Anthony Robbins’in “İçindeki Devi Uyandır” kitabını okuduğunda ilk yaptığı şey ekmek arası peynir yemeyi bırakmasıydı. Karbonhidratlarla proteinleri birlikte tüketmemesi gerekiyormuş. Kitaptan çıkardığı ilk pratik sonuç buydu.
Tuğla kadar kişisel gelişim kitabından kala kala o “pratik bilgi” kalmıştı. Ekmeği ayrı peyniri ayrı yiyecekti. Avucunu denize daldırıp bir yudum su içmek gibi bir şeydi ve bir ayın sonunda uyguladığı diyet programı ile bir deri bir kemik kalmıştı.
Yıllardır, etli pideler, katmerler, güveçler vs. ile biriktirdiği kiloları bir kitap darbesi ile yaz güneşinde kar tanesi olmuştu. Kilolar gitti… Bir yandan fazlalıkların gitmesine seviniyor bir yandan da biriktirdiklerini kaybetmenin boşluğunu yaşıyordu. Olan olmuş, giden gitmişti artık.
İçindeki devi uyandıramamıştı ama tastamam bir diyetin içinden geçmişti.
Her insan gibi o da kitaptan bir mucize bekliyordu. İnsanlar genelde kendi vardıkları sonuca değil, başkalarının dediklerine daha çok itibar ederler nedense. Zaman zaman emin oldukları her durumda bile ille de bir başkasının onayına ihtiyaç duyarlar. Bu durum kendi kendine yetmezlik midir, işi sağlama almak mıdır neyse sonuçta her insanın bir başkasına sorma ihtiyacı duyduğu durumlar olabiliyor. Aslında işler ters gittiğinde ihaleyi yıkacak birini arama ihtiyacı da diyebiliriz buna. İşin sonunda “senin dediğini yaptım, bak başıma neler geldi” gibisinden bir kaçış yolu bırakma durumu vs…
Halbu ki, her insanın zaman zaman bazı durumlarda ikircikli kaldığı, karar vermekte zorlandığı konular olabilir. Bunun için kendine yakın gördüğü ya da konuya dair yetkin bulduğu birinden görüş alabilir. Bu gayet normal ve yerinde bir davranıştır. Ama bizde genelde işler böyle de olmuyor. Çoğu zaman başımıza buyruk davranıp, işler umduğumuz gibi gitmediğinde ise hatayı kendi dışımıza itmesini de çok iyi biliriz. Kimse kusuru kendinde aramaz. Doğruyu kendine yontar, yanlışı ise başkasına yapıştırmasını iyi bilir.
İnsan kendi yaptığı her şeyden birinci derece sorumludur. Doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla… Doğruyu da yanlışı da başkasından esinlenerek yapsanız da sonuçta davranışınızdan birinci derecede kendiniz sorumlusunuzdur. O yüzden insan her ne yapar önce kendine yapar. İnsan kendine iyilik ya da kötülük yapmadan başkasına bir şey yapamaz.
İnsan içindeki devi ne kadar uyandırır bilinmez ama içindeki insanı öldürmese iyi olur.