“İlkel toplumun ilk ve en çok tanınan sanat yaratımlarına dikkatle bakıldığında, erken-paleolitik çağdaki mağara resimleri ile heykellerin “doğaya bakarak” değil, bellekten yapıldığını bilim saptamış bulunmaktadır.”

“O çağlardan binlerce yıl önce de insanoğlu yaşıyordu; ama çok eski çağlarda, insanların sürüler halinde yaşadığı ve üretici faaliyete henüz başladığı çağlarda ne sanat vardı ne de din. Çünkü en basit şekil algılarını sanatsal olarak canlandırılmış tasarımlara dökebilmek için gerekli karmaşık psişik mekanizma henüz oluşmamıştı.”

YERDEN YERE ÇALINAN!

Kendimi

Bir kalamar gibi hissediyorum

Yerden yere çalınmış

Çalınmış

Çalınmış

Çalınmış

Ha bire dövülmüş

Dövülmüş

Dövülmüş

Dövülmüş

Acısı alınmış bir kalamar gibi

Kendimi hani…

Hesaplı kitaplı biri değilim

Boş vermiş de değilim

Sorumsuz biri hiç değilim

Kendimi bir kalamar gibi hissediyorum

Yerden yere çalınmış bir kalamar gibi

Yüreğimi yani…

Ya ben şimdi kanlar içinde bu yüreğimi

Bana acı veren bu ezilmiş yüreğimi

Çıkarıp da bu haliyle kimlere vereyim?

AYDIN ALP - ŞİİR GERİLLASI (J&J ARALIK 2023)

“Genel olarak biliyoruz ki gerçekliğin yansıtılışı, gerçekliğin sanatsal bir imgede “dönüşüme uğrayışıyla” ortaya çıkar. Sanatsal bir imge, gerçek bir nesnenin basit bir kopyası değildir hiçbir zaman, olamaz da.” “Sanatsal bir tasvir, her şeyden önce, gerçeklikle ne denli benzerlik gösterirse göstersin, hiçbir zaman doğanın basit bir “kopya”sı, bir olayın belgesel-stenografik bir “fotoğraf”ı değildir.” Prof. Moıssej Kagan (Güzellik Bilimi Olarak Sanat ve Estetik)

Gerçekçilik, hatta doğalcılık akımının temsilcileri de olmak üzere hiçbir sanatçı, sanatsal yapıtlarında, var olanın aynısını oluşturamaz. Eşyanın tabiatına aykırıdır bu! Varsayalım beş gerçekçi ressam, aynı manzaranın resmini çizsin. Beş ayrı tablo karşımıza çıkar! Sanatın doğasında öznellik vardır. Bu gerçek, nesnel yaklaşımlara karşı olmak anlamını taşımaz. Sanatsal yapıtlar, gerçekçilik hassasiyeti gösterilse de kişinin beyninden, yüreğinden süzülerek oluşturulur ve objenin aynısı değildir! Ortaya çıkan sanatsal yapıt, başka bir şeydir, kendisidir!

Sanatsal yapıtlarda öznelliğin kaçınılmaz oluşu; saçmalığa davetiye çıkarmaz! Sanat, yaşamla beslenmişse, dokunur insanın yüreğine. Bilimkurguda da böyledir bu, masallarda da. İnsana ait duygularla yüreği kabartmayan hiçbir ürün, sanatsal boyuta ulaşamamış demektir. Saint Paul: “ Görünmeyeni anlamak için, görünene başvurmak gerekir.”

“Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir.” Saatleri Ayarlama Enstitüsü

(Ahmet Hamdi Tanpınar)

Soyutlama yapabilme, bazı uzmanların dediği gibi, başlangıçta nörolojik bir gelişim ürünü de olabilir! Şimdi sağlıklı yaşamanın olmazsa olmazı olmuştur! Yoksul, yoksun ve otoriter toplumlarda; soyutlama, yorumlama; düşünmek ve düşünceyi dile getirmek, sınırlı olduğu kadar da yasaktır aynı zamanda!

Picasso’nun resim sergisini gezen bir general: İspanya iç savaşının dehşetini yansıtan Guernica tablosunu gösterir ve Picasso’ya sorar. Bunu siz mi yaptınız. Picasso: - Hayır, bunu siz yaptınız, der.

Verilerden kaçanlar, ortalama şairlerdir. Ve bu şairlerin, düşlerinin bile kaburgaları sayılıyor! Çünkü yaşamdan kaçıyorlar. Hazıra düş mü dayanır?

Marx: Mitoloji, insanın toplumsal varlığının taşıdığı mahiyetin bilinçsiz bir şekilde sanatsal olarak halk fantezisinin içinde işlenmesidir, der.

Örgünleşmiş her usta sanatçı, okuyucular için bir üst okuldur. Tabi bu üst okulda, önceki okulların bilgileri ( sanatın, edebiyatın bütün bir birikimi, geleneği) gözden geçirilmiştir. Hatta alana ilişkin temel bilgileri bile taşır. Sanatçı, eşyanın tabiatına uygun olarak toplumun önünde olan kişidir. Eserleriyle toplumun zihnine kazınır ve toplumu ileriye taşır. Gel gör ki çağın ve toplumun gerisinde olan marazi tipler, sanatçı diye lanse edilebiliyor!  

NOT: Alevli bir dönemden geçiyoruz. Çevremiz bir ateş topu. Toplum olarak da huzurlu olduğumuz söylenemez. Yoksulluk ve hukuksuzluk, cinnetin eşiğine getirmiş insanlarımızı. Gündeme ilişkin yazacağımız her güncel olay, karartacak içimizi. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur hesabı, yeniden kültür kurumlarına baskınlar başladı. MED-DER (Mezopotomya Dil ve Kültür Araştırma Derneği) ve PayîzPirtûk kitabevine baskın yapıldı. Yerel gazetelerden öğrendiğim kadarıyla PayizPirtûk kitabevinde Aryen, Aram, Sitav ve J&J Yayınlarına ait 409 kitap (benim “Şiir Gerillası” şiir kitabım da dâhil) ve 144 dergiye el konuldu. Esefle kınıyorum, başka ne desem?

Toplumsal yapımızın yenileneceği ve bizim de güncelleneceğimiz günler diliyorum.