Her anlatının edebi olmasını gerektirecek bir kaide yoktur ama her edebi metnin taşıması gereken özellikler vardır!
Günümüz edebiyat dünyasında kitap çıkartmak artık her kesimden insanın heves ettiği bir hal almış durumda.' Teknolojik imkânlar da bu duruma yardım etmiyor değil. Self Publshing/ öz yayıncılık kontrolsüz bir şekilde kitap üretimi sağlamış durumda.'' Yine yayınevlerinin ticari kaygılarla bastığı kitaplar da azımsanmayacak kadar çoğaldı.
Daha önce, kitap yazmak ve çıkartmak, ciddi bir iş iken, şimdi ‘’Benimde bir kitabım olsun.’’ diye, hobi olarak, kitap basmak yaygın hale geldi.
Benim anlamadığım şey ise, neden herkes bir tablo çizmiyor veya bir heykel yapmıyor da, herkes roman yazmaya kalkıyor. Yoksa herkesin roman olacak bir hayatı mı var ki? Malum, ‘’Hayatımı yazsam roman olurdu.’’ diye bir kavram da yok değil.' O halde herkes yazmalı mı? Edebiyat bilimi böylece ayaklar altına alınmış olmuyor mu? Gerçi,' atlar boş meydanlarda tepinir, demek ki bu mecrada, ciddi bir boşluk var ki, bu kadar at bu meydanda tepinip duruyor.
Doğrusu herkesin şiir yazdığına şahit olmuşuzdur. Belki bu durumu, aşkın doğasına verip, mazur karşılayabiliriz. Ne de olsa, yazılması için, hâlihazırda bir sebep vardır. Ancak konu öykü ve roman olunca bunun için geçerli sebepler neler olabilir diye düşünmeden edemiyorum.
Öncelikle herhangi bir konuda olgunluk seviyesine ulaşamamış hiç kimse kitap yazmamalıdır. Bir anlatının aynı zamanda sanat değeri taşıması için anlatılanların felsefi, psikolojik, sosyolojik, tarihi, bilimsel ve belki de sayamayacağımız kadar bilim ve bilim dallarının konusuna da girecek olayların irdelenmiş olması gerekmektedir. Yani sadece ilginç, komik, hüzünlü, duygu dolu diye yazmak, edebiyat açısından makul olmasa gerek.
Günümüzde görsel medya ön planda olduğundan, edebi olmayan bu eserlerin senaryo olarak değerlendirilmeleri belki mümkündür. Böylece herkesin bir filmi olmuş olur! Hayatını yazıp roman yapacaklarına, hayatlarını senaryo yapsınlar, belki film olur, değil mi?
Edebi metinler, çeşitli bilim dallarında yetkin kişilerce kaleme alınır.'' Konunun evrensel olması, dünyada yaşayan ve yaşayacak olan herkesi ilgilendirmesi gerekir. Bu düşünceme karşı çıkacak olan edipler de olacaktır ama ben, gerçek edebiyatın, evrensel olması gerektiğine inanıyorum.
Spesifik bir gruba yönelik yazılan metinler evrensel olamaz. Bu daha çok taraf olmak adına yazılmış metinler olur. Bir grubun başka bir grubu karalamak adına yazdığı metinler; dini, siyasi, etnik renklere boyanarak sadece kendinden olana hizmet eden metinler, edebi sanat eserleri, olamazlar. Gerçek edebiyat kuşatıcı ve birleştirici olandır. Bu nedenle ben yazarken, olması gereken nedir, sorusuna cevaplar aramaktayım. Yine objektif bir bakış açısına sahip eserleri okumayı tercih ederim.
Edebiyat dünyamızın daha iyi eserler vermesi gerektiğine inanıyorum. Eline her kalem alan, edebi değere haiz sanatsal bir metin yazamaz. Eskiden bir yazının, bir dergide çıkması için nasıl aşamalardan geçtiği malumdur. Bir yazının toplumla buluşması, bu konunun uzmanı sarraflar tarafından onanmasını gerekli kılardı. Onanmak, bir nevi icazet sayılırdı. Şimdilerde ise parası olan kitap basıyor, parası olan film çekiyor…
Gerçek değerler üretmek adına; edebiyat alanının, ciddi bir mekanizmaya dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu üretim, kontrolsüz oldukça, edebi bir kansere, dönüşecektir. Bu nedenle icazet almış olduğuna inandığım her yazarı bununla mücadeleye davet ediyorum. Gerçek sanatı halkla buluşturmak adına, bu yığınsal çöplüğü temizlemeleri gerekenler gerçek edebiyatçılardır.''