Biz toplum olarak düşlerimizi yitirdik! Gelecek beklentimiz yok! İnsanlarımız, fırsatını bulanlar; çil yavrusu gibi kaçıyor! Yoksulluk ve yoksunluktan daha kötü olanı, gelecek beklentisinin yok edilmiş olmasıdır. Hukuksal zeminin ortadan kaldırıldığı ve adaletin söz konusu olmadığı, liyakatin de düşman bellendiği bir iklimde yaprak bile yeşermez. Sadece insanlar ve insanlık değil; doğa bile tahrip edilir!
12 Eylül’le, kitap yasak kavramı zihinlere kazındı. Milyonlarca kitap yakıldı. Şimdilerde ise kitap lüks ve artık ulaşılamaz bir hale getiriliyor! Zaten okuyan yazan insanlara “zındık” gözüyle bakılıyor. Okuyanların varlığından erki, “afakanlar basıyor!” Ütopyalar, zaten adı üzerinde yok! Ah, distopyaların kıyısındayız ama!
Ray Bradbury’s “Ve FAHRENHEİT 451”’inde, kitapları algılayan teknoloji ve kitapların olduğu evleri, içindekilerle birlikte yakmaya giden itfaiye ekipleri; tüyler ürperticidir.
Gorge Orweel’in “Bin dokuz Yüz Seksen Dört”teki insanları sürekli gözleyen “Büyük Birader’i, teknolojik alt yapıya dayalı faşist bir yapılanmadır ve korkunçtur.
Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünyası”nda Müdür: “Mutluluk ve erdemin sırrıdır; yapmak zorunda olduğun şeyi savunmak. Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara, kaçınılmaz yazgılarını sevdirmek.” Bunun için de “soma” denilen uyuşturucuları ve “CEMAAT, ÖZDEŞLİK, İSTİKRAR” mottoları ve devasa bir teknolojiyle “uyumlu” insanlar üretiliyor. Bebekken çiçek ve kitap gösterdiklerinde, onlara elektrik veriliyor. Kitaplardan ve doğadan nefret etmeleri sağlanıyor!
“Kitaplar ve şiddetli gürültüler, çiçekler ve elektrik şokları; az da olsa bu kavramlar bebeklerin zihinlerinde birbiriyle ilişkilendirilmişti; aynı ya da benzeri dersler iki yüz kez tekrarlandığında ayrılmaz bir biçimde birleştirilecekti. İnsanın birleştirdiğini ayırmaya doğanın gücü yetmezdi.” İçgüdüsel biçimde nefret aşılamak, refleksleri şartlandırmak!
ZAMAN VE SONSUZLUK
Darwin’in ufkunun yetmediği zamanları biliyorum
Havanın ve Havva’nın olmadığı çağları
Yağmur ormanları daha yokken, çok önceleri
Yağmurun olmadığı zamanları
Büyük patlamadan sonra cehennemi balçıkta
Fokur fokur fokurdamaları ve çok sonralarını
Ondandır, yanıktır ayaklarımın dibi
Yüreğimde yanardağ alevleri
Ey insanoğlu!
İki ayaklı atalarınız yokken
Örtünecek incir yaprakları bile yokken
Sizlerden çok önceleri, çok öncelerini
Tek hücreli canlıları gördüm
Ey beynindeki nöronları kurumuş softalar!
Sonsuzluktan habersiz yaratıklar!
Dünyaya at gözlüğüyle bakanlar!
Yüzünüze gamze olayım diye gelmedim!
21. yüzyıldayız öyle mi?
Neler gördüm ben, neler?
Milyon milyon yıllar öncesi ses ve ışık
Semanın olmadığı zamanları biliyorum
Darwin’in sokulamadığı zamanları
Einstein’in gözlerinin kamaştığı zamanları
Yok solucan deliğiymiş, yok tavşan deliğiymiş!
Ne yıldızlar ne gezegen ne kara delik
Büyük patlamadan sonra
Muhteşem ışımalar
Ve hunharca bir curcuna
Canlılığın boy verdiği bulamaçta
Milyonlarca yıldan bu yana
Baş döndürücü bir hız vardı ve karmaşa
Ve milyonlarca yıl sonrasında
İnsanoğlu, ey insanoğlu!
Olacaksa, dizginsiz bir parlama
Yakıcı ve güzelim bir kamaşma
İlla aşklardan yana ve mutlaka!
AYDIN ALP / ŞİİR GERİLLASI (J&J 2023 DİYARBAKIR)
Ha sahi, bütün distopyalarda gülmek, kahkaha atmak da büyük bir suç ve bedeli var! “Mutluluk” kavramları, onlara enjekte edilen “makul” normlarda yaşamak ve çemberin dışına asla çıkmamak!
“Cesur Dünya”da, anlatılanları sağlamak için müthiş bir teknolojik altyapıya gereksinim var. Ortadoğu’da, bizim coğrafyamızda ve hukuksal zeminin olmadığı, eğitimin yerle bir edildiği ve cehaletle boğuşan bütün ülkelerde kitlelere, ırkçılık ve bağnazlık pompalamak ve yaratılan “düşman”a karşı kin aşılamakla aynı sonuç elde ediliyor! Hem “Cesur Dünya”, devasa bir teknolojiyle yıllar içinde “ürettiği” on binlerce kişi, bizim gibi toplumlarda daha kısa zamanda ve salt teknolojiye dayalı olmadan yapılan ırkçılık ve bağnazlık propagandasıyla milyonlarca “Heil Hitler!” Vasıfsız, sevgisiz, iradesiz ve kin dolu bir kitle; kimler hedef gösterilirse linç etmeye hazır yoksul ve acınası durumda bir kitle! Geri kalmış, geri bıraktırılmış bütün ülkeler, cehaletle ve yoksullukla boğuşuyor.
Sanayisini kurmuş ve nispeten demokratik bazı ülkelerin dışında, tekellerin ağlarını ördüğü bütün ülkeler, kapitalizmin karanlık yüzüyle çarpılıyor!
Bir zamanlar, insanlık için umut olarak doğmuş sosyalizm bile “proleterya diktatörlüğü” garabeti ve özgürlüklere kapalı oluşuyla insanlığın düşlerini yerle bir etti. Liçodeyev’in “Vidacık Tıpacık” adlı yazısından: “ O zamanlar baba bir laf olan küçük bir vida sözü ağızlardan düşmüyordu. Sovyet insanı, diyorlardı çok karmaşık bir mekanizmanın küçük bir vidasıdır. Sonsuzdu mutluluk. Mekanizma, haliyle dönüp duruyor; bizse, yerimizde kakılı oturuyorduk. Nerede bulacaksın daha iyisini? Metal kafanın ortasında tornavida için yiv yerleri de var. İstediler mi adamı söker, bir başka yere takarlardı.” Prof. Moıssej Kagan (Güzellik Bilimi Olarak Estetik ve Sanat) Otoriter düzenin muhteşem bir ironisi!
Savaşı değil, barışı; tekelleri değil, insanları ve insanlığı esas alan bir üretim seferberliği içinde eşit, özgür ve mutlu yarın adına yeniden bir merhaba! Sevgiler, saygılarımla… AYDIN ALP