Bu köşe yaz köşesi, bu köşe iyiden iyiye güz köşesi köşemde buluşalım dediydim geçen hafta. Der demez de hemen aklıma haylaz, oyuncu, her daim oyuna hazır, oyuna davetkar çocukluğum geldi.  Çocukluğum gelince de bana, resim okurken ilk seramik atölyesinde çamuru/kili elime alır almaz çocukluğumun sokakları açıldı, kokusu, dokusu … Herkes bilir; çocuklar en çok resimli kitap sever ya da resmi bol olan kitap. Eline bir top ya da balon değen çocukça sevinir ya… Demem o ki kille temas edince, uzaklaştığın çocukluğuna dönersin ya, sanat da yetişkinlerin oyunudur, “imkânsız çocukluğa” çağıran, hayatın içinde… Çokça yazılıp çizilmiştir zaten; sanat ve oyun bağı, hayat ve sanatın biraradalığı, benzerliği, onsuz olunamazlığı…

Köşe buluşmaları, sanat- oyun ilişkisi, sanat ve hayatın iç içeliği de hep “çocuklukta kalma” ısrarı olarak hayat buldu bende ve en yakın çevremde…

Kültür- sanat köşe yazarlığı işi kendiliğinden buldu beni. Öyle kendiliğinden seni bulan, kolaylıkla sana gelen şeyleri seviyorum. “Hadi gel oynayalım” diyen bir ses gibidir, heyecanla oyuna dalarsın sadece…

Mehmet Mirady

Köşem için kültür- sanat hakkında çiziktirme işine en yakınlarımdan başlamak istedim ben de. Geçen haftalarda müzisyen Mehmet Atlı’nın 30. Sanat Yılı anma/ kutlaması kapsamında, Mirady’nin direktörlüğünde, büyük bir özveriyle ve ustalıkla yaptığı, tarihe esaslı bir not düşecek olan çalışma bana kalırsa “delice” idi. 50 sanatçı, nasıl olabildiyse, mucizevi bir şekilde müziğin büyüsüyle ve birleştiriciliğiyle bir araya gelip “Na, Ne Tene Me” çalışmasını oluşturdu. Yakınlarım diye söylüyorum; bana sorarsanız, “delice” bir işti… Aylarca süren, gecenin gündüze karıştığı, telefon hatlarının birbirine dolandığı çılgınca çalışmanın, bolca emeğin, maddi çıkmazların dar geçişlerinde, çok değerli, Kürt müzik tarihinde önemli bir sayfa açacak bir iş çıktı. Aynı şarkıların, aslında her bir sanatçıda nasıl da bambaşkalaştığını dinlemek heyecan vericiydi. Ancak sanata ve varoluşunu gerçekleştirmeye çocuksu heyecanlar duyabilenlerin, sanatı hayatıyla denk görenlerin göze alıp girişeceği, başarabileceği bir çalışma bence… Geri planda birçok destekçiyle beraber ki bunlardan Sinan, adının açıklanmasını dahi istemese de anmadan geçilmeyecek isimlerden biri… İyi bir ekibe evrenden destek gelir mutlaka… Ya da kendi gibi deliler bulur birbirini, kesişen kümelerde…

75Bec5F7 52F2 45C6 97D5 9217F11Ddeaf

Kesişen köşelerden söz etmişken, Sanatı hayatla iç içe ve delice yaşayanların bir diğerinden bahsetmek istiyorum. Metin Aydın’ın “Bu Bir Söyleşi Kitabıdır” isimli kitabı da daha doğrusu yazarın kendi duygusu da sanırım aynı kaynaktan besleniyor. Yazar, her bir sanatçıya dünyanın en zor sorusu olan “kimsin?” sorusunu sorarken, kendisinin de varoluş arayışına cevap arıyor. Ortak paydaşlık, evrende yalnız olmadığı hissi, bu oyunu birlikte oynuyoruz gizli sözleşmesiyle, öfkeyle ve kışkırtıcılık alt tonlarıyla karışık delilikle biraz da olsa gizli bir umutla parlayan gözlerle hayat bulmuş bir çalışma, “Bu Bir Söyleşi Kitabıdır”. Okur okumaz, içimden “ben bu deliliği tanıyorum” dedim. Her bir sanatçı (bir kısmını ilk kez duymuş olmamın utancıyla) yeni bir oyun başlatıyor, sizi oyuna çekiyor. Hemen ardından şunu dedim yine içimden; yazar, bu kadar yazan çizen, üreten insana ulaşmış ve ısrarla sanatta, entelektüel dünyada kim olduğumuzu, neden ısrarla ürettiğimizi anlamaya ve anlatmaya çalışmış. İnatla, öfkeyle ve gizli de olsa “bir aradayız, yalnız değiliz” umuduyla ve iyimserliğiyle…

metin-aydin-kitap

Yakınlarım demişken, bir de sıcağı sıcağına, taptaze, dumanı üstünde tüten, Venedik Film Feslivali’nden ödülle dönen (bence Adana Film Festivalinde de ödül alacak olan) “Xemê’nin Öldüğü Günlerden Biri” filminin yönetmeni Murat Fıratoğlu ve tüm ekibine, ne imkansızlıklarla yapıldığını bildiğim için, özel tebrik gönderiyorum, candan kutluyorum. Filme büyük katkı sunan Yeşim Doğan’ın (çok yakınım olur) yorumuyla; “dünyanın herhangi bir yerinde, hiç tanımadığınız birilerinin, sizi, hissiyatınızı, hassasiyetlerinizi, anlayabildiği duygusunun ne hayret verici olduğu” hissi sanırım bu filmin yapım sürecinde onca imkansızlığa rağmen filmin emektarlarını oyunda tutuyor, deliliğe anlam veriyor…

Cf365C67 4C5C 491A Ae74 E385B7Cc4F92

Bu duygudaşlıkla, Şehrazat’a öykünüp, haftaya aynı yerde tekrar buluşalım, demeden önce, güz mevsiminin bereketi, üretkenliği, kokuları ve renkleriyle; tüm kadınların yaratıcılığı, üretkenliği ve doğuştan sanatçılığıyla oluşan, adeta festival gibi, kurutmalık, salçalık, turşuluk ve konserve   çalışmalarıma dönüyorum izninizle…

Şilan Doğan Atlı, [email protected]