Arif Bulut/GÖRÜŞ

Toplantıya katılan DEM Parti Yerel Yönetimler Eşsözcüsü Mehmet Rüştü Tiryaki, kayyım atamalarına dair önceki dönem politikalarının devam edeceğini belirtmesi dikkatleri üzerine çekti.

Peki Tiryaki'nin toplantıda gazetecilerin kayyım atamlarına dair sorduğuğu soruya verdiği yanıt ile kayyım süreciyle bir neslin kaybolduğu düşüncesini nasıl ikna edecek? Öncesi, sonrası ve kentten örneklerle aktarmaya çalışacağım.

1 ve 2'inci kayyım süreci ne zaman başladı ve ne oldu?

İlk kayyum atama süreci 2016 Eylül ayında başlamış ve 102 DBP'li belediyenin 94'ine kayyum atanmıştı. Birinci kayyım döneminde sürecinde görevden alınan 67 belediye eşbaşkanı tutuklandı ve 923 memur işten çıkarıldı.

24 Haziran 2018 yerel seçimleri yapıldı. Seçimlerle daha önce kayyum atanan belediyelerin ezici çoğunluğunu HDP tekrar kazandı. Ancak 2019 yılının Ağustos ayında ikinci dönem kayyım atamaları başladı. Bu süreçte de 65 belediyeden 54’üne kayyum atandı ve 37  belediye eşbaşkanı tutuklandı.

Her iki ayrı dönemde binlerce işçi işten çıkarıldı. Sanat ve Kültür alanında çalışan sanatçılar ihraç edildi. Belediye Meclis Üyleri görevlerinden alındı ve birçoğu hakkında soruşturma başlatıldı.

2016 ile 2019 kayyım dönemi, medyada en çok 'maddi boyut' ile ele alındı. Burada medyanın kendi insiyatifi söz konusu değildi. Bu anlatı yerel yönetimlerin söylemleriyle şekillendi.

Kayyım atamalarının gizli tahribatı: Kaynartepe

Peki toplumsal alanda her iki kayyım döneminin gizli tahribatı, nasıl ele alınıyor? Bu soru, Diyarbakır gibi şehirlerin çeperlerinde farklı ele alınıyor.

Diyarbakır'ın en derin yoksulluğunun yaşandığı Kaynartepe Mahallesi'nde 'kentsel dönüşüm' sürecinin haberini yapmak için geçtiğimiz yıl gitmiştik.

Bu vesile ile mahalleyi geziyor ve mahalle sakinleriyle sohbet etmeye çalışıyorduk.

Bir mahalle sakini, yani bir yurttaşın her iki kayyım sürecine dair değerlendirmesi oldukça dikkat çekiciydi.

Şöyle diyordu:

"Bakın burası (Kaynartepe Mahallesi) son yıllarda çok değişti. Değişim olumlu değil, olumsuz yönde oldu. Bunu niye söylüyorum.

Mahallede uyuşturucuya bulaşan gençlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Fuhuşa sürüklenen kadınların olduğunu duyuyor ve görüyoruz.

İnsanlar sosyal yardımlar için sürekli kaymakamlıklara dilekçe veriyor. Yatağa aç giren insanlar var. Geçinme probleminin yanısıra insanlar giyinemiyor.

Bu tablo artık şehrin diğer yerlerine yansımaya başladı. Şehri yavaş yavaş işsizlik, yoksulluk, uyuşturucu ve fuhuş sürüklenme esir alıyor. Bu iklim insanları doğrudan etkiliyor.
Şöyle düşünün; İlk kayyım atandığı yıl doğan çocuklar şimdi 6 yaşını bitirdi. Bu çocuklar, yerel yönetimlerin gerçek hizmetinden faydalanamadı. Bu çocuklar, işsizlik, yoksulluk, uyuşturucu ve fuhuş sürüklenme ortamının yarattığı etkinin atmosferini solumak zorunda bırakıldı. Yani, bu çocuklar, hayatlarının ilk baharına gözlerini böyle açtı...

Bir nesilimiz böyle bir başlangıç yaptı...

Geride kalan ve terk edilen bu halk yoksulluğuyla birlikte bu mahallede mahsur kaldı.
İnsanlar kendilerine uzatılan eli görmediği için "Aman bunu yaparsam ve ya bunu söylersem sosyal yardım alamam ya da İŞKUR'a kabul edilemem" diyerek bir içsel tartışma ile suskunluğa büründü. Mahkum oldu. İradesi gasp edilen halkın düşüncelerinin de gasp edilme girişimi oldu bu süreç.

Hatta kaderine mahkum olan insanlarımızın bir kısmı, bir İŞKUR için bile gidip AKP'ye üye oldu veya işe girmek için onların seçim ile propagandaları için istemeye istemeye çalıştı.

Bunlar belki acı, belki tahammül edilemez şeyler ama tüm bunlar oldu. Bunlar bizim gerçekliğimiz ama bu gerçeklikle yüzleşen ve buna eğilenimiz yok.

İşte kayyım arkasında ileriye dönük büyük bir 'GİZLİ TAHRİBAT' bıraktı ve bırakıyor da bence...

Şimdi size soruyorum; Bu insanları tekrar kazanmak için kaç yıl gerekiyor. Diyelim ki belediyeleri tekrar aldık ki alacağız. O belediyeler, bu gizli tahribatı kaç yıl içinde giderebilir ki?

Belediyeleri kazandık diyelim. Uyuşturucuya, fuhuşa sürüklenen ve şantaja mahkum bırakılan gençlerimizi nasıl geri topluma kazandırabileceğiz?"

Geçen yıl akılda kalan ve sahada gazetecilik mesleği gereği çok sayıda şeye şahit oluyor insan. Bir çoğu da insanın hafızasında iz bırakıyor.

Benim de hafızamda iz bırakan ve DEM Parti Yerel Yönetimler Eşsözcüsü Mehmet Rüştü Tiryaki'nin önceki günkü toplantıda dile getirdiği "Biz bu belediyeleri çok zor kazandık, kayyım atanıyor diye çekilemeyiz" sözleri bu yazının ortaya çıkmasına neden oldu. Gazetecilik refleksi olsa gerek.

Hani gazeteci 'toplumsal faydayı' eğilmeye çalıyor ya. Öyle işte toplumsal alanda bunlar konuşuluyor.

Şimdi ne konuşuluyor?

3 Haziran 2024'te yani yerel seçimlerden 3 ay sonra Hakkari belediyesine kayyım atanmasıyla birlikte 3'üncü kayyım döneminin startı verildi.

3'üncü kayyım dönemi ise 31 Ekim’de CHP’li Esenyurt Belediyesi, 4 Kasım’da DEM Partili Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Halfeti Belediyeleri, 22 Kasım’da Dersim Belediyesi ile CHP'li Ovacık belediyesi ve 29 Kasım'da da Van'ın Bahçesaray Belediyesine kayyım atanmasıyla sürüyor.

4 Haziran'dan bu yana kayyım atanan belediye sayısı 8'i buldu.

Diyarbakır'ın Kaynartepe Mahallesi'nde dile getirilen 'gizli tahribat' startı da devam etmiş olacak.

3'üncü dönem serzenişinin beklenen sesi

Kaynartepe'den halkı için kaygısını dile getiren yurttaşın 3'üncü kayyım dönemine dair değerlendirmelerini bir gazeteci olarak merak etsem bile, bir önceki yıl duyduğum söylemlerin genişletilmiş halini dile getireceğini tahmin ediyorum.

Şöyle diyeceğin tahmin ediyorum:

"3'üncü kayyım dönemi bir yıl içinde tamamlanır ise 2016 yılında doğan çocuklar, 25 Mart 2029 tarihinde yapılması planlanan yerel seçimlere kadar 13 yaşından gün almış olacak.

O çocuklar işsizlik, yoksulluk, uyuşturucu ve fuhuş sürüklenme ortamının pik yapabileceği ortamda bir benlik çatışmasının içinde ne yapacak.

Bir nesilimizin 'yoz' bir yaşamın içinde yok olup gitmesine göz yumuldu... Kayyım süreciyle dünyaya gözlerini açan çocuklarımız 'gizli tahribatın' kurbanı oldu.

Çocukları için kendilerine uzatılan eli görmediği için kendilerine uzatılan 'o gizli eli' tutan ve geçmişinde güçlü ele şahit olan bir nesilimiz de göçüp gitti. Aktarıcılarımızdı... Şimdi kim çocuklarımıza neyi anlatacak? Çocuklarımız o güçlü eli görmeden kendilerini 'kayyıma karşı direniş' sloganlarının içinde buldu."

Halk, Meclis ve sessizlik

Bir sesten yazıya dökülen diğer sesin refleksine örnek olmak gerekiyor. Daha doğrusu kayıtsız kalmamak gerekiyor.

Öyle ya mesele halka kayıtsız kalmamak ise yeri gelmişken bir meslektaşım şahit olduğu sohbet arasında bana anlattığı bir anlatıyı daha ekleyeyim yazıya...

İlk mi ikinci mi tam hatırlayamıyorum. Ama önceki dönemlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne kayyım atanıyor ve halk belediyenin önünde toplanıyor. O dönem siyasetçi olan ama şuan cezaevinde olan bir vekil de belediyenin önündeki protestoya katılıyor. 

Orada yaşlı bir yurttaş nazikçe vekilin kolundan tutarak, "Kızım biz sizi o Meclis'e iki kez seçip gönderdik. Gelin bu dönem bırakın orayı halkın yanına dönün. Vallahi de biz sizi 2 kez daha seçip o Meclis'e göndeririz" diyor. Sonrası sessizlik...

Dönelim yazının başlığa yani en başa...

3 Haziran'dan başlayalım... Hani siyaset kulislerinde yani siyasi tartışmalarda ülkeyi yöneten iktidarın 'iç-dış politikada sancı çekiyorlar, sıkışmışlık var ve o yüzden çözüm söylemleri ortaya çıktı" deniliyor ya...

Maden bir politik sıkışmışlık var ise şayet, buna karşı "Muhalefet partisi olarak DEM Parti de fayda sağlamaya dönük hamle geliştirmesi gerekmez mi?" diye bir soru insan aklından geçmez mi?

İşte en baş ile en son burada bir çatışmalı hal alıyor.

4 Kasım'dan sonra gelişen beklenti

Başa dönelim demiştik ya devam edelim...

Hakkari’den sonra 4 Kasım’da DEM Partili Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Halfeti Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra Diyarbakır’da bir yurttaş yazmamız için serzenişini şu ifadeler ile dile getirmişti.

"Daha önce 2 dönem yani 8 yıl boyunca kayyım ile yönettikleri belediyeleri 3'üncü kez kayyım ile yönetmek istiyorlar.

Bu durum totalde bizim 12 yılımıza mal olacak. Halk 12 yıl kaybetmiş olacak.

Hep birlikte gördük, Çaldılar, sattılar ve hizmet etmediler. Seçtiğimiz belediylere ait taşınmazları sattılar. Kendi yandaşlarını işe alıp, halkı yoksulluğa mahkum ettiler.

Onlar 2 dönemde de kayyım atadı ama bu halk, 2 dönemin de sonunda sandıkta yine DEM Parti'nin adaylarına oy verdi ve onları seçti.

Şimdi 3 belediyeye kayyım atandı fakat bununla sınırlı kalmayacağını da biliyoruz. O yüzden şunu diyorum;

Koltukları bırakın ve kayyım atayan zihniyete 'Bir daha oyununuza gelmeyeceğiz, alın bu koltukları sizin olsun, bizi seçen bu halk günün sonunda yine bizi seçecektir. Biz halkımıza dönüyoruz. Siz de çok istiyorsunuz ya gelin oturun en azından demokrasicilik adı altında kendinizi yorup hukuk senaryolarını çizmekle yorulmazsınız' desin ve belediyeleri terk etsin. Çünkü belediye biziz, yani haktır.

Geçmişte olduğu gibi biz de onları 4 yıl sonra tekrar seçeriz. Kayyım gençliğimizi her şeyimizi aldı. Artık yeter."

Bu çağrıdan 18 gün sonra DEM Partili Dersim Belediyesi ile CHP'li Ovacık Belediyesi'ne ve 25 gün sonra yine DEM Partili Bahçesaray Belediyesi'ne kayyım atandı.

Kayyım beklentisi ve karşı siyasi söylem

"Tüm DEM Partili belediyelere de kayyım atanacak mı?" sorusu 31'tan sonra gündeme gelmişti ve son süreçlerde bu soru ya da beklenti giderek daha çok konuşulmaya başlandı.

Öyleki bu kaygı, tartışma ve beklenti, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları ile DEM Parti Yerel Yönetim sözcülerinin önceki gün kente yaptıkları ve özel davetiye ile gelen gazeteciler için yapılan basın toplantısında gündeme geldi.

Toplantıya katılan DEM Parti Yerel Yönetimler Eşsözcüsü Mehmet Rüştü Tiryaki, gazetecilerin bu yönde sorduğu "Kayyım atamalarına karşı çekilme düşüncesi var mı?" sorduğu soruyu şöyle yanıtladı:

"Biz bu belediyeleri çok zor kazandık, kayyım atanıyor diye çekilemeyiz. Biz her durumda belediyelerde olmaya devam edeceğiz."

İşte en baş ile en son burada bir çatışmalı hal alıyor.

Örneğin 3'üncü kayyım dönemi kapsamında ilk Hakkari Belediyesi'ne kayyım atandığında, Tiryaki de oraya gitti.

Birçok kez basına demeç verdi. Bir demecinde de şöyle demişti:

"İki gündür buradayız, demokrasi nöbetine başladık. Dün geceden beri buradaydık ayaktaydık. Dokuz milletvekilimizle beraber eş genel başkanımız, birçok partinin genel başkanları bugün burada olacaklar, kesintisiz bir şekilde direneceğiz"

Hakkari'deki siyasi bekleyiş

Peki Hakkari'den sonra ne oldu? Ya Hakkari'deki kesintisiz bir bekleyiş 'direniş'... 5 DEM Partili belediyeye daha kayyım atandı.

Halk da gazeteciler de ve siyasetçiler de kayyım atamalarının son bulacağını beklemezken, karşı bir hamlenin halk tarafından beklenilmesi doğal değil mi?

Ya da neden halkın muhalefet partisi olarak beklentisi "Biz bu belediyeleri çok zor kazandık, kayyım atanıyor diye çekilemeyiz" ifadesiyle görmezden geliniyor?"

1 ve 2'nci kayyım dönemininin ilk aylarında de 'direniş' söylemleri hakimdi? Ne oldu?

Kayyımlar seçimlere kadar dönemlerini tamamlamadı mı? Geriye onların bıraktığı 'maddi tahribatlar' şimdi konuşulmuyor mu?

3'üncü kayım dönemi bundan farklı mı olacak? "Kayyım atanıyor diye çekilemeyiz" ifadesinin alt zemininde ne var?

Sözü fazla uzatmayalım çünkü yıl 365 gündür ve her 5 yılda bir seçim yapılıyor.

Elbette hiç bir siyasi partinin seçmeni kendi seçtiği belediye başkanının ya da eşbaşkanının görevden alınmasını ve kayyımlı yönetimi istemez.

Ama 3 dönemdir seçtikleri değil de kayyım ile yönetilen halkın da beklentisi ve eleştirilerini gözardı etmemek gerekiyor siyasi parti olarak...

A ve B plan

Aynı hamlelerden farklı sonuç yerine, farklı hamlelerden farklı sonuçlar almak için siyasi partı olarak hele hele yerel yönetimler olarak bir A ve B planının olması gerekiyor.

Hani 'yeni bir çözüm süreci' tartışması ve hamleleri var ya. Belki de oradan başlamak gerekiyor.

Geri çektirilen 'etki ajanlığı'na dair yeni gelişme Geri çektirilen 'etki ajanlığı'na dair yeni gelişme

İmralı'ya gitmeden önce veya geldikten sonra ilk şarttın 'Kayyım atamaların' geri çekilmesi olabileceği gibi...

"Kayyımın gölgesindeki 'barış' hamleleri olabilir" denilirse ona aklımız ermez. Çünkü siyasetçi değiliz sonuçta. 

Klasik tarz anlatımla öğrendiğimiz siyaset: Bir oyun kurma ve kurulan oyunu bozma yada o oyuna karşı hamle geliştirmektir.

Halk da 8 yıllık kayyım sürecinde çok zorluk çektiğini söylüyor ve olası bir kayyım döneminde de bu zorluklarının katmerleşeceğini tahmin ediyor.

Dolayısıyla kayyım atamaları devam ederken, halkın kaybedilen yıllarını nasıl geri alacağı ve kayyımın yarattığı "gizli tahribatı" nasıl onaracağı sorusu önemli bir mesele olarak kalacak. Toplumsal ve politik anlamda kayyımların neden olduğu tahribatın telafi edilmesi, yalnızca yerel yönetimlerin yeniden kazanılmasıyla mümkün olmayacak gibi görünüyor.

"Su, yatağını değiştirmez" deyip bitirelim şimdilik...

Editör: Haber Merkezi