“Fikir işçisiyim” derdi, maaşı asgari ücretti. Asgari ücret alamayanlara göre, kendini şanslı bile sayardı zaman zaman. Oysa vasıfsız bir işçinin aldığı ücrete talimdi. Demek ki, fikrinin de pek bir vasfı yoktu ya da yaşadığı memlekette fikrin bir kıymeti harbiyesi...

Fikre değer verilmeyen yerde bir fikir işçisi, aldığı asgari ücretle geçinme telaşındaydı, her bir asgari ücretli gibi…

Gazeteci, fikir işçisi… Bir gün yine haber peşinde koştururken rastladı bir hayvan tüccarına. Tüccar sordu, maaşın nedir diye. Asgari ücret dedi, çekinerek. Tüccar şöyle bir süzdü ve “Fiyakasına bakan da yüz bin lira kazanıyor sanır, hal bu ki, vasıfsız bir işçiden bir farkın yok”. Tüccar meseleye o gün notunu vermişti. Fikir işçisi bir gazetecinin asgari ücrete talim etmesi ona da garip gelmişti.

Aslında mesele basit. Fikre değer verilmeyen yerde kim neylesin fikir işçisini…

Gazetecilik, isteyen herkesin anında “ben de yaparım” diyerek cumburlop daldığı bir meslek olursa fikir işçiliğinin sonu da bu olur…

Avukatlık için, doktorluk için, mühendislik için fakülte bitirmek şart ama gazetecilik için niyet etmek yetiyor. Her isteyen istediği zaman bu mesleğin içine dalıp çıkabiliyor. Yetmişinden sonra bile kimseye kapalı değil kapıları.

Hele ki, sosyal medya paylaşımları üzerinden çalakalem, paldır küldür yazılan her şey biranda yüzbinlerce tıklanıyorsa mesele asgari de olsa bir fikir meselesinden çıkmış demektir.

Ücreti vasıfsız olanın fikrinin ne vasfı olabilirdi ki…

Bir şeyin değersizleşmesi için talep fazlası olarak çoğalması yetiyor. Her köşe başına açılan zincir marketlerde çalışmaya başlayan diplomalı fikir işçilerinden de anlaşılacağı gibi bu işin cılkı çıkmış durumda. Çünkü oralar bile vasıf ve fikir açısından daha avantajlı görülmeye başladı vesselam…

Madem ki, okulunu okuyanların yapmadığı, okulunu okumayanların da yapacağı bir iştir bu meslek o zaman yapacak bir şey yok, iş işten çoktan geçmiştir…

İnsanları geçinemedikleri bir meslekte tutmak kolay iş değil. Bir işi yaparken insanlar geçinemiyorsa, o iş geçim derdi olmayanların yapacağı bir işe dönüşmüş demektir.

Çok eskiler derdi, gazeteciliğin mesaisi olmaz, 24 saat haber peşindedir. Tabii uykusunda da haber yazanlar vardır belki, ama iş ne olursa olsun, insanı insanlığında uzaklaştırmasın. Nasıl olmaz mesai, ne demek 24 saat. Gazeteci de insandır ve onun da haber dışında bir hayatı vardır, olmalıdır. Ne de olsa fikir işçisi ve vasıfsız ücrete talim etse de onun da sosyal bir yaşamı olmalı. Ailesine ayıracak zamanı olmalı.

Diyeceksiniz ki, asgari ücretle sosyal hayat mı olur? Bir dışarı çıksanız bir sürü para, iyisi mi evde oturduğun yerden yaz yazabildiğin kadar. Yazdıkça daha da değersizleştiğini bile bile yaz…