Şu an ölgün ışıklı bu odada, seksen beş metrekarelik bu evde, Allah’ın unuttuğu bu kentte, herkesin bilgili biri olduğu bu ülkede ve keşmekeşliklerle dolu bu dünyada kapana kısılmış bir şekilde gülüyorum, gülerken düşünüyorum, düşünürken de yazıyorum.
Görüyorsunuz, on parmağımda beş para etmeye tek marifet. Yine gülüyorum.
Gülüyorum zira düşünebilmem adeta kara bir mizah. Size daha önce hayatın kara mizahtan ibaret olduğunu söyleyen olmuş muydu? Olmadıysa söylüyorum: Hayat kara mizahtır.
Neyse yeterince uzaklaştık konudan, yakınlaşalım tekrar.
Gülerken düşünmek veya düşünürken gülmek… Her neyse işte düşünmek ve gülmek…
Sahi Jean Paul Sartre’ın “İnsan özgürlüğe mahkumdur,” sözü de kara bir mizahtan ibaret değil mi?
“İnsan özgürlüğe mahkumdur,” Tıpkı insanın düşünmeye mahkûm olduğu gibi, tıpkı insanın kaderine razı gelmek zorunda bırakıldığı gibi ve tıpkı insanın dış güçler tarafından kadavra niyetine kullanıldığı gibi…
Fakat bir sorun var. Prangalara vurulmuş bir insan kadar mahkumuz özgürlüğe, düşünmeye ve yaşamaya.
Çünkü özgürlüğün sınırı çünkü düşünmenin sınırı prangaların uzunluğu kadar…
Hicvetmek ve gülmek. Alın size kara mizah.