Yazar Ali İhsan Gezer ile Sur Ajans için kitabı "Uygunsuz Adım" ve edebiyat üzerine söyleştik...

Röportaj: İrfan Erdoğan/Almanya...

-Ali İhsan hocam seni basından ve yeni yazdığınız kitabınız "Uygunsuz Adım" dan iyi kötü tanıyoruz. Ancak yine de sizi tanımayan binlere Ali İhsan Gezer'i anlatmak isterseniz nasıl anlatırsınız? Ali İhsan Gezer kimdir...?

Ali İhsan Gezer: Afyon'un Emirdağ ilçesinde doğmuşum. 1951 doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi aynı ilçede tamamladım. Yoksul bir ailenin çocuğu olduğum için üniversite eğitimi göremedim. Liseden ayrılıp Jandarma Astsubay Okuluna girdim ve 1971 yılında astsubay olarak mezun oldum. Altı yıl astsubay olarak görev yaptıktan sonra siyasi düşüncelerim nedeniyle tutuklandım. İki buçuk yıl hapis yattıktan sonra tahliye oldum. Örgütlü olarak devrimci mücadeleye devam ettim. 12 Eylül Darbesiyle tekrar tutuklandım ve sekiz yıl hapis yattım. Bu arada yoğun işkenceler gördüm. Cezaevi süreci benim için tam bir eğitim zamanı oldu. Binlerce kitap okuma fırsatı buldum. Cezaevinden çıkınca özel bir işyerinde on yıl çalıştım ve altı yıllık astsubaylıkta geçen süreyle birleştirip işçi emeklisi oldum. Evliyim ve bir kızım, iki torunum var. Akçay ve Eskişehir'de yaşıyoruz.

‘Pandemi günlerinde yazılmış olan taslağı ele alıp, "Uygunsuz Adım" adı altında kitap haline getirdim’

-Ali İhsan hocam, yazmaya daha doğrusu kitap yazmaya nasıl karar verip başladınız. Başka bir deyimle "Uygunsuz Adım" nasıl ortaya çıktı. Yazarken karşılaştıklarınızı okurlarımıza aktarır mısınız?

Ali İhsan Gezer: Yaşamım, Jandarma Astsubaylığından profesyonel devrimciliğe uzanan bir seyir izlediğinden, çevre sohbetlerinde ilgi çekiyordu ve "Yaz bunları" deniyordu… Ben de iç dünyamla başbaşa kaldığımda, yaşadığım döneme tanıklık etmeyi siyasal bilincimin gereği olarak gördüm ve yazmaya başladım. Kabataslak yazdıklarımı bilgisayarda bırakarak yıllarca ele almadım.

Pandemi günlerinde eve kapatılınca, yazılmış olan taslağı ele alıp, "Uygunsuz Adım" adı altında kitap haline getirdim. Umduğumdan fazla ilgi gördü. 70-80'leri yaşayan hemen herkes kendinden çağrışımlar buluyor ve yoğun geri dönüşler alıyorum. Yazmakla iyi bir iş yapmış olduğumu gördüm...

‘Marks'ın öngörüsü olan sosyal KUTUPLAŞMA hızla yaşanıyor’

-Ali İhsan hocam, söyleşi yaptığım hemen herkese soruyorum, size de sorayım. Siz de biliyorsunuz bir yandan okumadan yazmadan büyük bir kaçış varken diğer yandan da çok sayıda kitap yazan şiir yazan da çıkmıyor değil. Bunu bir yazar ve aydın olarak nasıl değerlendirirsiniz?

Ali İhsan Gezer: Yazar Zafer AYDIN "Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi"ni irdeleyen bir 15-16 HAZİRAN FİLMİ yapmış. Orada bir dönemlendirmeden söz ediyor. Türkiye aydınlanmasını, başlıca üç döneme ayırıyor: Birinci dönem, ULUSLAŞMA DÖNEMİ diyor. Cumhuriyetin kuruluşundan 1960'a kadar olan süreci, ulus bilincinin yaratılması dönemi olarak tanımlıyor. İkinci dönemi, SOSYALİSTLEŞME DÖNEMİ olarak ele alıyor. 1960'tan 1980 faşist askeri darbe dönemine kadar olan süreci sosyalist düşüncenin hızla yayıldığı, yoğun çeviriler yapılıp kitaplar yazıldığı; fiilen de yoğun bir sınıf mücadelesi sürecinin yaşandığı dönem olarak adlandırıp, 15-16 HAZİRAN olaylarını bu mücadelenin zirvesi olarak tanımlıyor. Üçüncü dönem, sizin de sözünü ettiğiniz, APOLİTİKLEŞME süreci oluyor. 12 EYLÜL, Türkiye solunun üzerinden bir silindir gibi geçti. Altı yüz bini aşkın insan hapislere dolduruldu. Yaklaşık bir milyon insan gözaltına alınıp işkencelerden geçirildi. Elli kişi asılarak öldürüldü. İşkencede öldürülenlerin kesin rakamı saptanamaz oldu… Yaklaşık on yıl boyunca toplum önderleri hapislerde çürütüldü.

Bu bastırma uygulamaları bir yandan siyasal mücadeleden geri durmayı, okuma yazmaya soğuk bakmayı getirirken; diğer yandan yaşanan zulüm sürecinde daha da çelikleşmiş olan insanlar,  büyük bir birikimle kitaplar yazmaya, sosyalist içerikli ürünler yaratmaya devam ettiler… Bugün yaşanan tablo, bu sürecin eseridir. Mücadele sürüyor ve sürecektir. Kapitalist sistem toplumu her gün yeniden abondone etmektedir. Ardı arkası kesilmeyen zamlar. Sürekli artan işsizlik, geleceksizlik, insanları sürekli devrim saflarına itmektedir. Önünde sonunda sosyalist mücadele galip gelecektir. Marks'ın öngörüsü olan sosyal KUTUPLAŞMA hızla yaşanıyor. Tüm dünyada mülkiyet çok az elde toplanırken, işsizler, açlar, mülteciler milyarları bulmaktadır...

‘Cezaevi süreçlerinde edebi üretimin artması son derece doğaldır’

-Bir dönemler cezaevlerinde yazan çizen insanlar üzerinden çok tartışmalar oldu. Burada çıkan ürünlere hapishane edebiyatı denilerek burun da bükülmedi değil. Sen de cezaevinde yatmış bir edebiyatçı olarak bunu nasıl değerlendirirsiniz? Cezaevi edebiyatı denen bir edebiyat var mı? Ya da edebiyatı nasıl tanımlarsınız?

Ali İhsan Gezer: "CEZAEVİ EDEBİYATI"  tanımlaması doğru bir tanımlama değil. Edebiyat eserleri bir beynin ürünüdür ve bunun cezaevinde mi, evde mi ya da kütüphanede mi yaratıldığının hiçbir önemi yoktur… Cezaevi süreçlerinde edebi üretimin artması son derece doğaldır. İnsanlar orada kendi iç dünyalarıyla başbaşa kalmakta ve yoğunlaşma sürecine girmektedirler.  Sanat eserlerini değerlendirirken asgari düzeyde de olsa belli kıstaslara sahip olmak gerekir. Ben temel bakış açımı, Sovyet Bilimler Akademisi üyesi profesör MOSSEY  KAĞAN'ın GÜZELLİK BİLİMİ OLARAK ESTETİK VE SANAT isimli eserinden edindim. Oldukça hacimli bir kitap olan bu eser, asgari bir bakış açısı sağlıyor. Meraklılarına öneririm...

‘Bizler hızla mesajlarımızı "hap bilgiler" haline getirip, milyonların gözünün içine çakmak zorundayız’

-Ali İhsan hocam, yine günümüzde özellikle genç nesillerde okuma ve yazmaya karşı bir gerilik ve soğukluk var. Bunu işler hâle getirmek için neler yapabiliriz. Bu gerilik ve soğuklukta hızla gelişen teknolojinin de etkisi var mı? Ne yapmalı?

Ali İhsan Gezer: Gelişen teknolojiye karşı çıkmak, "tutuculuk" olur. Hızla o teknolojiyi öğrenip, mesajımızı o kanallardan iletmeyi başarmamız gerekiyor. Gençlik kitleleri sosyal medya üzerinden iletişim sağlıyor ve bu alanda hız çok yüksek. Oturup saatlerce kitap okuyarak edineceği bilgileri, özetlenmiş sade formüllerle bir kaç dakikada elde edebiliyorlar. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası oluyor.

Bir yanda bilgileri hap yapıp o mecralara sunanlar; diğer yanda "hap" şekline getirilmiş bilgileri bekleyen, fazla emek harcamadan kolaya konan milyonlar!.. Bizler hızla mesajlarımızı "hap bilgiler" haline getirip, milyonların gözünün içine çakmak zorundayız. Şimdilik kapitalizmin cin fikirli ama derinliği olmayan trolleri bu işi yapıyor. Nitelikli insanlar kitlelere bu alandan seslenmenin yolunu bulmak zorundadır. O zaman içeriğin, kalitenin rolü öne çıkacaktır. Kitleler doğru fikirlerin etrafında yeniden saflaşacaktır.

‘Cam işçilerinin direnişini konu aldığı için kitabın ismi "camı kırmak" olacak’

-Ali İhsan hocam, bu röportaj için beni kırmadan evet dediğiniz ve yazdığınız "Uygunsuz Adım" adlı güzel romanınız için gerçekten çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını diliyorum. Ayrıca yeni bir kitap vs. çalışmanın müjdesi de var mı?

Ali İhsan Gezer: EMEK ve SERMAYE olarak ayrılmış bir toplumda insanların kendi sınıfsal konumlarının farkına varması, sınıfının çıkarlarının nerede olduğunu öğrenmesi çok önemlidir. Sadece bu gerçeğin farkına varılmış olsa, dünya alt üst olacaktır. Emekçiler milyarlarla ifade edilirken; sermaye sahipleri bir avuçtur. Yeni kitap tasarım, bu gerçeğin altını çizme yönündedir. Eskişehir'de yaşanan bir fabrikadaki işçilerin direnişini ele alarak, işçi sınıfının misyonuna vurgu yapmak istedim. Kitap haline geldi. Matbaa aşamasında.  Burada ismini de açıklamış olayım. Cam işçilerinin direnişini konu aldığı için kitabın ismi "camı kırmak" olacak.