatamaz. Yani iktidarın bütün enstrümanlarıyla muhalefete karşı hareket geçtiği bir noktada, muhalif liderlerden bir tanesinin birliği bozacak bir eylemi yapması gibi bir yöne girmesi, siyasi hayatı için çok ciddi tehlikeler barındırır. Dolayısıyla seçime bu kadar az bir süre kala kimse bu tehlikeyi göz nüne alamaz. Dolayısıyla bu karar masanın birliğini tahkim etmiş, perçinlemiştir. Bu noktadan sonra önemli olan masanın ortak bir aday göstermesidir. Orak bir adayın etrafında kenetlenebilmesidir. Bunu gerçekleştirebilirlerse eğer ve bu rüzgarı da arkalarına alırlarsa mahkeme kararı iktidar için ters tepen bir karar olabilir.”

‘6 muhalefet partisi oturmalı ve artık adayları kimse karar vermeli’

6’lı masanın aday belirleme sürecine ilişin de Coşkun şunları söyledi: “Artık 6’lı masanın adayını belirleme sürecinin ertelenebilecek noktayı geçtiğini düşünüyorum. Ben aday erteleme sürecinin de doğru bir strateji olmadığı kanaatindeyim. 2 sebepten dolayı; Birincisi, iktidarın bu tür müdahalelerine açık bir süreç haline geliyor. İktidar bu tür müdahalelerle hem adayın adını, kimliğini, sürecini etkileyebiliyor hem de masanın dengesini bozacak birtakım hareketlerin içerisine girebiliyor. Dolayısıyla iktidarın manipülasyonlarına açık bir durum. Öte taraftan ikinci olarak da muhalefeti kendi içerisinde mücadele etmesini, kendi içerisinde bir takım açmazlara girmesine sebebiyet veriyor. Düşünün gündeme geldiğinde hiç kimse muhalefetin planlarını, programlarını, siyasal tasavvurlarını konuşmuyor. Aday kim olacak diye konuşuluyor. Bu aday belirlenmediği için de bizatihi muhalefetin içerisinde bir mücadele oluyor. Adı geçen adaylar arasında bir mücadele oluyor. Partiler arasında bir mücadele oluyor. Bir parti çıkıp falan adayı istemiyoruz diyebiliyor. O adayın seçimi kazanma şansı düşüktür diyebiliyor. Dolayısıyla bu muhalefet içi gerilimlere yol açıyor. Bu adaylık sürecinin bu kadar uzatılması bence zarar veren duruma geldi. Bu sürecin daha fazla ertelenmemesi gerekiyor. Bu iş program belirlensin, ondan sonra adayımızı belirleriz yaklaşımının bir geçerliliğinin kalmadığını düşünüyorum. 6 muhalefet partisi oturmalı ve artık adayları kimse karar vermeli. Bu zaten öyle çok da matematik hesapları gerektiren bir durum değil. Sağdan bakarsanız 2-3 aday, soldan bakarsanız 2-3 aday ve bu adayların içinde bir tanesinde uzlaşacaklar. Siz bunu bu kadar uzatırsanız millette artık bir rahatsızlık, güvensizlik yaratır. Buradan herhangi bir sonuç çıkmaz hissiyatını güçlendirir. Zaten bunların ortaklaşacakları yok anlamına gelir.”

‘Adayı belirlemediğiniz müddetçe siyasal özne haline gelemezsiniz’

6’lı masa etrafında bir araya gelen muhalefet partilerinin aday belirleme sürecini daha fazla ertelemesinin handikaplarına dikkati çeken Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte taraftan en önemlisi aday olmadığı müddetçe muhalefet bir siyasal özne değil. Muhalefetin planlarını, programını taşıyacak, onu halka anlatacak, toplumsallaştıracak bir adaya ihtiyacı var. Aday olmadığı sürece 6’lı masa bir araya geldi, şunun bunun üzerinde çalıştık demenin halkta bir karşılığı yok. Halk verilen o sözleri eşleştirebileceği bir aday arar.  O sözleri sembolize edebilecek bir adaya bakar. Bu adayı siz belirlemediğiniz müddetçe siyasal özne haline gelemezsiniz. Geçen ayın 28’inde 84 maddelik bir Anayasa programı açıklandı. Peki, toplum bu programı tartıştı mı, tartışmadı. Neyi tartıştı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını tartıştı. CHP ile İYİ Parti arasındaki gerilimi tartıştı. Çünkü adayın belirlenmemesi mutfakta yapılan o hazırlıkların toplumsallaşmasını engelleyen bir durum. O nedenle bence artık bu aday belirleme sürecinin bu kadar uzatılması insanlara gına getirir. Seçmenleri bu kadar yormamak lazım.”

‘Adaylık hikayesini daha fazla sürüncemede bırakmamak muhalefet için en akıllıca yol’

Belirlemiş bir adayın programatik çerçeveyi toplumsallaştırmadaki rolüne ilişkin de Coşkun şunları söyledi: “Aday açıklandığı zaman program ete kemiğe bürünür. Aday onun sözcülüğünü yapar. Şimdi siz Cumhur İttifakı’na baktığınızda kimi görüyorsunuz, Erdoğan’ı görüyorsunuz. Kim söz veriyor halka, kim taahhütte bulunuyor, kim siyasal programı açıklıyor? Erdoğan açıklıyor. Ama 6’lı masa ise bu konuda bir kafa karışıklığı içinde. Biz 6 kişi birlikte mi yöneteceğiz, bir heyet olacak mı olacak, Genel Başkanların durumu ne olacak, bunların hiç biri belli değil. Aday belirlenmediğinde bu belirsizlik ortamında insanlarda muhalefetin yönetme kabiliyeti konusunda ciddi bir problem yaratıyor. Bunlar yönetebilirler mi, devleti idare edebilirler mi vs. gibi konularda ciddi problem yaratıyor. O nedenle bu problemleri bitirmek, bu adaylık hikayesini daha fazla sürüncemede bırakmamak muhalefet için en akıllıca yol haline geldi. Hele ki, bu karardan sonra. Adayınızı belirlemediğinizde bu tür tartışmalar devam eder. Aynı zamanda iktidarın muhalefete yönelik hamleleri, müdahaleleri için de açık alan bırakılmış olur.”