Röportaj: Ali Abbas Yılmaz
Benim Adım Kırmızı romanının Kürtçeye çevrilmesinin Kürtçeye ön yargılı yaklaşanlara iyi bir yanıt olduğuna vurgu yapan Aydoğan, “Kitaplar zaman kazandırır, ana dilinizde yazılmışsa, yalnız zaman değil, sizi de kazandırır daha önce mesafeli durduğunuz yere” sözleriyle ana diline mesafaeli duranlara “öze dönüş” çağrısı yapıyor.
Dilbilimci, çevirmen Mustafa Aydoğan, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un 17 dile çevrilen Benim Adım Kırmızı romanını Kürtçeye çevirerek, bu popüler eser üzerinden Kürtçenin zenginliğini kendi ana diline uzaklaşmış olanların gündemine taşıdı.
‘Orhan Pamuk, Kürtçeye destek ve dayanışma sözü vermişti’
Ali Abbas Yılmaz: Kürt kamuoyunda ve basında çok konuşulan, Kürtleri heyecanlandıran, Kürtçeye destek konusunda büyük bir etki yapan başka bir çevirinizi, yani Benim Adım Kırmızı’nın çevirisini ve yazarının tutumunu da sormak istiyorum. Çevirileriniz arasında en çok ses getirip basında en çok yer bulan eser olmasının nedeni neydi? Bunun temel nedeni çevirinin başarısı mıydı, yoksa Orhan Pamuk’un popülerliği miydi?
Mustafa Aydoğan: Çevirinin ne kadar başarılı olup olmadığı konusu okuyucaların takdirinde. Burada söz hakkı benim değil, okuyucunun kuşkusuz. Ancak Orhan Pamuk’un sadece Türkiye’de değil, çeşitli ülkelerdeki popülerliği ve o dönemde özellikle Nobel Edebiyat Ödülü’nü alabilecek en güçlü adaylardan biri olduğunun etkili çevrelerce açık bir biçimde dile getirilmesinin yanı sıra, Kürtçeye destek ve dayanışma konusunda Stockholm buluşmamızda bana verdiği söze sadık kalması ve bu sözü yerine getirmeye yönelik etkinliklerinin belirleyici olduğunu düşünüyorum.
‘Orhan Pamuk’u Diyarbakır’a getiren Kürtçenin gücüydü’
Ali Abbas Yılmaz: 2002 yılında Diyarbakır’da yapılan toplantıya da yoğun bir ilgi vardı. Onu Diyarbakır’a siz mi getirdiniz?
Mustafa Aydoğan: Hayır, her şeyden önce onu Kürtçenin gücü, Benim Adım Kırmızı’nın Kürtçeye çevrilmesinin onda yarattığı heyecan, Kürtçeye olan sempati ve çeviri sürecinde tanık olduğu ana dile ve edebiyata olan aşkın onu Diyarbakır’a getirdiğini söyleyebilirim. Aradan yıllar geçti. Şimdi ne düşündüğünü bilmiyorum, ama hem Stockholm’da birlikte olduğumuz gün çok açık bir biçimde söylediklerini, hem eserin çevirisinin yayımlanmasının hemen ardından Diyarbakır’daki toplantıda dile getirdiği ve gazetelere yansıyan görüşlerini hem de birlikte katıldığımız radyo kanalında söyledikleri bunu çok açık bir biçimde göstermektedir. Aynı gün (31.05.2002) birlikte katıldığımız (ben Stockholm’dan, Orhan Pamuk da Diyarbakır’dan) İsveç Devlet Radyosu’nun Kürtçe yayın yapan Zayele adlı kanalında şunları dile getirmişti: “Bugün Diyarbakır’dayım. Diyarbakır Kültür Festivali için geldim. Ama tesadüfen Benim Adım Kırmızı adlı romanımın Kürtçeye çevrilmesi Mustafa Aydoğan tarafından o da rastlantıyla bugüne isabet etti. Aslında Diyarbakır’daki Kültür faaliyetlerine katılmak için de geldim ama konuşmam Kitabımın Kürtçeye çevrilmesine destek vermek, Kürtçenin Türkçe kadar zengin bir dil olduğunu, böyle çevirilerin mümkün olduğunu, Kürtçeyi tıpkı benim kitabımdaki nakkaşlar gibi sahiplenen, onu koruyan, geleneğe sahip çıkan insanların olduğunu göstermeye geldim.” Ayrıca “Türkiye’deki kamuoyuna, hem de Diyarbakırlılara, Kürtçe kitap çıkabileceğini, bundan tedirginlik duyulacak bir şey olmadığını özellikle Türkiye’nin batısındaki Türk kamuoyuna ve bütün dünya kamuoyuna göstermek istiyorum. Bakalım göreceğiz.” diye de ekledi.
“Bu kitabım 16-17 dile çevrildi. Ama ben sadece Kürtçe çeviriye önsöz yazmak istedim”
Ali Abbas Yılmaz: Diyarbakır’daki toplantıya Kürtlerin büyük bir ilgi gösterdiğini biliyoruz. Hem bu ilginin hem eserinin Kürtçeye çevirisinin onu nasıl etkilediğinin yanı sıra, toplantıda genel olarak neler söylediğinden bahsedebilir misiniz?
Mustafa Aydoğan: Toplantıda sevinçli olduğu kadar da heyecanlı olduğunu telefonda aynı gün görüştüğüm hem kendisinden hem de başka birçok kişiden duydum. Zaten toplantıda, Diyarbakır’da bulunmaktan dolayı ne kadar sevinçli ve heyecanlı olduğunu, kendisini heyecanlandıran bir diğer olayın da Benim Adım Kırmızı adlı romanının Kürtçe’ye çevrilmesi olduğunu belirterek sözlerine başlamıştı. Gazetelere yansıyan sözlerinin bir bölümünde “Kitabı İsveç’te Nefel Yayınevi, Türkiye’de de Doz Yayınevi yayımladı. Tabii çok sevindim böyle bir şey olmasına ama itiraf edeyim çok da ihtimal vermedim. Bu çeviri binler, onbinlerce kitap basan bir yayınevi değil, küçük bir grup tarafından çevriliyordu. Ben bu çevirinin bir profesyonel çeviri değil, aşk çevirisi olacağını düşündüm. Gel zaman git zaman Mustafa Aydoğan bu çeviri üzerinde İsveç’te çalışmaya başladı. O zaman bu işin ne kadar bir sevgi işi, aşk işi, insanın kendi dilini geliştirmesi işi olduğunu gördüm. 3 yıla yakın sürdü bu çeviri. Bugünün benim için unutulmayacak bir gün olduğunu biliyorum. Benim Adım Kırmızı Diyarbakır’da çıksın ve ben Diyarbakır’a gidip kitabı tanıtayım. Bu kitabım 16-17 dile çevrildi. Ama ben sadece Kürtçe çeviriye önsöz yazmak istedim” dedi.
“Kitabımın çevirisinin tıpkı kendi geleneklerine bağlı nakkaşlar gibi, kendi dillerine bağlı Kürt okurlar tarafından okunacağını düşünmek beni sevindiriyor.”
Ali Abbas Yılmaz: Kürtçenin durumunun ilgisini bayağı çektiği ve Benim adım Kırımızı’nın çevirisinin onu gerçekten sevindirdiği görülüyor...
Mustafa Aydoğan: Kesinlikle. Kürtçenin durumuna ilgi ve Benim Adım Kırmızı’nın çevirisinin yarattığı sevinç Stockholm’daki buluşmamızda kurduğu her cümlesinden anlaşılıyordu. Bu ilgi ve sevinç olmasaydı, hiçbir kitabının çevirisine daha önce ön söz yazmamış, daha doğrusu, o zamana kadar yazmamayı ilke edinmiş Pamuk, ilk kez eserinin Kürtçe çevirisi için ön söz yazmayı kabul eder miydi? Bu sevinç ve ilgi Benim Adım Kırmızı’nın ön sözünün son paragrafında da çok açık bir biçimde dile geliyor: “Çeviri sayesinde her dil kendi imkânlarını genişletir, ilk başta belki de tuhaf gözükecek yeni zenginlikler keşfeder, çeviri tartışmaları, karşılaştırmalar ve yeni önerilerle derinleşir. Kitabımın çevirisinin tıpkı kendi geleneklerine bağlı nakkaşlar gibi, kendi dillerine bağlı Kürt okurlar tarafından okunacağını düşünmek beni sevindiriyor.”
Ali Abbas Yılmaz: Diyarbakır’daki toplantıda yaptığınız çeviriye ilişkin neler söyledi?
Mustafa Aydoğan: Bu toplantıda “Kürtçe baskılar altında bir dil ve bunun için kitabımın çevrilmesinin benim için siyasi bir önemi de var” diyen Pamuk’un, Kürtçe okuyamadığını ancak kitabın Kürtçe çevirisini okuyan arkadaşlarının “Kürtçe yazabilseydin ancak böyle yazabilirdin” değerlendirmesini yaptığını ve diğer kitaplarının da Kürtçeye çevrilmesinden büyük memnunluk duyacağını aktardığını ben de gazetelerde okudum. Yani bana Stockholm’da söylediklerine benzer görüşlerini Diyarbakır’daki toplantıda da yinelediği görülüyor. Açık konuşmak gerekirse, bu tür konuları konuşmaktan pek hazzetmeyen biriyim. Şu an bunu söylerken bile bir tuhaf olduğumu belirtmek istiyorum. Sadece bana söylenmiş olsaydı, bende kalabilirdi ve burada dile getirmekten sakınırdım, ancak gazetelere yansıdığı için bir tuhaf duyguya neden olsa da, sorunuzu yanıtsız bırakmak istemedim.
‘Kürtçeye yapılan hakaretlere, mevcut ön yargılara, sistemli olarak yaratılan olumsuz algıya da iyi bir yanıt…’
Ali Abbas Yılmaz: Stockholm’a gelerek sizinle de görüştüğünü belirttiniz. Aranızda geçen diyalogdan bahsedebilir misiniz?
Mustafa Aydoğan: Stockholm’da görüştüğüm Orhan Pamuk ile Benim Adım Kırmızı başta olmak üzere özellikle çeviri ve Kürtçenin durumu üzerine çok verimli bir sohbet ettiğimizi söyleyebilirim. Kürtçeyle ilgili çalışmalarımıza ve özellikle çevirinin Kürtçeye yapacağı etki ve sunacağı olanaklara ilişkin görüşlerimize karşı memnuniyetini dile getirdi. Eserinin Kürtçeye çevirilmesinin onda yarattığı mutluluğa ve heyecana, kitabının basımından önce Stockholm’da tanık olduğumu belirtmek istiyorum. Bir ara “Neden çevirdin?” diye amacımı merak eden bir soru yöneltti. Ben de kültürler ve dillerin çeviri köprüsünde birbirini besleyerek daha da zenginleştirdiği gerçeğinden söz ettim. Ayrıca Kürtçenin gereksinim duyduğu destekten ve bu desteği en güçlü ve etkili bir biçimde yapabilecek olanların başında kendisinin geldiğini düşündüğümü belirttim. “Neden Benim Adım Kırmızı?” diye sorunca da, o aralar Kürtçenin bir dil olmadığına ya da birkaç yüz kelimeden ibaret ilkel bir dil olduğuna dair gazatelere yansıyan hakaretlerden, bunun bizde yarattığı duygudan söz ettim. 600 sayfaya yakın bu eserini çevirerek yanıt vermek istediğimi, işte edebiyatınızın en önde isimlerinden Orhan Pamuk’un bu kadar sayfadan oluşan yapıtını çevirmeye muktedir bir dil olduğunu göstermek gibi bir duyguya kapıldığımı dile getirdim. “Benden ne istiyorsunuz” diye sorduğunda ise Kürtçenin bugünlerde onun gibi simaların desteğine daha çok gereksinim duyduğunu, bu çeviriye ön söz yazmasını, ayrıca çevirinin yayımlandığı günlerde de Diyarbakır’da destek amaçlı bir toplantı yapmasının bizi çok sevindireceğini anlatmaya çalıştım. Orhan Pamuk’un çeviriye ön söz yazmasının Kürtçeye çok iyi bir destek olacağını, Kürtçenin de bu desteğe çok gereksinim duyduğunu, bu gereksinime verilecek olumlu cevabın sadece Türk kamuoyunun değil, aynı zamanda Kürt kamuoyunun da ilgisini çekeceğini, ayrıca Kürtçeye yapılan hakaretlere, mevcut ön yargılara, sistemli olarak yaratılan olumsuz algıya da iyi bir yanıt olacağını anlatmaya çalıştım. Orhan Pamuk da, şimdiye kadar hiçbir kitabının çevirisine ön söz yazmadığını, ama bu Kürtçeye yarayacaksa, yazacağına ve en kısa zamanda ulaştıracağına dair söz verip yerine getirdi.
‘Kitaplar zaman kazandırır, ana dilinizde yazılmışsa, yalnız zaman değil, sizi de kazandırır daha önce mesafeli durduğunuz yere’
Ali Abbas Yılmaz: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Mustafa Aydoğan: Dünyada farklı zenginlikler ve bu zenginlikleri sırtında taşıyan tarihin ambarı diye tanımladığımız farklı insan dilleri var olduğu sürece bu zenginliklerin buluştuğu köprüler de kurulmaya devam edilecek, buluşan diller de birbirlerini etkilemeyi, besleyerek zenginleştirmeyi sürdürecekler. Lalistan için yazdığım ön sözde belirttiğim gibi “Kitaplar sizden zaman çalmaz, size zaman kazandırır.” diyen Arnold Weinstein’e kulak vermenizi öneriyorum. Evet, kitaplar zaman kazandırır, bir de ana dilinizde yazılmışsa, yalnız zaman değil, sizi de kazandırır daha önce mesafeli durduğunuz yere ve olguya. Lis Yayınevi tarafından basılıp ana dilimiz Kürtçe olarak sunulan Lalistan’ın da bu anlamda size birçok şey kazandırabileceğini düşündüğüm için okumanızı tavsiye ediyorum. Ayrıca dillerin buluştuğu köprü olan çeviriye ana dilin gelişmesinde yüklenen anlam vurgusu ve ana diline mesafeli olan yazarlara Kürtçeye duyarlılık çağrısıyla birlikte çeviri, dil ve şiir tutkunluğuyla yapılan bu güzel, keyifli ve bir o kadar da anlamlı bulduğum sohbet için teşekkürler sevgili Ali Abbas.