Bencilliğin merkezinde, dünyanın etrafında döndüğünü sanırken, egosunun gölgesinde sürüklenen bedeni eriyip tükenmişti. Boş hayallerinin hayatın gerçekleriyle tuzla buz olmasında bir nebze olsun ders almıyordu. İnadını marifet sanarak tükettiği günlerin haddi hesabı yoktu.

Hem yorgun hem çaresizdi. Mecali kalmamış, adımları birbirine dolaşıyordu. Karmakarışık beyninde kurduğu yalanlardan çınlayan kulaklarındaki uğultu bir türlü dinmiyordu. Daha ne kadar dayanabilirdi?

Yeni bir güne uyandığında bir hayli bitkindi. Aynaya baktığında sararan gözbebeklerinde kurduğu yalanların gölgesini gördü. Birden içini bir ürperti kapladı. Tir tir titriyordu. Artık her şey çok daha zordu onun için. Deniz bittiğinde kumsalda çırpınan balıklar gibiydi. Solungaçları birbiri ardına açılıp kapanıyor, ağzına dolan kumlara engel olamıyordu. Sonunun geldiğini anlaması ona bir şey kazandırmıyordu. İnadına yenik düşmeyip, denizle birlikte geri çekilmesini bilseydi bunlar başına gelmeyecekti. Kör bir inatla yaşadığı hayatın böyle son bulmasını bir türlü hazmedemiyordu. Kısacık hayatın perdesi onun için daha da erken kapandı. Oysa zararın neresinden dönse kârınaydı. Ama o bunu bir türlü anlamak istemiyordu. Egosunun peşinde sürüklenen inadının onu taşıdığı yerde, hayalini kurduğu sonuçların esamesi okunmuyordu. Son pişmanlığın payda vermediği demde ne yapabilirdi ki…

Aynadan yüzünü çevirdiğinde bir boşluğun içinde kaybolan hayallerinin gölgesinde yere yığılıverdi. İçi geçmişti biran. Baygınlıkla yılgınlık arasına sıkışan ruhunun çekildiğini hissetti. Göğsünün kafesine çöken ağırlığın altında eziliyor, kalbine doğru inceden inceye vuran ağrılar nefesini kesiyordu. Yolun sonu muydu? Yeni bir başlangıç için hiç mi şansı kalmamıştı? “Ya hep ya hiç”, “ya herro ya merro”, “bütün yoksa parça benim neyime” diyerek yaşadığı ömrünce görüp göreceği bu muydu? Haksızlık diye düşündü. Böyle bir sonu hak etmediğini bu saatten sonra kime anlatacaktı. Kim onu duyup, kim yardımına koşacaktı…

Gözkapaklarına gün öğlen değen ışıkların parıltısında bedeni, elektrik şoku yemişçesine sarsılarak bir yana düştü. Parmaklarını hafifçe oynattığında damla damla kanının ılık ılık aktığını hissetti. Öldüm mü? diye kendi kendine sorduğu sorunun yanıtını veremiyordu. İçindeki boşluğun daha da büyüdüğünü hissettiğinde bir sonraki adımın ne olacağına aklı takıldı. Son nokta ne zaman, nasıl…

Vadesinin yeteceği yaşın bir hayli uzağında olduğunu anlatmaya çalışıyordu, içinde büyüyen boşluğa. Ölümü kendine yakıştıramıyordu. Son bir şansa daha ihtiyacı olduğunu mırıldandı içten içe. İç sesiyle yolladığı mesajın adresine ulaşmasını umuyordu. İdama gidenlere sorulurdu son isteği ama onun yaşama tutunmak için son bir şansa ihtiyacı vardı.

Bir şansı daha olacak mıydı, kim bilir…