Kültür & Sanat

Yaşama iki pense ve bir iple tutunmaya çalışıyor

Beş çocuk babası Emin Diril, 30 yıldır takı, tespih tasarımı ve tadilatı yapıp satıyor. 2015-2016 tarihleri arasında yaşanan çatışmalardan kaynaklı 8 yıldır işlettiği iş yerini kaybetti. Bir ip ve iki pensesi ile hayata yeniden tutunmaya çalışan Diril, tutkusu olan işini yaşatmaya çalışıyor.

Zelal Sinayiç/ ÖZEL HABER

Sur'da 6 Eylül 2015 tarihinden 10 Mart 2016 tarihine kadar toplam 6 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Dairesi Başkanlığı'na göre 2015 yılında 50 bin 341 nüfusu olan ilçede, 25 bin kişi göç etmek zorunda kaldı.

İçişleri bakanlığı yaptığı açıklamaya göre, Suriçi Bölgesi’nde 1.129 adet bina tamamen yıkılmış, 1.269 adet bina az hasar almıştır. Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Raporunda,10 Mayıs 2016 tarihli uydu görüntüsü üzerinden yapılan tespitlere göre, çatışmalarda en fazla hasar gören Cemal Yılmaz, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı ve Savaş mahallelerinde toplam 832 yapı yıkıldı, 257 yapı ise hasar gördü. Diyarbakır Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Ufuk Nurullah ise, Sur’da yaklaşık 7 bin yapının yıkıldığını belirtmişti.

Sur’un tarihi sokaklarını gezerken Cami Kebir mahallesin küçük bir dükkan gözümüze çarpıyor. Dükkanın içine girince karşımıza bir yaşam hikayesi çıkıyor.  Beş çocuk babası olan Emin Diril 2007-2015 yılları arasında Diyarbakır’ın Sur mahallesinde 45 öğrencinin bulunduğu bir takı atölyesinde eğitim veriyor. 2015-2016 yılları arasında çıkan çatışmalarda çıkınca çok sevdiği iş yerini ve malzemelerini kaybeden Diril, yaşama iki pense ve bir iple tutunmaya çalışıyor. Diril yaşadıklarını şu şekilde dile getiriyor:

 “30 yıldır bu işi yapıyorum. Daha önce fabrikalarda makine teknisyenliği yapıyordum Takı tasarımı baba mesleğim olsa da ben, asıl mesleği küçük yaşlarda gittiğim İstanbul’da bir ustadan öğrendim. Bu işte kendimi geliştirdim ve mesleğim benim için bir aşka dönüştü. 2007 yılında Sur’da bir atölye açtım. 45 öğrencim vardı. İnsanlara eğitim vermek bana çok fazla mutluluk veriyordu. 8 yıl boyunca bu atölyeyi işlettim. Her şey çok güzel gidiyordu, yaşanan çatışmalı döneme kadar.  2015-2016 yılları arasında çıkan çatışmalardan kaynaklı her şey yıkıldı, her şeyimi kaybettim. O dönem 70 olan pense, şuan 2 penseye indi. Bu durum maddi ve manevi olarak çok ağır geldi. İki pense ve bir iple yeniden hayata tutunmaya devam ettim.”

‘Bütün işleri bir arada koşuşturmama rağmen yetmiyor’

Yaşanan olayların ardında Diril, Cami Kebir Mahallesi’nde satın aldığı dükkanı haftanın 7 günü açık tutuyor.  3 işi bir arada götürmesine rağmen maddi olarak yetemediğini aktaran Diril, farklı işlere de koşuşturuyor. Diril, şunları dile getirdi: “Haftanın 7 günü, sabah 6-7 gibi burayı açıyorum. Buranın dışında, Japon Pazarın bir yerim var ve Ulu Cami’nin orada tezgah açıyorum. Gün içerisinde bu üçüne koşuşturuyorum. Tek başıma çalışıyorum. Gün geliyor günlük 10 bin kazanırken, bazen de aylarca cebimden harcamak zorunda kalıyorum. Müşteri yok, bütün işleri bir arada koşuşturmama rağmen yetmiyor. Buradan aldığım ücret çok cüzi bir rakam, aldığımı da günlük ihtiyaçlarım için harcıyorum ve hiç anlamı kalmıyor. Yeri geliyor dükkanı kapatıyor kanalizasyon işine gidiyorum, okullardaki teknisyenlik gerektiren tadilat işlerine gidiyorum. Böylece günlük ihtiyaçlarımı karşılayabiliyorum.”

Her şey çıkar ilişkisine dayanıyor

İnsan ilişkilerin artık çıkarlar etrafından şekillendiğini ve samimiyetin kalmadığını anlatan Diril, “Geçmişte maddi gelirim çok iyiydi ve çevremde çok fazla insan bulunuyordu. Ne zaman her şeyimi kaybettim etrafımda kimse kalmadı. İnsan ilişkileri artık çıkar doğrultusunda ilerlemeye başladı. Eskiden sıcak, samimi ortamlar vardı, bu doğrultuda paylaşımlar da fazlaydı. Fakat şuan, o dönemlere dair hiçbir şey kalmadı” dedi.

Yaşadığı bunca zorluğa rağmen yaşam enerjisini kaybetmeyen Diril yoktan var ediyor. Mesleğinin hayal dünyasını dingin tuttuğunu aktaran Diril, yaptığı her şeyden mutluluk duyduğunu şu cümlelerle ifade ediyor:“ İşimi yaparken hiç yorulmuyorum, yorulduğunu zannettiğin tüm işler insana bıkkınlık getirir. Yorgunluğunu işine yansıttığın zaman o iş senin işin değildir. İnsan yaptığı her şeyden zevk almalıdır, mutluluk hissetmelidir. Kimileri büyük atılımlar, büyük oyunlar oynuyor, yüksek seviyelere geliyor, kimileri ise benim gibi küçük düşünceler ile mutluluğu ararken ticaret yapabiliyor, tabi ki aç kalmamak şartı ile.”

‘El sanatı aç bırakan bir meslek değil’

Bütün hayatını işine adayan Diril, sanatın incelik ve kabiliyet gerektirdiğini dile getiriyor ve şöyle ekliyor:

“Büyüklerimiz hep derdi el sanatı aç bırakan bir meslek değil diye, çok haklılar. Kolye, küpe, yüzük, kehribar çeşitleri ve tespihler yapıp, satıyorum. Tadilat gerektiren işler ustalık ve incelik istiyor. El sanatları demek sadece takı yapmak değil, el sanatları denildiği zaman tamirat da gerekiyor. Malzemeleri çok iyi tanımak gerekiyor, hangi malzeme hangi işlemlerden geçecek onu çok iyi planlamak gerekiyor. Sanatçı gelen ürüne bakar bakmaz, o ürünün ne gibi işlemlerden geçeceğini görebilmelidir, eğer onu göremiyorsa o bir sanatçı değildir. Nasıl ki bir terziye bir ürünün nasıl dikilmesini anlatamıyorsanız, bu meslekte öyle. Terzi sadece dikiş yapmak değildir veya sadece bir ürünü satmak ustalık değildir. Sanatçı yaptığı ürünün çözünüllüğünü yapamıyorsa bu kesinlikle ustalık değildir. Zaman geliyor sadece makine ile yapılabilecek işlerin tamamını ben elle yapıyorum, makine kullanmıyorum. Bu durum insanları cezbediyor ve müşteri potansiyelini oluşturuyor. ”

Önce hayal ediyor, sonra tasarlıyor

“Tarihi olan taşlar yok olmaya başlıyor, onun yerine fabrikasyon dediğimiz yapay, sentetik taşlar almaya başladı. Eski ile yeni arasında çok fazla fark var. Her şeyin doğası ile oynadılar. Ve bu durum da hayattan zevk almamızı önlüyor. Ben de yerin altında olan, keşfedilmeyen veya keşfedilmeyi bekleyenin peşine düşüyorum. Doğanın güzelliğini yakalan insan, mutluluğu yakalar. Burada bulunan bütün malzemeler farklı şehirlerden geliyor, ayrıca dışarıdan gelen malzemeleri de satın alıp değerlendiriyorum. Her şeyi satın alıyor ve bir köşeye saklıyorum. Kafamda önce hayalini kuruyor, sonra tasarlıyorum. Elbet bir gün alıcısı çıkacak diye ve çıkıyor. Bu durum hiçbir zaman şaşmadı.” diyen Diril, ben tarihi dokudan zevk almadığını, bu tarihi dokunun ona çıkaracağı malzemeden, görüntüden, objeden zevk aldığını söylüyor.

‘Hiçbir şey çöp değildir

Kendi mesleğinin sınırlarının dışına çıkmak için, takı tasarımında örnek aldığı ülkeleri gezen Diril; “Gümüşler Türkiye’den, taşlar genelde, Kafkasya, Bulgaristan gibi bölgelerden geliyor. Şuan Türkiye’de yerel ürün kalmadığı için dışarıdan geliyor.  Bu ürünlere olan merakımdan kaynaklı Kırgizisatan’a gittim, yerinde birebir gördüm, izledim ve çok hoşuma gitti. Ürünlerinden çok fazla etkilendiğimi söyleyebilirim. Kendi ürünlerimi tasarlarken örnek aldığım çok olmuştur. Oradan getirip sattığım geleneksel takılar da var. Kırgızistan’da hiçbir şey çöp değildir felsefesini örnek alıyorum. Her malzemeden ürün çıkartabiliyorlar. Ben de bu yaşam felsefesini kendi yaşamıma empoze etmeye çalışıyorum.” ifadelerinde bulundu.

Diril cümlelerin şu şekilde noktalıyor: “Şuan atölye açmak için bir bütçem yok, ama ilerde olursa öyle bir şey yapabilirim.  Fakat tek kişilik olacak bir iş değil, bu yolda beraber olabileceğim bir arkadaş olursa neden olmasın. Tabi ki ilerde ne olur bunu hakkında net bir şey söyleyemem, çünkü zamanın ne getireceğini bilemiyoruz.”