Son zamanlarda toplumsal yapıda bir çürüme, bir yozlaşma aldı başını gidiyor. İster sosyal gruplar ister kamusal alanlar olsun, nereye bakarsanız kötü kokular, çirkef ilişkiler, kaba davranışlar, şiddet, tahrik, taciz vb. görüntüler dikkat çekiyor.
Şiddet, gittikçe içselleştirildi ve toplumsal dokunun bir parçası oldu. Bunda mutlaka televizyonlarda her gün gözümüzün içine içine sokulan şiddet dolu haberlerin, dizi filmlerin, hatta bazı belgesellerin etkisi vardır.
Diğer yandan zırt pırt “kader mahkumu” denilerek çıkarılan afların ya da adalet sistemindeki cezasızlık da bireyin bilinçaltına bir rahatlama sağlıyor olabilir.
Aile içi şiddet ve kaba kültür, eğitim camialarındaki her gün tanık olduğumuz öğrencilerin akran şiddeti, eğitimcilere yönelik şiddet, sağlık çalışanlarına karşı gerekçesi ne olursa olsun bir türlü anlamlandıramadığım ahmakça şiddet hepsi bilinçaltına yerleşmiş bir özgüvenin veya cezasızlık kabulünün etkisi olarak kabul ediliyor.
Şiddet artık kanıksanır ve sıradan bir olgu oldu hayatımızda. Herkes haklı bir gerekçe buluyor kendisine. Ya da bir güç devşirerek varlığını dayatıyor.
Son zamanlarda öğrenciler ve gençler arasında çok acımasız bir şiddet döngüsü yaşanıyor. Hemen her lisenin, dersanenin çıkışında çok büyük kavgalar yaşanıyor ve bu, her gün oluyor.
Mahabad Bulvarı’nda özellikle meşhur bir kafenin önünde her gün bıçaklı, silahlı kavgalar yaşanıyor.
Uyuşturucu kullandığı varsayılan gençler bir parkta dersane öğrencisini katletti. Polis kayıtlarına liseli gençlerin kavgaları hemen her gün işleniyor.
Bunu durdurmanın yolu yok mu?
Ne oldu da hem çok politik hem çok dindar olduğunu iddia eden Diyarbakır, bu hale geldi? Hani bu kentin mangalda kül bırakmayan, büyük iddiaların sahipleri nerede?
Toplum yararına çalıştığını iddia eden yüzlerce dernek, tarikat, cemaat vb. ne iş yapıyor, neyin mücadelesini veriyor?
Geleceğimiz olan gençler uyuşturucu ve çirkinliğin bataklığına sürülürken, sizler hangi kutsal davanızın başarıya ulaşacağını sanıyorsunuz?
Neden toplumun önde gelen kesimleri sorumluluk almıyor? Kendi dar kulvarlarından çıkmadan, lüks ve şatafatlı hayatlarından ödün vermeden, bu topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmeden nasıl rahat edecekler?
Gençliği bu gözü karalıktan, bu şiddet ve uyuşturucu batağından çıkarmak, korumak hepimizin sorumluluğudur. Aileler başta olmak üzere, toplumun tüm duyarlı kesimleri, dernekleri, tarikatları, cemaatları, devlet kurumları, emniyet teşkilatı bu sorunu gidermek, gençleri korumak zorundadır ve işbirliği yapmalıdır.
Yoksa şiddet önlenemez bir bumerangdır, er geç hepimize çarpabilir!